Gezi Parkı’nın arkasında patronlar var
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak ile güncel konuları konuştuk. Kamalak’a Ankara Adliyesi’nde eşine ve kendisine avukatların saldırısını ve Gezi Parkı’ndaki olayları sorduk.
Önce hukuku çiğneyen hakim eşinizi salondan attı. Sonrasında ise dışarıda Gezi Parkı için eylem düzenleyen avukatlar size saldırdı. Ne diyorsunuz bu çifte linç için?
Bu bizi üzüyor fakat şaşırtmıyor. Sadece değerli hukukçularımız adına üzülüyoruz. Ama çok daha önemlisi Türkiye adına üzülüyoruz. Çünkü iyi kötü her şeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. 12 Eylül rejimi döneminde yapılmış olsa da bir anayasası vardır.
Ama başta hukuka uyması gereken kişiler hukuka uymuyorlar?
Tabii doğrudur. Birtakım hakim ve meslektaşlarımızın 12 Eylül anayasasını insan haklarını tam ifade etmediği için eleştirirken, onun bile çok gerisinde kalması gerçekten düşündürücü.
Hakimin keyfi kararı önceden planlı bir şey olabilir mi? CHP PM üyesi Metin Feyzioğlu Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’na seçildi. Hakim Mustafa Karadağ da böyle bir skandala imza attı.
Bir tarafta Taksim olayları, öbür tarafta Feyzioğlu’nun Baro Başkanlığı’na seçilmesi üzerine vermiş olduğu demeç, kanaatimce belirli çevreleri harekete geçirdi. Yani yargı ayağını harekete geçirdiğini düşünüyorum.
Harekete geçti derken, kadrolaşma sonucu yargı kademelerine yerleştirilen kişiler mesajı mı aldı?
Şüphesiz hiçbir olay kendiliğinden meydana gelmez. Mesela üzülerek ifade ederim ki, ana muhalefet partisi, tabiri caizse yangına körükle gidiyor, gitti. Ayrıca bu da tabii ülkemiz adına hem düşündürücü hem üzücü. CHP Cumhuriyet Mitingleri’nden ders aldı, akıllandı diye düşünüyordum. Ama öyle değil. Yazık ki bu Taksim olaylarına körükle gidiyor. Bu tür kışkırtmalar, bu tür olaylar Türkiye’de orta seçmeni kenarlara itiyor. Neticede Türkiye iki kutuplu hale geliyor. Türkiye’nin iki kutuplu hale gelmesi ülkenin gerilmesi demektir. Bu gerilmelerden ülkemizin millet olarak bütün fertlerimizin nasıl zarar gördüğünü daha önceki dönemlerde birebir yaşadık.
“FIRSAT BULSALAR SİLAHLI…”
Mazideki haksızlıklar yeniden hortladı mı?
Tarih boyunca egemen zümreler iktidarlarından kolay kolay, hele hele kendi iradeleriyle vazgeçmiş değillerdir. Hadise bundan ibarettir. Nitekim 28 Şubat sürecine baktığımızda orada altı çizilmesi icap eden, aslında son derece hazin olan bu milletin beslediği, güçlendirdiği, silahlandırdığı bir kısım üst düzey subaylarımızın batının uşağı gibi Batı Çalışma Grubu’nu oluşturmasıdır.
Ve kendi halkına müdahale etti?
Batının değerlerini millete empoze etmek için değil, dayatmak, dikte etmek için BÇG’yi oluşturuyor ve bunu da fikirle değil silahla kabul ettirmenin yoluna gidiyor.
Bugün silah yok ama farklı bir yönteme başvurmuşlar?
Bunlar tabii birden olacak bir şey değil. Fırsat bulsalar silahlı güçleri göreve çağıracaklardır kendilerince.
‘PATRONLARIN’ PLÂNINI İFŞA ETTİ!
