Elçi: ‘Asker, askerliğini yapmalı!’
MUMCU BU İZ ÜZERİNDEYKEN ÖLDÜRÜLDÜ (İLK BÖLÜM)
İlk bölümü büyük yankı uyandıran Şerafettin Elçi röportajımızın ikinci bölümünü yayınlıyoruz.
-Türkiye’nin yaşadığı darbe dönemlerinin terör örgütlerinin ortaya çıkmasında önemli etkisi olduğunu söylediniz. Bu bağlamda PKK terör örgütü özellikle bölge halkımızı hangi yöntemle kandırdı?
12 Eylül askeri yönetimi tarihin en korkunç zulüm yönetimidir. Halk o zulmün altında inim inlerken PKK da ‘devletin bu zulmünden kurtaracağım, size bağımsız bir Kürdistan kuracağım’ dedi. Halk o zulümde, devlet ona hak tanımıyor, varlığına tahammül yok, dil yasağı var, Kürtçenin konuşulmasını yasaklayan bir ortamda kim seni kurtaracağım diyorsa halk ona sempati ile bakar. Kürtlerin PKK’ya verdiği desteği burada aramak lazım. Türkiye halen çok demode olmuş, şiddet, askeri yöntemle olayları bastırma yoluna sapıyor. Oysa bugün modern dünyada terörle mücadelede benimsenen bir ilke var. Eğer bir yerde şiddet hareketi toplumsal desteğe sahip ise, yapılması gereken ilk iş o hal hangi nedenlerle o örgüte destek veriyor. Önce bunu tespit edeceksin. O halkın örgütten beklentilerini devletin cevap vermesi lazım ancak o şekilde terör önlenir.
TERÖR BAHANE VESAYET ŞAHANE
-Bugüne kadar terörün ortadan kaldırılması için yapılan bütün uygulamaların başarısız gibi görünmesinde hangi etkenler rol oynuyor sizce?
Ben halen inanmıyorum, devletin bu silahlı mücadelenin bitmesini isteyip istemediği konusunda çok kuşkular var. Pek çok insanda bu kuşkular var. Çünkü PKK’nın varlığı pek çok insanın işine geliyor. Pek çok insan devleti vesayet altına almak isteyen bazı güçler PKK terörünü bahane ederek bu vesayet düzenini sürdürebiliyorlar. PKK’nın ortadan kalkması bazı insanların işine gelmez. Ama bu ülkeyi seven ve hiç olmazsa geleceğe iyi bir ülke bırakmak isteyen insanlar bu meseleye akıl yoluyla yaklaşmalı. Bunun da yolu, Kürtler hepsi çılgın ve aldatılmış insan değil ki. İnsanlar hala katılıyor. İnsanlar ölüme sürükleniyor. Ciddi durumlar olmazsa insanlar kolay kolay hayatlarını tehlikeye atıyor. Bir sürü insan cezaevlerinde yatıyor. Ciddi bir dürtü olmazsa olur mu. Bir parti çıkıyor, 2 milyona yakın oy alıyor.
PKK’NIN BEYNİ VE İDEOLOJİSİ
-PKK nasıl bir tekniğe sahip, ideolojisini nasıl görüyorsunuz?
PKK’nın ideolojisi, beyni modern bir anlayış değil. Halen bu soğuk savaş döneminin Stalinist anlayışıyla hareket eden bir örgüt. Yani normal bir düzende zaten bu tür örgütlerin halktan destek görmesi zor ama devletin bu ceberutluğuna, Kürt diliyle bir yayın yapılacak bunu bile söyleyemiyorlar. Halen bu varlığı kabulden korkuyor.
TÜRKİYE, BÖLÜNME KORKUSUNDAN SIYRILMALI
-Geçmişte yaşanan tecrübelerin bu korkuda bir payının olduğu düşünülebilir mi?
Bir kere epey devlet çıktı bu Osmanlı mirasından. Elbette 20. asrın ilk yarısında her halkın kendi bağımsız devletini kurması bir idealdi. Ama Avrupa Birliği süreci ile birlikte asırlar boyunca bağımsız devletler bile önemli oranda egemenlik haklarından vazgeçip Avrupa Federasyonuna yürüdükleri bir dönemde bağımsız devlet kurmaya da gerek kalmadı. Eğer çok geniş bir coğrafyanın imkânlarından yararlanma şansları varsa kendilerini küçük coğrafyaya hapsetmek istemezler. Ama Türkiye bu bölünme korkusuna durup dururken kendisini kaptırmadı. Ama eğer halkı memnun etmezsen, onun yaşantısını cehenneme çevirirsen o halk senden kurtulmaya çalışıyor. Türkiye kendi vatandaşlarını nasıl memnun ve mutlu eder bunu sormalı. Hiçbir memnun halk kendi devletini bölmek istemez. Ama sen onun tepesine dipçikle inersen elbette bu halk bir yol arar. Ayrılma arzusu çoksa kendinde kusur araman lazım. Bütün bunların yanında ortak bir kültür ve en önemlisi ortak bir din var.
