İmam Gazali'den ibretlik sözler
"Ey Oğul"
Allah’tan kork: Ey oğul! Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle kork. Ona kulluk görevini gereği gibi yap. Haram kıldığı şeylerden mümkün olduğu nispette kaçın. Allah'ın saadete uzanan yolundan ayrılma. Hayatını düzene sokan emirlerini sakın ihmal etme ki, yaşayışın sıhhat bulsun, gözlerin aydın olsun. Çünkü gizli ve kapalı hiçbir şey Allah'tan gizli ve kapalı değildir.
Babana itaat et: Ey oğul! Senin hayatına renk katmak için güzel belgeler koydum. Onları korur ve dediklerime kulak verir, günlük yaşayışını ona uydurursan hükümdarların gözleri ve gönülleri sana karşı ilgiyle dolup taşacaktır. O halde şu anda da, bundan sonra da babana itaat et.
Boş sözden uzak dur: Ey oğul! Aklının hemen kabul etmeyeceği şeyi söyleme. Lüzumsuz lâftan, çok gülmekten, şaka ve alaya almaktan, din kardeşinle tartışmaktan sakın. Böyle yapmak saygıdeğerliği götürür, kin ve düşmanlık kapılan açar.
Ağırbaşlı ol: Ey oğul! Ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve nezaketli olmaya çok dikkat et ve itina göster. Ancak böyle yaparken gurura kapılma. Sonra senden bu sıfatla söz edilir. Halka tepeden bakma. Sonra senden bu sıfatla bahsedilir.
Herkese hoşnut davran: Ey oğul! Dostuna da düşmanına da hoşnutluk göster. Başkasına eza ve cefa etmekten kendini alıkoy ve bunu onlardan korkup ürktüğün için de yapma. Sadece iyi bir huy olduğunu düşünerek öyle davran.
Ortayolu tut: Ey oğul! Bütün işlerinde ortayolu tut. Çünkü işlerin en hayırlısı orta yoldur. Az konuş. Karşılaştığın her Müslüman’a selâm ver.
Yürüyüşüne dikkat et: Ey oğul! Ölçülü adımlarla yürü, ayaklarını yerde sürükleyerek yürüme. Sağa sola baka baka yürüme. Etrafı rahatsız ederek, başını şunun bunun kapısına doğru döndürme.
Toplantılarda şunlara dikkat et: Ey oğul!
1. Uğradığın bir toplantıda yer alanların üzerine dikilip durma.
2. Sokak ve caddeleri meclis gibi kullanma.
3. Dükkânları sohbet yeri olarak seçme.
4. Fikrî tartışmada kendini haklı çıkarmak için inat gösterme.
5. Edep ve terbiyesini yitirmiş patavatsız kimselerle tartışma. Bir hüküm verirken "şahsî görüşümdür" de.
6. Bir şeyi veya bir adamı överken aşırıya gitme.
7. Bir mecliste oturmak istediğin zaman bağdaş kurup otur.
8. Sakın parmak çatlatma
9. Sakalınla oynama
10. Yüzüğünle meşgul olma.
11. Oturduğun bir yerde, bulunduğun bir toplulukta dişlerini kürdan ve benzeri şeylerle temizlemeye kalkışma.
12. Burnunla oynama
13. Parmağını burnuna sokma.
14. Yüzüne sinek konarsa yavaşça onu kovmayı ihmal etme.
15. Esnememeye dikkat et.
16. Halkın seni hafife alacağı söz ve davranıştan sakın.
17. Bulunduğun topluluk yol gösterici olsun.
18. Sözlerin çok kıymetli bir nesne gibi paylaşılsın.
19. Güzel sözlere kulak ver.
20. Konuşulan bir sözün tekrar edilmesini isteme. Bu, onu dinlemediğini gösterir.
Şu kadından uzak dur: Ey oğul! Huysuz ve karaktersiz kadından sakın. Çünkü böylesinin dili kocası üzerinde çirkin ve ağırdır. Dünyaya çocuk getirmesi, yüzündeki hayâ perdesini açmıştır. Artık ne ev halkından utanır, ne de konu komşusundan. Böyle kadınlar ne dünyaya yararlar, ne de âhirete. Bunlar ülfet ve sohbet edilmeye lâyık değildirler. Böylelerinin gizli hali olmaz. Aile sırrını sokağa dökerler. İyilik ve hayrı çoktan yere gömmüşlerdir. Asık suratlı olarak sabahlar, akşam nerede olduğu bilinmez. Onun sunduğu bir yudum su şerdir, zehirdir. Yemeği öfke, konuşması maskedir. Evi perişan, elbisesi kir ve pastır. Yılan gibi sokar, akrep gibi ısırır. Kocası evet dese, o hayır der. Böylesi kadınlardan uzak dur. Kadınların bir kısmı da geri zekâlı ve hantaldır. Ağırcanlı ve kıt anlayışlıdır. Kocasını sever, kazancına razı olur; fakat güneş doğup yükseldiği halde hâlâ sesi duyulmaz. Yemekleri bayat, kapları kirli ve paslıdır.
