TSK bunu yapsaydı?

TSK bunu yapsaydı?
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Sedat Laçiner, "TSK, iddialar ortaya çıktığında savunma refleksiyle hareket etmek yerine, ilgili kişileri açığa alıp her türlü soruşturmayı yapsaydı daha az yıpranırdı." dedi. TSK'nın yargıdan önce

Islak imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğunun askeri savcılık tarafından da tespit edilmesiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Laçiner, belgenin ilk ortaya çıktığı vakit Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un kullandığı dilin yanlış olduğuna dikkat çekti. 'Kağıt parçası' tarzında bir ifadenin çok keskin bir ifade ve derdi anlatmaktan çok taarruz cümlesi olduğunu vurgulayan Laçiner, "Oysa ki yargıya intikal eden konularda bazı makamların daha işin başında böylesine renkli ifadeler seçmesi en hafif tabiriyle aceleciliktir, yargı sürecini zedeleyebilecek bir şekilde taraf olmaktır. Bu anlamda Sayın Başbuğ'un maksadı aşan bir ifade kullandığını, takip eden günlerde bu cümlesi nedeniyle rahatsız olduğunu tahmin ediyorum. Belge gerçekten sahte çıksaydı dahi 'kağıt parçası' veya 'silah değil boru' şeklindeki cümlelerin TSK'nın başında çok şık kaçmayacağı söylenebilir. Başbuğ'un darbeciliğe ve komplolara karşı kişisel teminatını da vermesi elbette önemlidir ve hafife alınmamalıdır. Ancak kişisel sözler ile ıslak imzanın yukarısındaki iddialar arasında bir orantı olmadığı da aşikardır." değerlendirmesini yaptı.

Belgedeki iddiaların milyonda birinin gerçek olma olasılığının dahi herkesi teyakkuza geçirmesi gerektiğinin altını çizen Laçiner, özellikle de TSK'nın tüm komutanlarının iddialar karşısında harekete geçmesi ve belgenin doğru olup olmadığını araştırması gerektiğini söyledi. "Eğer TSK bu iddialar ortaya çıktığında savunma refleksiyle hareket etmek yerine ilgili kişileri açığa alıp her türlü soruşturmayı başlatıp, yargı sürecini daha az şüphe uyandıracak bir tarzda başlatabilseydi TSK daha az yıpranır, eğer varsa asimetrik saldırılar daha az etkili olabilirdi." diyen Laçiner, ancak TSK'nın yıllar içinde oluşmuş ve kemikleşmiş refleksleriyle hareket ettiğini ve kamuoyundan kendisine katıksız güven beklediğini dile getirdi. Ordu, istihbarat ve polis gibi güvenlik teşkilatlarının kendi personelini tanımada diğer kurumlar ile kıyaslanamayacak ölçüde iyi olması ve pek çok durumda yargının dahi önünde olması gerektiğini anlatan Laçiner, TSK'nın demokrasi ve hukuk devletine bağlılığından şüphe duyduğu personeli hakkında elindeki tüm verileri yargı ile paylaşması ve bu tür kişilere hassas görevleri vermemesi gerektiğini kaydetti.

"HİÇBİR ALBAY TSK VE TÜRKİYE'DEN ÖNEMLİ DEĞİL"
Çiçek'in 'delil yetersizliği' gerekçesiyle tutuksuz yargılanmak üzere jet hızıyla tahliye edilmesinin pek çok kişide şüpheleri daha da artırdığını ve 'Albay Çiçek korunuyor'muş izlenimine yol açtığını dile getiren Laçiner, "Elbette yargı süreci devam ediyor ve Albay Çiçek'in suçlu olup olmadığı, eğer belgeyi o hazırladıysa bunu tek başına mı, yoksa diğer bazı kişilerle mi hazırladığı mahkemenin sonunda anlaşılacak. Fakat tüm bu yaşananlardan çok ciddi derslerin alınması gerektiği de ortada. Başbakan, bakan, Genelkurmay Başkanı veya bir siyasi partinin lideri, kim olursa olsun, henüz elde yeterli delil yokken bir kişiye yargı sürecinde kefil olmak, üstelik bunun için başında bulunduğu kurumun gücünü de kullanmak doğru değildir. Kurumlara ve kişilere karşı asimetrik veya doğrudan saldırılar olabilir. Bu durum yargıdaki davaların özünü belirleyemez. Belgeleri kim sızdırırsa sızdırsın, her kurum öncelikle kendi hatalarına bakmalıdır. Kurumlar hatalarının istismar edilmesine şaşırmak yerine o hataları tekrarlamamaya çalışmalıdır." diye konuştu.

Kurumların çalışanlarını korumasının saygın bir davranış olduğunu belirten Laçiner, ancak bu tür koruma ve vefa duygularının söz konusu olan yargısal bir süreç olduğunda belli sınırlar içinde cereyan etmek zorunda olduğuna dikkat çekti. Ayrıca çalışanları korurken kuruma zarar verilmemesine özel bir önem gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Laçiner, hiçbir albayın TSK'dan ve Türkiye'den daha önemli olmadığını söyledi.

"Umarız yargı sürecinin sonunda İrticayla Mücadele Eylem Planı da Balyoz Planı da yanlış çıkar. Umarız ki tüm bu planlar asimetrik bir savaşın sahte belgeleridir." diyen Laçiner, "Çünkü biz bu tür planları TSK'ya yakıştıramadığımız gibi tıpkı Sayın Başbuğ gibi onun içindeki hiçbir personele de yakıştıramıyoruz. Fakat şunu da biliyoruz ki bu tür iddialardan aklanmanın tek yolu da yine yargıdır. Bu bağlamda açılan davalara saldırının devamı olarak değil, büyük bir fırsat olarak bakmak gerekir." ifadelerini kullandı. (CİHAN)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.