Nazım Sovyet yalakasıydı!

Nazım Sovyet yalakasıydı!
Ülkemiz aydınları Bakanlar Kurulu'nun Nazım Hikmet'le ilgili kararına sert tepki gösterdi

Ölünceye kadar Nazım’a Ruslar inanmadı. Rusya tarafından bir KGB ajanıyla evlendirildi ve esasen Nazım Hikmet’in “Sovyet Yalakalığı” onun şiirini, sanatını ve hayatını mahvetmiştir. Ermenilerden özür dilemek ne kadar lüzumsuz bir olaysa, Nazım’ın vatandaşlığının verilmesi de o kadar lüzumsuzdur. 

Nazım Hikmet'i vatandaşlıktan çıkaran 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararı, Bakanlar Kurulu tarafından önceki gün ortadan kaldırıldı. Hükümetin Nazım'ın naaşının yurda getirilmesine olumlu baktığı karara aydınlarımızdan sert tepkiler geldi. Tarihçilerden aldığımız görüşler ise “Hangi Nazım?” sorusunu gündeme getireceğe benziyor. 
Konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz Tarihçi-Yazar Mehmet Niyazi Özdemir, “Nazım Hikmet o zamanki hükümetlerle diyelim ki ters düştü. Buradan Rusya’ya kaçtı, o ideolojiyi benimsiyordu. Fakat onunla beraber kaçak çok adam vardı. Mesela bu kaçanların soyadlarını muhafaza ettiler. Türkiye’de soyadı taşıması yasağı yoktu. Nazım’ın soyadı kaçmadan önce Ran’dı, kaçtıktan sonra Borjensu yaptırdı” dedi. Özdemir, Nazım Hikmet’in “Benim damarlarımda bir damla Türk kanı yoktur. Ben Polonya Yahudisiyim” diye bir beyanatı olduğunu da sözlerine ekledi. 

“NAZIM, ATATÜRK’E DE AĞIR HAKARETLER ETMIŞTI”

Tutarsız Atatürkçüleri de eleştiren Özdemir, “Atatürkçüler Nazım’ın tekrar buraya getirilmesine gayret ediyorlar. Halbuki Nazım’ın Mustafa Kemal’e ağır hakaretler içeren şiirleri var.Bunu bilmeyen yoktur. Atatürkçülerin şimdi bir karar vermeleri lazım; Mustafa Kemal mi, Nazım Hikmet mi? Buna karar verdikten sonra bunu konuşmaları lazım. Nazım Türkiye’den kaçmış, ‘Beni Stalin yarattı’ demiş” diye konuştu. Özdemir, sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye’nin en karanlık günlerinde Bakü’den radyolardan Türkiye’yi çökertmek için şerli konuşmalar yapmış bir adam. Bir şiirinde ‘Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni’ demiş. Ama bütün yazılarını Sovyetler Birliği’ne vermiş. ‘Beni Stalin yarattı’ demiş, dünyada tekrar Lenin şiirleri yazmış bir adam. Ben anlayamıyorum. Benim bu Bakanlar Kurulu kararına aklım ermiyor.” 

Konuyla ilgili Gazeteci-Yazar Mehmet Şevket Eygi yaptığı açıklamada, bu gibi aklamaların genel olmayıp sadece birtakım şahıslar için yapılırsa eşitlik prensibine aykırı olduğunu belirtti. Eygi; “Bizim yakın tarihimizde sağcı, solcu, Müslüman birçok kimse zulme uğramıştır. O zaman İstiklal Mahkemeleri kararıyla asılanları temize çıkartmak lazım. Sultan Vahdettin, son halife 2. Abdulmecid gibi kişileri de temize çıkarmak gerekir” dedi. 

Sovyetler Birliği’nden sonra Rusya’nın birçok kimseyi hakladığını söyleyen Eygi, sözlerine şöyle devam etti: “Mesela; Sultan Vahdettin’in kabrini Şam’dan Türkiye’ye getirmelidirler. Çünkü bu son alınan kararda ‘Nazım’ın ailesi isterse kabrini getirebiliriz’ deniliyor.”

HÜKÜMET NAZIM’I BIR CELSEDE TÜRK VATANDAŞI YAPTI

İslami Edebiyat Vakfı Başkanı Ali Nar ise şöyle konuştu:
“Bu kararı alan Bakanlar Kurulu’nu tasdik etmiyorum. Ayasofya’nın kiliseye çevrilme tehlikesi var. Çünkü yeni çıkan Vakıflar Kanunu buna yol veriyor. Hükümet de Nazım’ı bir celsede Türk vatandaşı yaptı. Çünkü zaten Nazım da hükümet kanalıyla vatandaşlıktan çıkartılmıştı. Hükümet Nazım Hikmet’le uğraşacağına Ayasofya’yı cami yapmaya uğraşsın. Ayasofya da camiyken vaktiyle bir hükümet kararıyla müze yapılmıştı. Şimdi hükümetin cesareti varsa bir celsede oturur ‘Ayasofya’yı camiye çevirdik’ der. Necip Fazıl şöyle diyor: Yunanlı Ayasofya’yı kiliseye çevirmeye çalışıyor da, bizde onu aslına döndürme cesareti yok.”