Şu kadınla da hayatını kur: Ey oğul! Kadınların bir kısmı da sevimli ve merhametlidir. Bereketli ve feyizlidir. Soylu çocuk doğurur. Kendisine her zaman güvenilir. Komşuları arasında itibarlıdır. Aile sırlarım korur, kimsenin yanında açmaz. Cömerttir, eli açıktır. Bağırıp çağırmaz, alçak sesle konuşur. Evi ter temizdir. Çocukları çiçek gibi, gönül alıcıdır. Hayrı süreklidir. Kocası da o nispette yumuşak huyludur. Namus onun şiarı, terbiye değişmez vasfıdır.
Fırsatları kaçırma: Ey oğul! Fayda sağlayacak fırsatları kaçırma. Muhtaç olduğun şeylere iyice sahip çık. Görülmesini acele ettiğin işlerinde dikkatini başka taraflara dağıtma. İçinde bulunduğun toplumun âdet ve geleneklerine saygılı ol. Âhirette seni rüsva edecek çirkin âdet ve geleneklerden sakın. Bir şeyin neticesini iyice düşünüp hesaba katmadan yapmakta acele etme.
Soysuz adamlarla tartışma: Ey oğul! Soysuz adamlarla tartışma. Sonra onun kötü arzularını kendine çekmiş olursun. Namus ve şerefini koruyan insanlara herkes izzet ve ikramda bulunur. Böyle kimseler halk tarafından itibar görür. Hakkı bilmek, doğruluktan gelen bir fazilettir. Kendini zavallı ve fakir göstermeye çalışan kimse hakarete uğrar.
Az kelime ile çok şey anlat: Ey oğul! Bir meseleyi yazarken gereksiz kelime kullanma. Az kelimeyle çok şey anlatmaya çalış. Sonu gelmeyecek arzular peşinde koşmak, sapıklıktır. Başkasını kınayan ve hep kusur söyleyen adamın dostu olmaz. Din süslerin en güzelidir. Kuru gürültü, boş yere vakit harcamaktır. Sarhoşluk insanlıktan uzaklaşıp şeytanlaşmaktır. Yapılan bir akdi bozan kimse sırtına bir kin yüklenmiş olur. Yumuşak söz büyüklerin ahlâkındandır.
Evlenmek istediğin kızı iyi seç: Ey oğul! İnsanın hanımı huzur ve sükûnet kaynağıdır. Bir kızla evlenmek istediğinde ailesini iyice araştır ve öğren. Çünkü temiz ve asil bir aile tatlı meyveler yetiştirir. Bilmiş ol ki kadınlar parmaklarımız kadar birbirinden farklıdırlar. Şirret ve karaktersiz kadından sakın. Onların dış görünüşlerine aldanma, böyleleri kocasına karşı kaba ve hırçındır. Kocası kendisine saygılı olduğu zaman bunu bir üstünlük zanneder. Hiçbir iyiliğe karşı teşekkür etmesini bilmez. Az şeye de hiç kanaat etmez.
Dostunu iyi seç: Ey oğul! İki çeşit dost ve kardeş vardır. Birisi, başına bir bela geldiği zaman seni korur; diğeri de mutluluk ve ikbal günlerinde senin dostundur. Belâ gelip ikbalden düştüğünde dostluk yüzünü gösteren kardeşi hakiki kardeş ve dost bil ve dostluğunu korumaya çalış. Saadet günlerindeki dosta pek güvenme. Sıkıntılı günlerinde dostluk bağını uzatmıyorsa, onu düşmanların düşmanı bil.
İnsanları iyi tanı: Ey oğul! Heveslerine ve nefsine uyan aşağılık çukuruna yuvarlanır. Zarif görünümlü insanlar fazla ilgini çekmesin, dış görünüşe pek aldanma. Çünkü insan, kalbiyle, düşüncesiyle ve diliyle adamdır, kıyafetiyle değil. Benzi sarı, zayıf kimseleri hor görme. Çünkü insan iki küçük et parçasıyla ölçülür: Kalbi ve dili. Öyleyse insanların bu iki değerinden faydalanmaya çalış; gerisi et, kan ve kemiktir.