Olaylarla ilgili İsrail’in sevinci var. Batının ilgisi, yabancı medyanın çarpıtması, yönlendirmeleri var. Son olarak Avrupa Parlamentosu’nun imza attığı küstahlık ortada. Bunları nasıl görmemiz lazım?
Bunları aslında iktidar mensuplarına sormak lazım. Bizim için şaşırtıcı bir durum yok bunda. Biz Akiflerle, Necip Fazıllarla büyümüşüz. Akif tâ ilkokul yıllarından bizi uyarıyor. Batı sizi yok etmek için diş biliyor diyor. Biz batıyı biliyoruz. Merhum Akif’in o şiirlerini sanırım siz de hatırlayacaksınız: “Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!” Biz hiçbir zaman Milli Görüş erleri olarak batıya itibar etmedik. Edilmeyeceğini de iktidar sahiplerine sürekli olarak hatırlattık.
Olayların perde arkasında 28 Şubat soruşturmasının kendilerine dokunmasından çekinenlerin olduğunu da söylemek mümkün mü?
Onu zaten daha önce söyledim. Nasıl? Bakın 28 Şubat sürecinin 4 ayağı var. Nedir onlar? Bir patronlar. Sermaye sahipleri, banka sahipleri vs. bunlar asıl aktörlerdir. İki medya grubu. Ancak medyayı patronlardan net çizgilerle ayırmak mümkün değil. Çünkü birçok patron aynı zamanda gazete, radyo, televizyon sahibi. Üç asker. Dört üniversite. Şimdi bakıyoruz geldiğimiz nokta açısından askerler içeride. Ama daha önce de ifade ettik, asker gerçek aktör değildir 28 Şubat’ta. Maşadır. Bu ifade belki incitici oluyor ama işin gerçeği budur diye düşünüyorum. Öbür taraftan üniversiteleri temsilen YÖK Başkanı sivil kişi olarak içeride. Şimdi iş burayla sınırlı kalmaz. Böyle sınırlı kalırsa kanaatimce hem demokrasi bakımından hem adalet açısından büyük haksızlık ortaya çıkar.
Ve operasyonlarını da sürdürürler Gezi Parkı’nda olduğu gibi?
Kanaatim odur ki, medya sahipleri daha doğrusu patronlar, bu soruşturmanın kendilerine gelip dayanacağını gördükleri için bu tür olayları teşvik etmek yoluna gitti. Hani ‘dış dostlarımız!’ “Arap Baharı” falan gibi şeyler seslendirmeye başlamışlardı. İçerideki bir kısım medya mensuplarının makalelerine falan baktığımızda büyük alkış tuttuklarını görüyoruz Taksim olaylarına. Bir kısım televizyonlarımız canlı yayın yapıyor. Köşe yazarları “yiğitlerim, aslanlarım” diye haykırıyor. Niye?
Yönlendiriyorlar mı?
Yönlendiriyorlar ama ne yapıp edip işte bir taraftan da ‘hükümet istifa’ diye çağırıyorlar. Hükümet istifa ettiğinde muhtemeldir ki yeni iş başına gelecek hükümet, bu tür soruşturmaları durduracaktır. Yani 28 Şubat süreciyle ilgili soruşturmalara son verecektir. Belki de bir af kanunu çıkarmak suretiyle içeridekileri de tahliye edecektir. Dolayısıyla intikam alma rövanşına girişeceklerdir. Bu düşüncelerle şey yaptılar ama…
Başarırlarsa tekrar muhafazakar kesime yönelik bir cadı avı mı başlatacaklar?
Hiç şüphesiz. Ama millet sağduyu sahibi, buna itibar etmedi. Çünkü bizler inanan insanlarız. Yüce Rabbimiz de bir ayeti kerimede mealen buyuruyor ki; “Bir yere hak geldi mi batıl orada tutunamaz. Yeniden dönüp gelmek istese bile orada neşvü neva bulamaz.”
YENİAKİT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.