Zeybek'ten şok iddia

Zeybek'ten şok iddia
Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, 2001'de ABD Büyükelçiliği'nden bir yetkilinin kendisine "Bir parti kurulacak... Şöyle şöyle bir parti olacak. Sen de bu partide olmak ister misin?" teklifinde bul

DP Lideri Zeybek’le gerçekleştirdiğimiz röportajın ilk bölümünü dün yayınlamıştık. Zeybek, selefi Cindoruk’un laikçi bir söylev ortaya koyduğunu, parti tabanının da bu ismi alaşağı ederek kendisini Genel Başkan seçtiğini belirtirken, SP ile ittifak görüşmelerinin neden gerçekleşmediğinin perde arkasını anlatmıştı. 

DP Genel Başkanı Zeybek, bugün de, iktidarı ve muhalefet partisi MHP’yi değerlendiriyor, Hocaefendi ile ilişkisini açıklıyor. Zeybek’le röportajımızın ikinci bölümü şöyle:

-Fethullah Gülen Cemaati ile bir bağınız var mı?

Şöyle.. 6 ay önce (kongreden) ABD’de Fethullah Hoca ile beraber olduk. Yemek yedik namaz kıldık. 2010’unun ortasında. Okulları gezdim. Konuşmalar yaptım. ABD’de 10 gün kaldım. Toplantılar oldu. Torunumu da gördüm. Sohbet ettik. 3 gün birlikteydik.

-Neler konuştunuz?

Siyaset ve DP ile konuşmadık. Risale-i Nur’dan konuştuk. Onlara ilginç gelen ‘Bediüzzaman devir tarikat devri değil hakikat devri demişti, o gün için söylediği bir söz müdür bugün için de geçerlimidir?’ diye sordum. Dedi ki ‘o günün şartlarında söylenmiş bir sözdür’. Yanındakiler şaşırmıştı. Yani teşkilat istedi aday oldum, Allah nasip etti kazandım.

-MHP’nin Hocaefendi ve cemaatine yönelik bazı göndermeleri oldu. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz.

Bana göre Devlet Bahçeli ayrıdır, MHP ayrıdır. (Tayyip Bey ile Ertuğrul Bey arasındaki olmayan görüş birliği… Boyuna çatışıyorlar. Görüşler farklı çünkü. Cindoruk ile DP’nin görüşlerinin aynı olmaması gibi. Aynı olmadığı için kopukluktan gitti.) Gülen Hocaefendi’ye karşı söylenen MHP’nin değil Bahçeli’nin görüşüdür. MHP’de bir sürü insanın görüşü farklı. MHP’nin Hocaefendi hakkındaki görüşünü onlarla sohbet ettiğinizde görürsünüz.

Bence Hocaefendi uzun yıllar verilen mücadele sonucunda ortaya hizmet çıkarmıştır. Hareketin adı hizmettir. Bu hizmette bini aşkın okullar, 22 üniversite vardır… Terazi ile hayat tartılmalı. Bir insanı bir şeyi ile alıp göklere çıkarmak yanlıştır, cehenneme atmak da… Bir insan bin okul açmış, kültür merkezleri kurmuşsa büyük bir hizmet meydana getirmiş ise ben beğenirim. Ben beğenirim çünkü Türkçeyi yaygınlaştırıyor. Onların hizmeti ile İstanbul Türkçesi yaygınlaşıyor. Türkiye’ye karşı olumlu kanaatler oluşuyor. Türk dünyasında kimse Gülen liseleri demiyor, Türk liseleri diyor. Türkiye’nin nitelikli eğitim ile kalitesi artıyor. Banlar bile çocukları o okullara göndermek istiyor. Benim elbette görüş farklılığım vardır. Görüş farklılığı husumet anlamına gelmemelidir.



SÖYLER Mİ ACABA?

-Sizin bu söylediklerinizi muhtemelen Devlet Bahçeli de söyler. Tartışılan konu bunlar değil ki..