Fitneden sakın: Ey oğul! Düşman ülkesinde de olsan fitne ve fesat çıkarmaktan sakın. Kendinden aşağı kimselere karşı çoluk çocuğunu, şeref ve itibarını yaygı yapma. Malını kendinden fazla kıymetli ve üstün tutma.
Fazla konuşma: Ey oğul! Fazla konuşma. Sonra bulunduğun toplulukta taşınması güç bir yük olursun. Seninle beraber oturana karşı âlicenap davran. Yanına oturmak isteyene güzel, nazik, hareket et. Başkasının gözüne dikkatle bakıp durma. Fazla lügat parçalayıp yaldızlı söz söyleme. Çünkü bu sözlerin dış görünüşü belki güzel sayılabilir, fakat gerçekte güzel değildir.
Kendinden fazla söz etme: Ey oğul! Çocuğunu çok beğendiğini başkalarına anlatma. Hizmetçinin çok hünerli olduğundan başkalarına söz etme. Atından ve kılıcından bahsetme. Gördüğün rüyaları her yerde anlatmaya kalkışma. Çünkü gördüğün rüyadan sevinç duyduğunu belirttiğin zaman beyinsiz ve seviyesiz insanlar bu konuda seni rahatsız etmeye başlarlar.
Kişiliğini korumak için şunlara dikkat et: Ey oğul!
1. Saçını sakalını tarayıp öyle sokağa çık.
2. Beyaz kılları koparmaya kalkma.
3. Lüzumundan fazla güzel kokulu şeyler sürünme.
4. Bir ihtiyacını dile getirirken üzerinde ısrarla durma.
5. Birtakım arzularının yerine gelmesi için küçülme.
6. Servetinin tam listesini, mevcut paranın tam rakamım çoluk çocuğuna verme. Çünkü bunlar onu az görecek olurlarsa kendilerini zayıf zannederler. Çok görecek olurlarsa yaşayışlarında değişiklik yapmak isterler. Onları hırpalamadan belli ölçüde idare etmeye çalış.
Tartışmada şunlara dikkat et: Ey oğul!
1. Birisiyle tartışırken vakar ve efendiliğini elden bırakma.
2. Bilgisizliğini ortaya koyma. Bu konuda aceleci olma.
3. Delillerini getirirken çok iyi düşün.
4. Tartıştığın kimseyle aranda hakem olarak yumuşak huyunu gör.
5. Elinle ve parmağınla fazla işarette bulunma.
6. Fazla heyecanlanıp yüzün turp gibi olmasın.
7. Şakakların terlemesin.
8. Karşındaki adam sana ölçüsüz davranır, küstahlıkta bulunursa sen de nezih ve ağırbaşlı davran.
9. Seni kızdıracak olursa, yine ölçülü konuşmaya çalış, kendi şerefini düşün.
Hükümdarla görüşmede şunlara dikkat et: Ey oğul!
1. Devrin hükümdarı sana yakınlık gösterirse, onunla mızrak ucunda bulunduğunu hesapla.
2. Hiçbir zaman onu bu yakınlığından cesaret alıp haddini aşma ve kendini güven içinde hissetme.
3. Son derece efendi ve yumuşak davran.
4. İlâhî hükümlerden biri zedelenmedikçe hükümdarın hoşuna gidecek şekilde konuş.
5. Onun sana lütufları seni ölçüsüzlüğe sürüklemesin.
6. Sakın hükümdarla yakını arasına girme. Ancak iyilik ve hayırlı işlerde gir. Çünkü hükümdarla yakınları arasına giren kişinin düşüşü çok ani ve süratli olur.
Konuşurken şu noktalara dikkat et: Ey oğul!
1. Söz verdiğinde onu mümkün olduğu ölçüde yerine getir.
2. Konuştuğunda ancak doğruyu söyle.
3. Sağırlara seslenir gibi konuşma.
4. Dilsizlere hitap eder gibi sesini kısma.
5. Makbul söz söyle, güzel konuşmaya çalış.
6. Seni dinleyenin olduğu takdirde konuş.
7. İlgi duyulmayan yerde konuşma.
8. Halkın kabul etmeyeceği ve garip karşılayacağı olaylardan söz etme.
9. Bazı sözleri devamlı olarak tekrarlayıp durma: "Yani, ondan sonra, evet evet evet, hayır hayır hayır," ve benzeri gibi...
Büyüklerin sofrasında dikkatli ol: Ey oğul! Büyüklerle bir sofraya oturduğun zaman fazla su isteme. Etin kemiği ile fazla meşgul olma. Hiçbir yemeği ayıplama ve sofradaki hiçbir yiyeceği küçümseme. Sonra sofra sahibini üzmüş olursun.
