Vali, Ekşi'yi böyle bitirdi
Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar’ın 19 Haziran Cuma günü Abant’ta yaptığı konuşma aynı gün tüm internet sitelerinde ertesi gün de yaygın gazetelerde geniş yer bulmuştu. Habervaktim’in VALİ’NİN DARBE İSYANI başlığıyla yayınladığı habere yapılan yorumlar Bolu Valisi Akpınar’a halkın tam destek verdiğini de ortaya koyuyordu.
Sitesinden eleştirilere cevap veren Vali Akpınar bir taraftan kendisine verilen desteğe sevinirken, diğer taraftan Hürriyet yazarı Oktay Ekşi’nin eleştirilerine üzüldüğünü beyan ediyordu. Üzüntüsünü okkalı bir yazı ile dile getiren Vali Akpınar, Oktay Ekşi’nin esas derdini ifşa etti.
İşte Akpınar’ın, Oktay Ekşi’yi utandıracak o yazısı:
Abant’ta, 19 Haziran 2009 günü yaptığım konuşma sonrası, değişik kişilerden çok sayıda tepki aldım.
Yüz yüze görüşmelerden ve telefon edenlerin tamamından destekler mahiyette sözler işittim:
“Duygularımıza tercüman oldunuz.”
“Memleket gerçeklerini korkusuzca dile getirdiniz.”
“Eksik demokrasimiz ancak sizin gibilerin çabasıyla düzelir.”
“Rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nu hatırlattınız.”
“Bravo, yaşa, varol…” şeklinde biten övgü dolu sözler.
Çeşitli gazete ve haber sitelerine ve hatta kendi internet siteme gelen destekleyici mahiyetteki yorumların yanında, hakaret, tehdit ve küfür içeren yorumlar…
Doğrusu, bu tür konuşmaların ardından herkesten aynı ve olumlu tepki bekleyecek değildim.
Toplumumuzda her olaya tepkisini hakaret ve küfürle gösteren bir kesim de var.
Bunların var olması bizi doğru bildiğimiz yoldan çeviremez.
Gazete ya da haber sitelerinde köşe yazan kişilerden de çok çeşitli tepkiler geldi.
Bir kısmı demokratik ve gelişmiş Türkiye için iyi şeyler söylemiş olduğumu yazdılar.
Bir kısmı eleştirip, taleplerimin memleket gerçekleriyle bağdaşmadığından bahsettiler.
Fakat bir kısım yazarlarımız “Biri şuna haddini bildirsin.” modunda kışkırtıcı, yaftalayıcı ve hakaret içeren yazılar kaleme almışlar.
Bu arada Türkiye’nin en çok satan üçüncü büyük gazetesi Hürriyet’in başyazarı Sayın Oktay Ekşi de aleyhime bir yazı döşenmiş.
Doğru düzgün eleştirse hiçbir şey demeyecektim, diğer çoğu yazar için söylemediğim gibi.
Ama, 77 yaşındaki koskoca bir yazarın, suçu (!) fikrini beyan etmek olan kişiye “çıkıntı”, “somun pehlivanı”, maskara” gibi sözlerle hakaret etmesi gerekir miydi?
Acaba, imla kurallarına uygun üç cümleyi arka arkaya yazamayan, ama arasına çok sayıda hakaret sıkıştıran internet okuyucuları gibi davranmak Sn Ekşi’ye yakıştı mı?
Hakkımda derhal soruşturma açılmasını istemiş.
Peki, hangi gerekçeyle?
"Aradan geçen uzun yıllara rağmen, zaten pek de iyi olmayan demokratik hayatımıza tecavüz eden darbecileri yargılayamadık, bu millete reva gördükleri yargısız infazların, işkence ve kötü muamelelerin hesabını soramadık" sözü dolayısıyla.
Yani “darbeye, işkenceye ve kötü muameleye karşı olmak” soruşturma sebebi olmalı, öyle mi?
Bu açıdan bakınca özgürlükçü demokrasi, evrensel hukuk ve sivil anayasa istemek suçların en büyüğü oluyor herhalde.
Ben bu yazıyı Sayın Ekşi’ye hiç yakıştıramadım.
***
Ama şöyle biraz araştırdım, Sayın Ekşi bana niye saldırıyor diye.
Meğerse ben doğmadan önce başyazarımız darbecilerin oluşturduğu danışma meclisinde üyeymiş.
Darbecilerin ısmarladığı anayasayı hazırlamışlar.
Sıkıntının bir kaynağı budur herhalde.
Her neyse.
Benim için dert değil.
Ben yine her fırsatta demokrasi, insan hakları ve özgür toplum konusunda konuşacağım.
Onların beklediği anlamda uslanmayacağım.
Çünkü inancım odur ki; bu ülkede insanımıza huzur, mutluluk ve refah getirebileceksek, sosyal barışı tesis edebileceksek, bu ancak tam demokrasi ile olur.
Bu iş ise sadece hükümetin ya da birkaç siyasi partinin değildir. Herkes demokrasi yapısına bir tuğla koymalıdır. Ben de bu işe mütevazı bir katkı sunuyorum.
Eğer bize özgü şartlar, dış ve iç düşmanlar, bölünme, parçalanma ya da yıkılma paranoyası ile insanımızı mevcut mevzuatla idare etmeye kalkarsak, iç barışı, huzuru ve gelişmeyi sağlayamayız.
Tam demokrasiyi tesis ederken önümüzdeki örnek, hem de Osmanlı’dan beri, Atatürk’ten beri takip ettiğimiz örnek Batı Avrupa’dır.
Örnek alacağımız ülkeler Castro kardeşlerin Küba’sı, Kuzey Kore, İran ya da Libya değildir.
Baas rejimi ya da Pol Pot rejimi değildir.
Ben inanıyorum ki ülkemiz çok fazla zaman geçmeden (ümidim en geç 2014) tam demokrasiye kavuşacaktır.
Direnen jakobenler, tuzu kurular, darbe çığırtkanları, faşist ruhlar elbette olacaktır.
Ama mücadeleyi özgürlükçü demokrasiden, medeniyetten ve insan haklarından yana olan geniş halk kitleleri kazanacaktır.
Birkaç sözüm de benim gibi düşünenlere olacak:
Demokrasiyi sanki kötü bir şeymiş gibi algılayan ve eğer tam demokrat bir ülke olursak, bölüneceğimize, parçalanacağımıza ya da dış güçler tarafından ham yapılacağımıza ciddi ciddi inanan vatandaşlarımız var.
Biz bunları karşımıza alıp hiç usanmadan demokrasiyi anlatalım.
Evrensel hukuku anlatalım.
Kişi hak ve özgürlüklerinin önemini anlatalım.
Hayatları darbe planlamak ya da darbeden nemalanmak üzerine kurulu faşistleri ikna edemeyeceğimizi de bir kenara not edelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.