Söyler mi acaba? Ben bu işe çok önem veriyorum. Çünkü benim için önemli olan Türkiye… Dünyada itibar kazanması ve Müslümanlık Rumi anlayışı seviliyor. Dinimize karşı ulaştıkları her yerde olumlu görüşler yağıyorlar. Devlete hizmet ediyorlar.

Bu kadar kurumlara hizmet eden insan bir takım meselelerde farklı düşünebilir. Farlı düşünmesi ayrı bir kavram, kalkıp ayrı noktalarımız var diye faaliyetlerini durdursun demek ayrı bir kavram. Devlet Bahçeli ile farklı düştüğümüz yer burası. “Durdursun” diyor faaliyetlerini. Nasıl durduracak, neyi durduracak… Benim o konudaki görüşüm şudur; öylesine büyük hizmetler yapıyor ki, onun dışında Hocaefendi siyasetin neresinde durur, ne kadar ilgileniyor ne yapar beni ilgilendirmiyor. Hocaefendi’nin de siyasete çok meraklı olduğunu görmüyorum. Manevi mesajlar veriyor. Hocaefendi ile ilgili görüşümü bağladık mı?

VAİZ BÖYLE ŞEY YAPAR MI?

-Bahçeli, kasetlerle Hocaefendi arasında bir bağ kuruyor galiba?..

Hocaefendi’nin bu tür işleri olacağına inanmıyorum. Bu tür şeyler İslam’ın ilkelerine uymaz. ‘Tecessüs etmeyin, birbirinin ayıbını araştırmayın’ diye bir şey var. Yapmaz tabi, mesleği vaizlik, böyle bir şey yapamaz. Ben Hocaefendi’nin böyle işler içinde olacağına inanmıyorum, inanmam. Dünyaya bakışta farklı olduğumuz konular olabilir ama… Bakın, Los Angeles’teki bir toplantıda bir İranlı şöyle bir konuşma yaptı: Amerikan vatandaşı İranlı, dedi ki 2000’li yıllardan itibaren Türkiye’deki ulusalcılarla Amerika’daki neoconlar arasında ilginç bir yakınlaşma başladı. Ulusalcı dedikleri tabi milliyetçi değil. Ulusalcılarda maneviyat yok tabi. Ayrıca ulusalcıların tarihi 1923’te başlar milliyetçilerin tarihi çok daha eskilere gider.

HOCAEFENDİ NEOCONLAR’LA BERABER DEĞİL

O İranlı dedi ki, “Türkiye’de birileri Fethullah Hocayı Amerikancı olarak itham ediyorlar. Aynı adamlar Amerika’ya geliyorlar, Hocaefendi’yi Amerikan düşmanı olarak ifade ediyorlar. Bunlar aynı adamlar. Ama bilmiyorlar ki iki tarafı da takip edenler var” dedi. Ben şöyle diyorum, Hocaefendi kendi sistemini kurmak için bir takım kişilerin içinde ama neoconlarla beraber değil. Öyle anlaşılıyor. Neoconcular ve ulusalcılar Hocaefendi’ye düşmanlıkta birleşiyorlar dedi. Ulusalcıların düşman olduğu görülüyor, neoconcların düşman olduğunu da o söyledi.