Gözü aç ve savurgan olma: Ey oğul! Kendini iyice sıkıntıya sokmuş bir miskin gibi gözü aç; mal kıymeti bilmeyen, ilerisini görmeyen bir sefih gibi savurgan olma. Sana ait hakları belirle. Dostuna saygılı, düşmanına insaflı ol.
Nimetlere şükret: Ey oğul! Allah'ın verdiği nimete daima şükret. Musa Aleyhisselâm, münacatında, "Yâ Rabbi! Âdemoğullarına el, ayak, göz, kulak ve sair birçok nimetler verdin. Âdemoğulları bu nimetlerin şükrünü nasıl ifa edebilir?" diye sordu. Cenab-ı Hak ona şöyle buyurdu: "Yâ Musa! Verdiğim nimeti Benden bilip, kendi işinden ve çalışmasından bilmeyen kulum, ona verdiğim nimetin şükrünü eda etmiş olur. Verdiğim nimetleri kendinden ve çalışmalarından bilip, Benden bilmeyen kulum da nimetin şükrünü eda etmemiş olur. Kula lâyık olan gece ve gündüz Bana teşbih ve hamd etmektir."
Fakirlere ihsan et: Ey oğul! Cenab-ı Hakkın ihsan buyurduğu nimetten fakirleri ve muhtaçları hissedar etmek şükürdür. Eğer kapına bir fakir gelirse, onun kalbini hoş et, öyle gönder.
Sadakayı gizli ver: Ey oğul! Sadaka verirken gizli vermek, kendine bir musibet geldiğinde bağırıp çağırmayarak, yaygara yapmayarak gizlemek gerekir. Bir günah işlediğinde ceza gelmeden hemen tövbe et. Sadaka vermek sıddikler nişanıdır. Onlar sıddikler zümresindendir.
Tamahkâr olma: Ey oğul! Tamahkâr olma. Kalbin katı ve kara olur. Çok mal arttırmak için hasislik etme.
Salih insanların sohbetinde bulun: Ey oğul! Âlimlerin ve sâlih insanların sohbet ve meclisinde bulunmayı elden bırakma. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: "Bir kimse ulema ve sâlihlerin meclis ve sohbetine giderse. Cenab-ı Hak o kimsenin her bir adımına karşılık kabul olunmuş bir hac sevabı ihsan eder." Âlim ve sâlih zatlar Allah'ın dostlarıdır. Onları ziyaret edenin sevabı Allah'ın evini ziyaret edenin sevabı gibidir.
Dargınları barıştır: Ey oğul! Dargın ve küsülü olanları barıştır ki, sen de yarın Kıyamet gününde mesrur ve şad olasın. Musa Aleyhisselâm münacatında, "Yâ Rabbi! Küsülü iki kişiyi barıştırana ne ecir verirsin? Senin rızanı kazanmak için halka zulmetmeyenlere nasıl bir mükâfat verirsin?" diye sordu. Hak Teâlâ şöyle buyurdu: "Ben de yarın Kıyamet gününde ona selâmet verip korktuğundan emin ederim."
Merhametli ol: Ey oğul! Cenab-ı Hak şefkati ve merhameti sebebiyle Musa Aleyhisselâm’a peygamberlik verdi. Ey oğul! Sen de şefkat ve merhameti elden bırakma ki merteben yüce olsun. Yeryüzünde olan mahlûkata merhamet eyle. Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Yâ Ebâ Hüreyre! Yeryüzünde olan mahlûkata merhamet edersen, Allah da sana merhamet eder."
Anne-babanın rızasını al: Ey oğul! Anne-baban yaşlanınca elinden geldiği kadar onlara yardım et. Çünkü ebeveynin, sen küçükken türlü türlü zahmetini çektiler. Devamlı onların hayır duasını al. Beddua ederlerse dünyan da, âhiretin de yıkılır. Anne-babanın rızası Allah'ın rızasıdır. Onların öfkelenmesi Allah'ın gazabıdır. Resul-i Kibriya Efendimiz (sav), "Cennet onların ayağı altındadır" buyurmuştur. Bir hadiste şöyle buyurmuştur: "Anne-babasına iyilik edenin, onların gönlünü alanın ömrü bereketli ve uzun olur. Yarın kıyamette azap görmez."
Yakın akrabalarına iyilikte bulun: Ey oğul! Amcan ve halan baban hükmündedir, teyzen ve dayın da ana hükmündedir. Onlara anne-babana ettiğin hürmet gibi hürmet et, hayır dualarını almaya çalış, sakın ihmal etme.