“YAŞAMAYAN BIR ADAMIN VATANDAŞLIĞA KABULÜ ÇOK GÜLÜNÇ”

Gazetemiz yazarı Mustafa Miyasoğlu da Nazım’ın Türk vatandaşlığına girişi konusunda, yaşamayan bir adamın vatandaşlığa kabulünün çok gülünç olduğunu belirtti. Miyasoğlu, “Sefa Kaplan isimli gazeteci arkadaş aslında bu kararın nüfusa işlenmediği, dolayısıyla Nazım Hikmet’in hâlâ Türk vatandaşı olduğunu 5-6 sene önce yazdı. Onun üzerine bu nüfusu işlediler ve vatandaşlıktan çıkardılar. Tekrar geri alıyorlar. Bunun bir tarafı gülünç. Yani yaşamayan bir adamın başvurusu olmayacağı için bunun Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlığa alınması veya çıkarılması esasen Türk devletinin çok lüzumsuz işlerle uğraştığını gösteriyor. 

Nazım Hikmet’in mezarının taşınmasını Nazım Hikmet Vakfı istemiyor. Yani bunun hangi akla hizmet ettiğini, ortada fol yok yumurta yokken Bakanlar Kurulu’nun Türkiye'de başka bir işi yokmuş gibi bu kararı almasını ben yadırgadım. Öleli 47 sene geçmiş bir şairin resmî belgelerle değerlendirilmesi yanlış. Nazım Hikmet’in tartışılacak bir tarafı varsa, tek parti döneminde ihtilale teşebbüs iddiasıyla 12 yıl hapis yatması tartışılmalıdır. 
Nazım Hikmet Moskova’ya gidince ‘Beni Stalin yarattı’ diye bir beyanatta bulundu. Bunun üzerine bugün Nazım Hikmet’çi geçinen adamlar, özellikle Cumhuriyet gazetesi o günkü kafa yapısıyla Nazi faşistiydi, şimdi sosyal faşist oldular...

Cumhuriyet o dönemlerde o kadar ağır yayınlar yaptı ki Demokrat Parti (DP) Nazım’ı vatandaşlıktan çıkarma kararı aldı. Bunu da fiilen uygulamadı.

Nazım Hikmet aslında Türkiye’deki Kemalist rejimin komünist olmaya zorladığı, komünist ihtilale adeta layık gördüğü, sonra da Rusya’ya kaçırdığı bir kişi” diye konuştu. 

“NAZIM’IN SOVYET YALAKALIĞI”

Miyasoğlu, şöyle devam etti: “Nazım Hikmet’in Türk dini ve milli değerlerine kara kitap diye saldırdığı da biliniyor. İslam kültürüne, Müslümanlığa, Anadolu milli kültürüne saldırıları da vardır. Türkiye’nin Amerikan uşağı olduğunu söyledi durdu. Bunun için Moskova tarafından korundu ama ölünceye kadar Ruslar ona inanmadı. Rusya tarafından bir KGB ajanıyla evlendirildi ve esasen Nazım Hikmet’in ‘Sovyet Yalakalığı’ onun şiirini, sanatını ve hayatını mahvetmiştir. Ermenilerden özür dilemek ne kadar lüzumsuz bir olaysa, Nazım Hikmet’in de vatandaşlığının verilmesi o kadar lüzumsuzdur. Komünistlerin gönlünü alıp ne yapacaksınız? Bununla ilgileneceğinize Gazze için bir şeyler yapın.”  

Tarihçi-Yazar Selim Gürselgil ise “Kör ölünce ahu gözlü olur, diye bir atasözü var. İşte Nazım’la ilgili Bakanlar Kurulu’nun aldığı bu son karar, tam olarak bu sözü doğruluyor. Ölenlere iade-i itibar yapacaklarına halen sahip olduğumuz yaşayan değerlere saygılı olsunlar” dedi. Gürselgil, sözlerine şöyle devam etti: “Bir kere Nazım, komünist devrim yapmadan ülkesine dönmek niyetinde değildi ki... Kendi kendine ülkeye gel desen gelecek biri değildi yani. Kızıl bayraklarla gelmek istiyordu bu ülkeye...

Yılışık kararlar, kompleksli tavırlar, ‘ötekine’ şirinlik yapma konusunda uzmanlaşmış liyakatsiz ve basiretsiz adamların verdiği bu karara şaşmadım doğrusu... Herkes kendi meşrebinin gereğini yapıyor.”

HÜSEYİN KULAOĞLU / VAKİT

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.