İSLAM KARDEŞLİĞİ HAYATİ BİR ETKEN
İslam kardeşliğini bu noktada nasıl görüyorsunuz?
Önemli bir unsur. Kimse kendisini bu konuda yanıltmasın. Din bütün farklı milletleri birleştirici bir unsur haline gelebilseydi bütün İslam âleminin bir çatı altında toplanması lazımdı. İslam, bu birleştiricilikte çok önemli bir unsurdur. Fakat bunu belirleyecek bir şey değil. Belirleyecek olan menfaat ve çıkar üzerine kurulan dünya var ve bunu salt maddi menfaat olarak algılamamak lazım. İnsanın bir mide, bir yürek, bir de beyin kısmı var. İnsanın midesinin ihtiyaçları olduğu gibi yüreğinin de beyninin de ihtiyaçları var. Bu ihtiyaçların tatmini gerekir. Bunlarda çözüm aranır. Ortak çıkarda bütün vatandaşlarını birleştirme yolları aranmalı. Yoksa bir milletin şovenizmine, tahakkümüne dayalı bütün insanları bir arada tutamazsınız. O dönem geride kaldı. Türkiye’nin oturup bunları gözden geçirmesi lazım, henüz geç değil. Ama bu sakat ve istenmeyen yolda devam edilirse bir daha birlikte yaşama şansı yakalanamayabilir.
ASKERİ ANLAYIŞ SİVİL YAŞAMA DAYATILMAMALI
Sakıntı nereden kaynaklanıyor ve kimlere bu konuda görev düşüyor? Hükümetin çözüm yöntemleri tek başına yeterli mi?
Bu konuda özellikle hükümete büyük görevler düşüyor. Hükümet hemen ve çok net Kürt sorununun çözümüne el atmalı. Askere demeli ki tamam siz sınırları bekleyin ama bu bir siyasi meseledir bunu biz çözeceğiz. Bunu yaparken de tek başına elini taşın altına koymamalı. Devleti oluşturan bütün kurumların ortak ittifakıyla yeni bir devlet politikası oluşturulmalı. 1923 yılında kurulan devlet politikası toplumsal yapıya ters, tepeden inmeci, baskıcıydı. Bunun yürümediği de anlaşıldı. 85 yıldır heba edilen ekonomik kaynaklara, dökülen kanlara rağmen bunun bir sonuç vermediği anlaşıldı. Bizim cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte önümüze koyduğumuz Kürt politikası yanlıştır demeli. Çağa uygun bir çözüm nasıl bulabiliriz, bunun üzerinde bir devlet politikası oluşmalı. AB bir prensip koymuş, çeşitlilikte birlik. Çeşitli insanlar kendi çeşitlerini koruyarak birlikte yaşayabilmeli. Bu prensibi Türkiye benimsemeli. Yoksa herkesi askeri anlayışla yapamazsınız. Askeri anlayışı sivil yaşama dayatırsanız orada çatışma çıkar. İnsanın bütün gücünü boşa heba eder. Devlet bu anlayıştan vazgeçmeli. Bu ülke son derece mükemmel bir ülke. Pek az devlete nasip olan özellikleri var. Ama halkı müreffeh değil. Halen sıkıntı çeken milyonlarca insanı var. İnsanlar güvende hissetmiyor kendini. İç huzur ve iç güven yok. Bu nedenle uluslar arası istikrar da yok. Sen ‘bu Kürt’tür bunu ezeceğim, bunun dini inançları devletin resmi formatına uymuyor’ diye bunu dışlayacağım, bu anlayışla ülkeyi yönetemezsin ki.
ORDU-SİVİL YÖNETİM SORUNU ÇÖZÜLMELİ
Şu anki hükümet yüzde 47 oy aldı son seçimlerde. Bunda sözünü ettiğiniz
sıkıntılar büyük etki yaptı. Peki devlet nedir, ya da kimdir?