Âmâ akrabana iyilik et: Ey oğul! Senin evindeki bereket direği, rahmetin vesilesi, sana gelecek musibetlerin gidericisi evindeki yaşlı âmâ akrabandır. "İdare edemiyorum, geçimim dardır" deme. Onların vesilesiyle gelen bereket olmasaydı, geçimin daha da darlaşacaktı.
Hocana hürmet et: Ey oğul! Hocana tazim ve hürmet et. Çünkü hoca hakkı ana-baba hakkından fazladır. Ana-baban dünyanı mamur ederken, hocan âhiretini mamur eder. Onun içindir ki, hocaya hürmet, ana-babaya hürmetten efdâldir. Hocanı gördüğün zaman elini öp, hürmet et, diz çöküp edeple otur. Senden bir isteği olursa, kendi işini bırak, önce onun işini gör. Eğer fakir ise elinden geldiği kadar yardım ederek hayır duasını al. Çünkü hocanın talebesine duası, ana-babanın evladına duası gibidir.
Kardeşinin ayıbını gizle: Ey oğul! Mümin kardeşinin bir ayıp ve kusurunu görürsen onu gizle, ifşa edip yayma. Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim bir mümin kardeşinin kusurunu görür de, halkın yanında onu rüsva etmezse, Allahü Teâlâ Kıyamet gününde onun ayıplarını örter, mahşerde halkın huzurunda rüsva etmez."
Hayırlı işlerde devamlı ol: Ey oğul! Hayırlı amellerinde sebat et ve işlemede devamlı ol. Bir gün yapıp bir gün terk etme. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur: "Allah katında en sevgili amel, daimi yapılan ameldir. Daimî yapılan amel kişiyi maksuduna ulaştırır."
Anne babana karşı gelme: Ey oğul! Anne-babana karşı gelme. Gönüllerini kırma. Kalblerini incitme. Bir kimseden anne-babası razı olmazsa o kimse için Cehennemden iki kapı açılır. Bir kimsenin anne-babası zalim olsa bile onlara karşı âsi olmamalıdır. Cenab-ı Hak, Musa Aleyhisselâm’a şöyle buyurmuştur: "Ya Musa bil ki, günahların içinde bir günah vardır ki, mizanda en ağır o gelir. O da anne-babası çağırdığı zaman, çocuğun onlara 'efendim' deyip cevap vermemesidir.
Anne babanı darıltma: Ey oğul! Anne-baban sana darılırsa, sen onlara karşı gelme. Bir köle efendisine nasıl hürmet ve itaat ederse, sen de ana-baban bir iş buyururlarsa o işi çabucak yap ki, sana beddua etmesinler. Eğer sana darılırlarsa onlara karşı kafa tutma. Ellerini öpüp hiddetlerini teskin et
İzzet-i nefsini koru: Ey oğul! Fakirlere karşı mütevazî ol. Zenginlere karşı zillet gösterme. İzzet-i nefsini koru.
Kimseyi incitme: Ey oğul! Âhirette selâmet istersen kimseyi incitme. Bir çocuk görünce, "Bu günah işlememiş masumdur. Ben günahkârım, bu benden üstündür" de. Kendinden yaşlı birisini gördüğün zaman da, "Bu benden çok ibadet etmiştir. Benden efdaldir" de.
Kendini herkesten aşağı gör: Ey oğul! Cahil birisini görürsen, "Bu bilmeyerek günah işler, ben ise bile bile günah işlerim, bu benden efdaldir" de. Bir fakiri görürsen "Bu imân ve saadetle gider. Ben ise nasıl gideceğimi bilmiyorum. Bu benden efdaldir" diye düşün. Eğer bu şekilde kendini herkesten aşağı görmezsen Allah katında yüce olamazsın.
Mümin kardeşini sevindir: Ey oğul! Mümin kardeşini sevindir. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse dünyada bir mümin kardeşim sevindirirse, Cenab-ı Hak kıyamet gününde onun kalbini ferahlatır." Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur: "Bir kimse bir çocuğu sevindirirse, Allah onu şirkten başka bütün geçmiş günahlarını bağışlar."
Mümin kardeşinin ihtiyacını gör: Ey oğul! Elinden geldiği kadar mümin kardeşinin ihtiyacını gör. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim dünyada bir mümin kardeşinin ihtiyacını giderirse, Cenab-ı Hak, on'u dünyada, altmışı da âhirette olmak üzere yetmiş ihtiyacını giderir."