HAK DİN İSLAM AMA…

Başka bir soru daha sordu, benim için çok önemli..Hizmete mensup profesörlerden birine tebliğinden sonra şöyle sordu: ‘Hocaefendi’ dedi, ‘İslam’ı tek hak din gördüğüne göre bütün dünyayı Müslüman yapmak ister’ dedi. ‘Bu da dinlerin birarada yaşaması ilkesine aykırıdır, dünya barışına zarar verir, ne diyorsunuz’ dedi. Bu sözler benim için çok önemli. Zira benim için de tek hak din İslam’dır, diğerleri bozulmuştur. Hoca dedi ki, ‘evet’ dedi ki ‘Hocaefendi Müslüman’dır ve İslam’ın hak din olduğunu bilir ve söyler’ dedi. ‘Ama’ dedi, ‘yine İslam’ın gereği olarak başka dinlere de müsamaha ile bakar.’ La ikrahe fiddin, lekum dinukum veliyedin. Allah isteseydi herkesi Müslüman yapardı, Allah’ın düzeni bu. Peygamberine demiyor mu, ‘Müslüman olmuyorlar diye kendini niye harap ediyorsun, senin vazifen sadece tebliğ, Allah isteseydi herkesi Müslüman yapardı’. Demek ki Allah’ın kesretteki hikmeti bu yani. Ayrıca fıkıh da böyledir. İslam fıkhında Müslüman olmayanlara da hakları verilir. Peygamber efendimiz müşriklere bile hasta ziyaretine gidiyordu. Bunun dışında farklı görüşleri siyaset planında olabilir. Ne yaptığını biliyor, kendi sistemini kuruyor, son tahlilde dinimize milletimize ve ülkemize büyük hizmet görüyor. Dolayısıyla farklı görüşümüz olabilir, herkesle olabilir ama bunu kavga meselesi yapmamak gerekir.

AKP, KÖKSÜZ BİR DAM OTUDUR

-AK Parti – Cemaat ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cemaatin AKP’ye angaje olduğunu düşünmüyorum. Cemaat AKP’ye niye angaje olsun. Bir dönem birlikte yürüyor olabilirler. Bu her zaman birlikte olacakları anlamına gelmez. AKP ayrı bir gerçekliktir, Gülen hareketi ayrı bir gerçekliktir. AKP köksüz bir dam otudur. Mevsimliktir, gelip geçecek. Ama Gülen hareketi kalıcıdır. Gülen hareketini ben tarihimizdeki Hüseyin bin Mansur hareketi, Hoca Ahmet Yesevi hareketi gibi görüyorum. Bu hareketin yetiştirdiği insanlar üzerinden gelecekte çok büyük şeyler olacak.

-Ne olacak?

Hallacı Mansur hareketi, Hüseyin Mansur, Türklerin Müslüman olmasını sağlayan insandır. Satuk Buğra Han onun mürididir. Türk tarihinde İslamlaşma onuncu asrın başında başladı, ondan önce yoktu. 200 bin çadır halkı Müslüman oldu Hüseyin bin Mansur’un Türkistan coğrafyasına girmesinden sonra. Ondan sonra İslamiyet yayıldı ve Satuk Buğra Han ile Müslüman Türk tarihi Karahanlı devleti ile başlar. Maneviyatta Hüseyin bin Mansur ile başlar. Kutadgu Bilig’in yazıldığı dönemdir o dönem. Atabetül Hakayık’ı, Divan-i Lügat-it Türk’ü ortaya çıkaran kültürdür o. Ondan iki asır sonra Hoca Ahmet Yesevi Türkler arsında İslam’ı daha büyük boyutlarda yaydı ve onun yetiştirdiği insanlar Anadolu’da Osmanlı devletini kurdu. Hoca Ahmet Yesevi siyasetle ilgilenmedi.

Hocaefendi’nin dünyada bin tane okulu var. Her birinde on adam yetişse, öğrencilerden bahsetmiyorum, öğretmenlerden bahsediyorum. Her birinde on tanesi şuanda diplomatik deneyim kazanıyor. İngilizce öğreniyor, bulundukları ülkenin dilini öğreniyor, gidip iş başarmayı öğreniyor. Alıyor eline ikisi bir çantayı gidiyorlar Madagaskar’a bir müddet sonra bir okul meydana getiriyorlar. Bu insanlar bu milletin değerlerine bağlı, tarih bilincinde olan insanlar. Bu kaynayan kazan ortaya sonunda mutlaka meyve verecek.

BAHÇELİ, ZEYBEK’İ NEDEN REDDETTİ

-MHP ile ittifak yapmak istediniz. Bahçeli sizi reddetti. Bu ittifak gerçekleşmiş olsaydı, ne yapardınız Hocaefendi konusunda?

‘Böyle şeyleri bırakın, sizin rakibiniz Fethullah Gülen değil, AKP, onunla mücadele edin’ derdim.

-Sizi neden reddetti Bahçeli, bir fikriniz var mı?