Sorun bu zaten. Ciddi bir sorun, Türkiye’de halen devlet dendiği zaman halkın iradesinin dışında, halkın seçmediği, sadece sivil-asker bürokratik elitinin oluşturduğu yapı anlaşılıyor. Devlet denince ilk olarak ordu, sivil kurumlar da genellikle kendilerini orduya göre, oradan esen rüzgâra göre şekillendirirler. Şimdi ordu, önemli olan orada bir yönetici sınıf var, özellikle generaller sınıfı var. Bu sorun çözülmedikçe Türkiye’nin hiçbir sorununun çözülebileceğine kimse ihtimal veremez. Ordu ve sivil yönetim sorunu ciddi biçimde çözümlenmedikçe kimse Türkiye’nin bu çağdaş anlayışa uygun sorunlarını çözebileceğine ihtimal vermemeli. Devlet üzerinde ordunun vesayeti kalkmalı. Önemli olan bu. Bu vesayet durduğu sürece, yalnız dini inançlarından ötürü insanların mağduriyeti değil, yalnız etkin mağduriyetler değil, düşünceden ötürü yaşanan mağduriyet değil, kendilerini hükümet zanneden sivil hükümetlerin parlamentonun bizzat kendisi de güven içinde olmaz. Çünkü istenildiği zaman onlara da müdahale edilebilir, onlar da bertaraf edilebilir. Onun için bugünkü iktidar, bugünkü iktidar son derece şanslı bir iktidar.
AK PARTİ ELİNE GEÇİRDİĞİ ŞANSI İYİ DEĞERLENDİRMELİ
AK Parti’nin şansını nasıl görüyorsunuz?
Hiçbir sağ iktidarın bugüne kadar kazanamadığı önemli oranda aydın ve demokrat kesimden destek aldı. Yalnız dini kesim değil, bu yüzde 47’nin içinde önemli oranda AKP’nin düşünce ve inançlarını paylaşmamasına rağmen, sadece ‘bunlar devlet despotizmini temsil etmiyor, bürokratik eliti değil halkın iradesini temsil ediyorlar’ diye onlara destek verdiler. Bugünkü iktidarın bunu iyi değerlendirmesi lazım. Ancak özellikle Temmuz 2007 seçimlerinden sonra iktidar bunu iyi değerlendiren bir görüntü vermiyor. Kendisine de halka da yazık ediyor.
GENELKURMAY BAŞKANI SİYASETÇİ GİBİ DAVRANIYOR
Asker sivil ilişkilerine nasıl bakmak lazım. Mesela yeni Genelkurmay Başkanı da bölgeye giderek mesajlar verdi.
Şimdi Genelkurmay Başkanı, göreve seçildikten sonra Diyarbakır’a gitti. Giderken bir Genelkurmay Başkanı edasıyla gitmedi. Tamamen bir cumhurbaşkanı, bir başbakan edasıyla gitti, ülkenin yönetimiyle ilgili siyasi program sundu. Şimdi ve üstelik sivil kurumlarla toplantı yaptı. Senin ne işin var. Sen git oradaki askeri birlikleri teftiş yap. Onlarla otur bir değerlendirme yap, görevimizi nasıl daha iyi yapabiliriz. Bir de hiç yetkisi yokken, tamamen başka bir kurumun yetkisi dâhilinde olan bir konuda sanki son karar merci kendisiymiş gibi hemen orada kararını verdi. Birisi soruyor ‘genel af için ne düşünüyorsunuz?’ Birden bire, ‘Genel af, menel af olmaz’ diyor. Şimdi bunu diyebilen bir Genelkurmay Başkanı’na karşı eğer parlamentonun başkanı suskun kalırsa o ülkede artık sen parlamento ve parlamenterden beklenen görevleri yerine getirmesini bekleyemezsin. Çünkü af konusunda karar verecek merci parlamentodur. Senin yetkin değil ki bu. Belki görüş belirtmen gerekiyorsa görüş belirtirsin ama karar veremezsin. Hele parlamento adına, kesin karar vermek o parlamentonun yetkilerine saldırı ve saygısızlıktı. Parlamentodan kimse de bir tepki göstermedi. Sivillerin böyle teslimiyetçi tavırları oluyor çünkü.
Yarın: Başörtüsü sorunu ve Merve Kavakçı gerçeği
Yener Dönmez-Engin Kaşdaş/habervaktim-ÖZEL
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.