Küçük ve büyük kardeşine güzelce davran: Ey oğul! Eğer kardeşin senden küçük ise, ona edep ve terbiyeyi öğret. Okut ve tahsil yapmasını temin et. Tatlı sözlerle öğüt ver, fena hallere düşmesine mâni ol. Şayet kardeşin senden büyükse, ona saygı ve hürmet göster, sözünü dinle, anlattıklarına kulak ver. Âhiret kardeşine ise tazimde kusur etme. Senden bir haceti varsa, çabuk yerine getir. Çünkü ana-baba bir kardeşten âhiret kardeşin daha hayırlıdır. Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Birbirleriyle Allah için âhiret kardeşi olanlara, Cenab-ı Hak âhirette bir derece ihsan eder ki, hiçbir amelle o manevî dereceye erişilemez." Eğer âhiret kardeşin uzakta ise ara sıra ziyaret et, ihmal etme.
Oğlunu ve kızını iyi yetiştir: Ey oğul! Oğluna ve kızına küçükken edep ve terbiye öğret. Onları iyi yetiştir. Büyüdükleri zaman öğretmen güç olur. Hanımının ve çocuklarının bir suçu olursa bağışla. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınızın, hanımınızın ve hizmetçinizin suçunu bağışlayınız." Küçüklerin kabahatim affetmek, büyüklerin şanıdır. En efdâl sadaka ehline, evladına ve hizmetçine verdiğin sadakadır. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: "Bir kimse hanımına, çocuklarına ve hizmetçisine gönlünün istediği yemeği yedirirse, Allah Teâlâ ona bin derece ihsan eder." Oğlunu yabancı kadınlarla ülfet ettirme. Yedi yaşında namazı, dokuz yaşında orucu öğret. Günah ve haram olan şeyleri bellet.
Misafire ikram et: Ey oğul! Evine misafir gelirse kapıda karşıla, selâmını al. İzzet ve ikram ile "Hoş geldiniz, safa geldiniz" diyerek önlerine düş. Odada üst başa oturt. Sen de aşağıya otur. Yemek vaktinden önce gelmişse yemek çıkar. Yemek vaktinden sonra gelmişlerse tatlı bir şey ikram et. Kalkıp giderken "Rahatsız oldunuz, özür dilerim" diyerek kapıya kadar uğurla. Gece kalmak için akşamüstü gelen misafire de bu şekilde ikram et, yemek yedirdikten sonra gece fazla oturma. Belki misafir yorgundur. Münasip bir yere yatağını yap, yanına su koy, tuvaleti de göster. "Allah rahatlık versin" diyerek kendi odana çekil. Sabah olunca kahvaltı çıkar. Eğer kalıcı misafir ise, kalıncaya kadar gönlünü hoş tut. Gideceği vakit yemek yedirmeden bırakma. Belli bir yere kadar yolcu et, "Allah selamet versin" diye dua et.
Yiyip içerken şunlara dikkat et: Ey oğul!
1. Sofraya oturmadan önce ellerini yıka.
2. Sağ dizini dikip sol dizinin üzerine otur.
3. Tabağın ortasından değil, kendi önünden ye.
4. Sofrada sağa sola eğilerek yanındakileri rahatsız etme.
5. Ağzında lokma varken konuşma.
6. Ağzındaki lokmayı kimseye gösterme.
7. Etrafına çok bakma.
8. Ekmeği ısırıp yemeğe batırma.
9. Vücudunun rahatını istersen az ye ve az iç.
10. Sofradan kalkınca da az su iç.
11. Cemaat içinde sümkürüp tükürme.
12. Su içerken acele ile bardağı dikerek, hort hort içme. Vücuda zarardır. Yavaş yavaş arada nefes alarak iç.
13. Ayakta su içme. Sıhhate zarardır.
14. Bir kimse su isterken sen de isteme.
15. Terli iken su içme.
16. Gece uyanıp su içmek doğru değildir.
17. Eğer çok susamışsan önce ağzını çalkala, sonra az iç.
Çarşı pazarda şunlara dikkat et: Ey oğul!
1. Çarşı pazarda yürürken kimseye omuz vurma, incitme.
2. Kimse ile alay etme.
3. Meydanda yere sümkürme ve tükürme.
4. Elle çekişip kavga etme.
5. Sattığı şeyi geri getirirlerse al.
6. Yalan söyleme
7. Kimseyi aldatma.
8. Dükkânını erken aç, geç kapa ve kaparken Besmele çek ve "La havle velâ kuvvete illâ billahilaliyyilazîm"i oku.
9. Halkla tatlı konuş.
10. Yenecek bir şey alırken sahibinin izni olmadan alıp tatma.
11. Aldığın yiyeceği evine açıktan götürme. "O nedir?" diyene tattır.
Arkadaşlık hukukuna riayet et: Ey oğul! Bir kimseyle yol arkadaşlığı yaparsan onun ayağınca yürü, hızlı yürüme. Öteye beriye sapma. Yol arkadaşını bırakıp da bir tarafa savuşma. Bir işle meşgul olup da bekletme. Arkadaşlık hakkını ve onun alışkanlıklarını gözet ki, senden hoşnut olsun. Ondan ayrılacağın vakit helâlleşip veda et ve elini sık.