Hiç görüşmedim Devlet Bahçeli ile. Neden bu kadar mesafeli bilmiyorum.

-MHP’nin çatısı altına girebileceğinizi söylediniz ama SP ile ittifak konusunda “çatı DP olur” dediniz. SP çatısını neden kabul etmediniz?

Biz Demokrat Parti’yiz, tek adam partisi değiliz… Katılımcı demokrasi diye bir şey var. Teşkilat toplantılarında şöyle bir kanaat doğdu. Meclis’te grubu bulunan bir partiye gidersek olur ama Meclis’te olmayan bir partinin çatışına gitmek olmaz dediler. Ondan. Bir de şimdi dördüncü partiyiz. Yüksek Seçim Kurulu’nda temsil edilen dört partiden biriyiz. Kurul üyesiyiz yani resmi olarak. Dördüncü partiyiz. Bir de Demokrat Parti geleneği büyük oylar almış bir gelenek… Bizim hedefimiz zaten AKP’den kurtarmak vatan ve milleti… Erbakan hoca şunu söylüyordu, AKP siyonizmin planını uyguluyor.

GLOBAL ŞİRKETLER TOPLULUĞU DÜNYAYI TANZİM EDİYOR

-Katılıyor musunuz bu görüşe?

Ben şöyle ifade ediyorum: Bir, bütün dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda tanzim etmek isteyen bir global şirketler topluluğu var. Bunlar bütün dünya ülkelerini yeniden düzenleyecek siyasi coğrafyayı da değiştirerek, milli devletleri zayıflatarak milli ekonomiyi ortadan kaldırarak… Çünkü bunlara hammadde lazım, pazar lazım, hammadde kaynaklarına ulaşmak ve ülkeleri pazar haline getirmek… Dev şirketler öylesine büyüdüler ki yaşamak için bunu yapmaya mahkumlar. Büyük paradoks bu. Ama bu şirketlerin vicdanı yok tek amacı üretmek ve satmak. Bu şirketlerin konuşlandıkları yer de ABD, ABD’yi ele geçirdiler.

ULUSLARARASI EKONOMİ KURULUŞLARI BUNLARIN ELİNDE

İki, uluslararası ekonomi kuruluşlarını ele geçirdiler. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü buların.

Üç, BM bunların denetimi altında. Bush bunların kesin adamıydı. Bush ile Obama arasındaki fark ne? Bu şirketler topluluğunun iki fraksiyonu var; silah, enerji ve endüstri kapitali, diğeri finans kapital. Soros finans kapitalin sözcüsü. Bush endüstri kapitalin sözcüsüydü. Bunlar zaman zaman birlikte hareket ederler. Neoconlar denilen 8 adam, bunların tamamı eski Troçkist Yahudisi, birden bire Troçkizm’den kolektivizmden vazgeçtiler, global kapitalizmin ideologları haline geldiler. Yeni Amerikan projesini Clinton’a götürdüler, Clinton kabul etmedi bunu. Bu kadar sert bir projeyi kabul etmedi. Ama Bush kabul etti… Bunlar bütün dünyayı tanzim ediyorlar. Zaten Kaddafi teslim olmuştu, Mübarek onların adamıydı. Ne oluyor peki.. Onlar parayı yukarıda topladılar ailelerine tahsis ettiler. Buna mukabil global sermayenin yeni satın alıcılara ihtiyacı var. Dolayısıyla ülkelerin sistemini yeniden tanzim ediyor. Sermayeyi yukarıdan akıtmayla yeni bir tüketici orta sınıf yaratılacak. Demokrasi hikâye.

