Balkanları Aliya'yla yeniden hatırladık
Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaban Çalış, Mustafa Kemal başta olmak üzere modern Türkiye'yi kuran kadronun balkan kökenli olmasının bir tesadüf olmadığını belirterek, cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte yeni kimlik inşası sürecinde tarihsel mirasın inkar edilmesi sonucu balkanların uzunca bir süre gözardı edildiğini söyledi. Soğuk savaşın sona ermesi ve Yugoslavya'nın dağılmasının ardından Aliya İzzetbegoviç'in mücadelesiyle Bosna başta olmak üzere balkanlara ortaya çıkan yeni yapıya dikkat çeken Prof. Dr. Şaban Çalış, Osmanlı hayali eşliğinde Balkanların Türkiye için ne kadar önemli olduğunun yeniden anlaşılmaya başlandığını ifade etti.
Bağcılar Belediyesi tarafından İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Aliya Sempozyumu'nu dün gerçekleştirilen 3 ayrı oturumla sona erdi. Yoğun ilginin devam ettiği sempozyumun ikinci oturumunda konuşan Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaban Çalış, "Osmanlı'nın Balkan Mirası'nın Türk Dış Politikasına etkisi" başlıklı bir sunum yaptı. Sunumunda balkanların Osmanlı ve daha sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şaban Çalış, balkanlardaki unsurların yüzyıllarca Anadolu'yu gizli bir damarla besleyip ayakta tutuğunu söyledi.
"BALKAN FACİASI" ANADOLU'YA DOĞRU GERİ GÖÇÜ BAŞLATTI
Balkanların modern Türkiye'nin kurulmasında en etkin faktörlerden biri olduğunu belirten Şaban Çalış, "Osmanlı'nın beylikten bir devlete ve imparatorluğa yükselme serüveninin mekanı olması dışında, modern Türkiye'nin hem beşeri hem de zihinsel yapılanmasının ana kaynakları balkanlardan gelmektedir. Modern Türkiye'nin özellikle 19. Yüzyılda yaşananların bir ürünü olduğu düşünülürse; balkanların bir faktör ve çok defada bir aktör olarak bu ülkenin doğuşunda oynadığı rol ortaya çıkacaktır. Bugün üzerinde yaşadığımız ülkenin beşeri ve fiziki sınırları büyük ölçüde 'Balkan Faciası'nın bir sonucudur. Mustafa Kemal başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyetini kuran kadronun Rumeli kökenli olması bir tesadüf değildir. İçe ve dışa dönük cumhuriyetin tevarüs ettiği pek çok şey, büyük ölçüde bu balkan prizmasından süzülen unsurlardan oluşmaktadır" dedi.
İTTİHAT TERAKKİCİLER BALKANLARI BİLİNÇLİ OLARAK GÖZARDI ETTİ
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte yeni kimlik inşası sürecinde yaşanan tarihsel mirasın inkarına dayalı tarihsizleştirme politikalarının Balkanları da uzunca bir süredir gözardı edilmesine ve hatta unutulmasına yol açtığını vurgulayan Prof. Dr. Şaban Çalış, "Devrimler bir yandan özellikle Balkanlarla her şeye rağmen sürdürülebilecek doğal iletişim ve bağlanma noktalarını koparırken, öte yandan etnik ve yer yer ırkçı söylemlere dayalı Türk ulusu inşa çabaları balkanlardaki hem Evlad-ı Fatihan hem de bizatihi yükseler yerel ulusalcı yapılara ilişkilerde yabancılaştırıcı bin unsur olarak karşımıza çıkmıştır" tespitinde bulundu.
SOĞUK SAVAŞ BİTİNCE BALKANLARI HATIRLADIK
Soğuk savaşın sonu Yugoslavya'nın dağılması ile tarihin yeniden döndüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Çalış, Bosna'nın kurulmasıyla Balkanlarda ortaya çıkan bir Osmanlı hayali eşliğinde hem iç hem de dış politikada balkanların Türkiye için ne kadar önemli olduğunun anlaşılmaya başlandığını vurguladı. Balkanların Osmanlı zamanında inşa edildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Şaban Çalış, şu ilginç değerlendirmede bulundu, "Osmanlı mirası üzerine kurulan balkan ülkelerinin bir Osmanlı'ya müteşekkir olacaklarını ifade edebilirim. Çünkü balkanlar Osmanlı'nın yaklaşık 200 yıl süren yükselme döneminde inşa edildi. Osmanlı kendini hiçbir zaman balkanların dışında tutmadı, aksine kendini daha çok Rumelili olarak ifade etti. Ancak büyük travmalar yaşadığımız 19. Yüzyılda birçok küçük unsurun bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldı. Ve Osmanlı balkanlardan çekilirken aslında birçok millet de sığınılacak son kale olarak gördükleri Anadolu'ya doğru göç etmeye başladı.
Ancak İstanbul'u ve Anadolu'yu koruma refleksiyle hareket eden İttihat Terakki yönetimi, balkanlara doğru bir hamle daha yapabilme kudretinde olmasına rağmen koruma refleksine girdi. Osmanlı'nın balkanlardaki mirasına sahip çıkmaları gerekirken, Osmanlı mirasına bilinçli bir şekilde sırt çevrildiğini görüyoruz. Bu psikolojik travma Lozan Anlaşması'ndan sonra Osmanlı'nın yanısıra İslam mirasına da sırt çevirmeyi beraberinde getirdi. Devrim adı altında girişilen inkilaplar sonucu geçmişle ve balkanlarla bağlarımız tamamen koparmaya çalışıldı. Cumhuriyeti kuran kadrolar ağırlıklı olarak balkan kökenli olmalarına rağmen, doğdukları toplarları ve buralardaki Osmanlı mirasını ret etmeleri çok enteresandır. Bu politika cumhuriyet dönemi boyunca devam etmiştir. Ancak soğuk savaş bitip Yugoslavya parçalanınca, Aliya İzzetbegoviç ile somutlaşan Balkanlardaki Osmanlının ölmediğini anladık. Modern Türkiye'yi inşa etmeye çalışırken unuttuğumuz, ihmal ettiğimiz balkanlardaki Osmanlı'nın herşeye rağmen varlığını sürdürdüğünü gördük." (8 SÜTUN)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.