Hasta ziyaretine git: Ey oğul! Hastanın halini hatırını sormak görgü kuralıdır. Hastayı ziyaret ettiğin zaman odasına habersiz girme. İçeri girerken selâm ver, hastanın sağ yanına oturup elini okşa. "Neren ağrıyor, hastalığın nedir, şimdi nasılsın?" diye sor. "İnşallah geçer" diye teselli et ve ümitlendir. Hastanın yanında çok oturma. İhtiyacı varsa elinden geldiği kadar yardım et. Eğer hasta ağır ve kendini bilmiyor veya doktor, kimse ile görüşmesini yasaklamışsa odasına girme, ev halkından haber al veya bir adam gönderip sordur: Hasta ziyareti insanî bir vazife olduğu gibi, sünnettir ve sevabı çoktur.
Cenazeye katıl: Ey oğul! Akrabandan, dostlarından veya memleketin ileri gelenlerinden biri vefat ederse cenazesine katıl. Cenaze sahibine, evlat ve akrabasına orada hazır bulunanlara selâm ver. Vefat eden fakir ise cenaze masraflarına yardım et. Cenazeyi yaya olarak takip, etmek sünnettir. Mazeretin yoksa mezara kadar yaya git. Cenazeye katılamıyorsan ailesine mektup yazarak başsağlığı bildir. Cenazede bulunmak ve cenaze namazını kılmak çok büyük sevaptır.
1. Dünya ahiretin tarlası ve hidayet konaklarından bir konaktır. Kendisine, mahiyetine uygun bir ifade olarak dünya denmiştir.
2. Bazı kimseler nefislerinde bir yakınlık hissederek ibadetlerinde ve meclislerinde Allah'a yakın olduklarını zannederler. Böylece kendilerinden başka meclislerinde bulunan herkesin bağışlanacağı fikrine saplanırlar. Eğer böyle bir kimseye, bu şekilde sû-i edebinden dolayı Allah Teâlâ, müstahak olduğu muameleyi yapmış olsaydı, hemen o anda helak olurdu.
3. Her sâlik, bulunduğu menzil ile geçtiği makamlar hakkında konuşabilir. Kendisinin ulaşamadığı makamlar, ihata edemediği menziller hakkında ise hiçbir şekilde konuşamaz. Ancak onlara gaybî bir şekilde inanır.
4. Allah Teâlâ ilim nurlarını insanoğlundan esirgememiştir; Allah Teâlâ cimrilik yapmaktan münezzehtir. İlim nurlarının kalplere akmamasının sebebi, o kalpleri doldurmuş bulunan bulanıklıklar ve kötülüklerdir. Çünkü kalpler kaplara benzer; bir kap su ile dolu ise, havanın o kaba girmesine imkân yoktur. Kalp mâsiva ile dolu oldukça Allah'ın celâl marifeti oraya girmez.
5. İlimlerin içinde en şerefli olanı Allah'ın sıfat ve fiillerini bildiren ilimdir. İnsan bu ilimle kemâle ulaşır. Kâmil olmanın saadetini duyar. İnsanoğlu, Allah'ın celâl ve kemâl sıfatlarının komşuluğuna ulaştığı zaman, bu komşuluğun ona büyük saadetler kazandıracağı muhakkaktır.
6. Kalplerin ve insan basiretinin cilası zikirdir. Zikri ancak muttaki kullar yapabilirler. Bu nedenle takva zikrin kapısı; zikir keşfin kapısı, keşif ise büyük zafere açılan kapının ta kendisidir.
7. Kalbiyle arasındaki perdeler aralanan bir kimseye, mülk ve melekûtun tecellisi görünür. Böyle bir kimse, genişliği yerle gökleri içine alan cenneti müşahede eder.
8. İbadetlerin esası kalbin tezkiyesidir. Kalbin tasfiyesi de marifet nurunun orada doğması ile mümkündür.
9. İman üç mertebedir:
a) Halkın imanı olan mukallitlerin imanı,
b) Birtakım kelâmî delillere dayanan kelâmcıların imanı,
c) Yakîn nuruyla görerek iman eden ariflerin imanı.