BÖL VE YÖNET, SİSTEM BU

Bu arada ülkeleri petrol mıntıkalarına ayırıp bölecekler. Böl ve yönet, sistem bu. 2001’de Irak vurulacak, artık Saddam’ı, o salağı Amerikan büyükelçisi Kuveyt’e gir diye kolaylık gösterdi. Adam şaşırdı kaldı, siz demediniz mi diyesi oldu, sonunda astılar. Irak’a girilmesi lazım, Ecevit’te zaman zaman depreşen bir millilik vardır. Haşhaş meselesinde dinlemedi ABD’yi. Kıbrıs’ta dinlemedi. Bir TV programında da bunları söyledi. O bu işe taraftar olmadığını ilan etti. Anlaşıldı ki Ecevitli hükümetle amaçlarına ulaşamayacaklar. Yeni bir hükümet gelmeli. Zaten daha önce adımları atılmıştı. 28 Şubat’ta Erbakan hocanın takımı ikiye ayrıldı. 28 Şubat’ta bir kısmı şöyle düşündü: Biz ağzımızla kuş tutsak ne yaparsak yapalım Türkiye’deki birtakım güçler bize iktidarı vermezler, ne yapalım, gidelim biz anlaşalım. Gittiler ve anlaştılar. AKP gitti.

ABD TEKLİF ETTİ, REDDETTİM

Tam o günlerde artık bir parti kurulacak. Amerikan büyükelçisinin siyasi müsteşarı bana geldi. Ahmet Yesevi Üniversitesinde’ydim o zaman. Yanında başkaları da var kayda alıyorlar. Anlatıyorum ama başka bir şey var. Sonra dedi ki… Bir parti kurulacak falan.. Tanımladığı bugünkü AKP, böyle bir parti kurulsa nasıl olur dedi. Ben iyi olmaz dedim. İşte muhafazakârların yönetiminde, milliyetçilerden, liberallerden, solculardan da alınan falan filan… Hep insanların aklında ben milliyetçilerin temsilcisi olarak konumlanırım ya… (Ben muhafazakâr da değilim onu da söyleyeyim. Ben milli manevi ve insani değerlere bağlı bir demokratım.) Orda partiyi tarif etti ama kendi partisini anlatıyor gibi coşkusuyla anlatıyor. Siz burada olur musunuz, dedi. Ben olmam dedim. Ben ondan sonra bir daha görüşme taleplerini kabul etmedim. Bunu iki defa yaptı bunlar. Bana geldiklerine göre başkalarına da gitmişlerdir. Gittikleri muhtemelen kabul etmişlerdir, onlar da açıklamazlar.

ZEYBEK AYASOFYA’DA KUR’AN OKUTTU, O OLMAZ

ANAP döneminde bir kuruluş kokteylinde milletvekillerimizden Cevdet Akçalı, aynı bölgeden milletvekili idik. Eski Adalet Partili, Süleymanlıların temsilcisi olarak milletvekili olarak tanınıyordu. Orda beni bir kenara çekti, Amerika’dan bir heyet gelmiş, bizim kongre ile ilgileniyorlar dedi ve Mesut beyin seçilmesini istiyorlar dedi. Ben peki niye Zeybek’i düşünmüyorlarmış dedim. Aday olarak adı geçenlerden biri de benim. Demiş ki birisi Zeybek Ayasofya’da Kur’an okuttu, nasıl olur demiş. Dedim, adamlar işi bitirmiş..

-Ayasofya’da Kur’an okutma nasıl oldu?

Kültür Bakanı idim. Ayasofya’da Kur’an okutma meselesi, arka tarafta hünkâr mahfili, orayı ibadete açmıştım. Bir de minarelere hoparlör koydurup ezan okutuyordum.

-Ayasofya’yı tamamen ibadete açmak istemez misiniz?

Tümünü açmak için, onu göze almak için benim başbakan olmam lazım. O zaman olur. Ben açmak için zaten başlamıştım, o dönem Güneş gazetesi Ayasofya’da Zeybek oyunları diye, parça parça açıyor diye yazdı. Bir de Mevli ayini yaptırdık, Kani Karaca Kur’an okudu… Unesco’ya ilk soru bu, siz orayı cami mi yapıyorsunuz diye. Kültür Bakanı iken ilk soru bu oldu…



TAYYİP BEY’İ KENDİSİNDEN KURTARMAK LAZIM

-Erdoğan’a dönecek olursak. Erdoğan ile Özal’ı farklı mı buluyorsunuz?

Özal ile Tayyip beyin farkı şu, Tayyip bey Güneydoğu’yu PKK’ya teslim ediyor, Özal ise, Kuzey Irak’ı Türkiye’ye dâhil ediyordu. Baktığın zamsan aynı gibi görünüyor ama değil. Bu gidişle teröre teslim edilecek Güneydoğu. Tayyip Bey ne yaptığının farkında değil, onun için Tayyip beyi kendisinden kurtarmak lazım. Sonu Kaddafi ve Mübarek gibi olacak sonra. Adım adım ona götürülüyor. Tayyip Bey kültürü çok zayıf, TV’lerde gördüğünüz şahıs ayrı bir şahıs, gerçek ayrı bir şahıs, cümlelerine dikkat edin…Global kapital Türkiye’yi tanzim ediyor. Rol verirken aktörler kendi kapanırlar, o rolü oynarlar, bütünü görmezler. Bilmiyor, anlamıyor ama Türkiye’yi dağılmaya götürüyor.

HÜKÜMET PKK AÇILIMI YAPTI

-“Demokratik açılım”la ilgili düşünceleriniz nedir?

Türkiye’de Kürt var ama Kürt sorunu yoktur. Başbakan bunu şimdi söylüyor. Batı Anadolu’ya mesaj veriyor. PKK açılımı yaptı.. Bakın, devlet PKK ile görüşüyor, hükümet görüşmüyor lafı cahilane bir laftır. Devlet dediğiniz kurum bir takım erklerden meydana gelir. Toplamsına devlet denir…Tehlike nerede? Bir, dış siyasette Amerikan senaryosu uygulanıyor. Ben BOP’un eş başkanıyım diyor. Geçenlerde de BOP mu kaldı, Bush gitti, BOP bitti diyor. Ama BOP bitmedi. Hizmet ediyorum kıymetim bilinmiyor diyor.

Ama hakkını vermek lazım, siyasette başarılı kabul ediyorum Erdoğan’ı, ama devlet adamlığında sıfır. Tehlike nerede, orta direği yok ediyor. Orta direğin olmadığı yerde demokrasi de olmaz, milli ve manevi değerler de olmaz. Servetin toplumda adil dağılımı çok önelidir. 38 dolar milyarderimiz var, 12,5 milyon da sefilimiz var. Böyle bir toplum ne kadar gider. Esnaf yok oluyor.

Çok zenginler dünya vatandaşı olur. Milli meseleleri kalmaz çok zenginlerin, onların her yerde evleri vardır. Onlar vatan bölünmüş çok aldırmaz böyle şeylere işte İshak Alaton söylüyor, Cem Boyner söylüyor, bölünürse bölünsün diyorlar. Ama milli hassasiyetleri, manevi değerleri yaşatan bu orta direktir. Çok yoksunların da fizyolojik varlıklarını sürdürmek için harcadıklarından fikri ve manevi şeylere vakitleri kalmaz. Onun için dinimizde en zengin ile en yoksul arasındaki farkın kırkta bire inmesi amaçlanmıştır. Zekat dediğimiz budur. Bu gidiyor. Türkiye’de artık tarım, hayvancılık gidiyor. Dışarıdan angus inekleri geliyor, yapay tatlandırıcı geliyor. Bu bilinçli yapılıyor bu. Her şey satılıyor.

-Hocaefendi’ye övgüler düzüyorsunuz, Hocaefendi’nin desteklediği bilinen Erdoğan ve hükümetini çok ağır eleştiriyorsunuz. Burada bir çelişki yok mu?

Hocaefendi’nin işi başka Tayyip efendinin işi başka, cümle âlem böyle biliyorsa yanlış biliyor. İnsanlar kendi yolunda giderken bazen yanyana yürürler. Hocaefendi bir parti lideri değil. Dolayısıyla Türkiye’yi bölme noktasına getiren bir parti lideri ile kendi yolunda giden bir insan, olabilir beraber gibi görünüyor olabilirler. Bundan hüküm çıkarmak doğru olmaz.

YARIN:

*Zeybek’in ağzından 28 Şubat


HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.