10. Aklî ilimlerin şer’i ilimlere zıt olduğunu ve bu ilimlerin bir arada bulunmadığını ve bulunamayacağını zanneden bir kimsenin bu zannı, basiretsizliğinden ve körlüğünden ileri gelir. Basiretsizlikten Allah'a sığınırız. Aklî ilimler iki kısma ayrılır:
a) Dünyevî,
b) Uhrevî
Dünyevi olanlar, tıp, matematik, kozmoğrafya, sanat ve fen ilimleridir. Uhrevî olanlar ise, kalbin hâllerini, amellerin âfetini, Allah'ın sıfat ve fiillerini bildiren ilimdir. İşte aklî ilimlerin bu iki grubu birbirine zıttır. Bütün gayretini bu iki kısımdan birisine sarfedip o sahada derinleşen bir kimse, genellikle öbür kısımda eksik kalır.
11. Akılcılar tarafından inkâr edilen dinî ve gaybî bir şey işittiğin zaman, onların bu inkârları sakın seni şaşırtmasın; zira şarkta bulunan bir insanın garbdaki hakikati bilmesi imkânsızdır.
12. Etrafta ilâhî rüzgârlar esiyor; kalp gözlerini örten perdeleri açıyor. İşte bu gözler Levh-i Mahfuzda, yazılı olan birtakım hakikatleri görürler.
13. Ehl-i tasavvuf, çalışmakla elde edilen ilimlerden ziyade ilhamla öğrenilen ilimlere meyleder. Onun için musanniflerin yazdıkları ilimlere eğilmeye, oradaki sözleri ve delilleri araştırmaya önem vermemişlerdir.
14. Takva, çok secdeden ötürü alında iz bırakma veya oruç tutmaktan sararma veya secde ve rükûdan belin bükülme hâli değildir. Eğilen boyunda veya sarkıtılan eteklerde takva aranmaz. Takva, kalplerdeki vera' hâlidir. Güler yüzle karşıladığın kimse, seni asık bir yüzle karşılar ve bilgileriyle sana mihnet yüklerse, Allah böyle kimselerin sayılarını artırmasın!
15. Müminin kalbi ölmez, ilmi, ölüm anında silinip gitmez. Kalbindeki berraklık kesinlikle sönmez. Hasan Basrî de bu mânâya şöyle işaret etmiştir: 'Toprak imanın merkezini yiyip bitiremez'.
16. Bâtın ilmi Allah'ın sırlarından bir sırdır. Allah Teâlâ o sırrını dilediği kulunun kalbine ilham eder.
17. Kur'an takvanın, hidayetin ve keşfin anahtarı olduğunu açıkça beyan eder. Takva ise, öğretmen olmadan elde edilen ilimdir.
18. Kalbe herhangi bir şey geldiği zaman, ondan önceki hakikatler kaçışır ve yerlerini son gelene bırakır.
19. Muamele ilminin en yüksek zirvesi, nefsin hilelerine ve şeytanın desiselerine vâkıf olmaktır. Böyle bir ilme vâkıf olmak her insana farz-ı ayndır. Fakat ne yazık ki halk bu farzı terk etmiş ve vesveselere sebep olan birtakım fuzulî ilimlerle uğraşır olmuştur. İşte bu ilimleri vesile ederek şeytan onları yoldan çıkarmaktadır.
20. Âlimlerin birbirlerine hücum ettiklerini, birbirlerine haset ettiklerini ve anlaşamadıklarını gördüğün zaman, onların dünya hayatına karşılık ahiretlerini sattıklarına hükmet! Acaba bu kişilerden daha fazla aldanan bir satıcı var mıdır?
21. Bir kimse herhangi bir imamın mezhebinde olduğunu söyler, fakat o imamın yolundan gitmez ise, onun en büyük hasmı bağlı olduğunu söylediği imamın ta kendisidir. O imam Allah'ın huzurunda şöyle der: 'Benim mezhebim, istihraç ettiğim ahkâm ile amel etmektir. Dil ile "Ben şu mezhebe bağlıyım' demek değildir. Dil çalışmak içindir, hezeyan için değildir. O halde, madem sen benim mezhebimden olduğunu iddia ediyorsun, öyleyse neden amel ve ahlâkta bana muhalefet ettin? Oysa ona uyarak Allah'a yaklaşmayı düşündüğün mezhebin esası amel ve ahlâk idi. Bir de utanmadan benim mezhebimden olduğunu iddia ettin. Böyle bir iddia şeytanın kalbe girmesine yardım eden kapılardan biridir. Birçok âlim bu kapının açılması sebebiyle helak olup gitmişlerdir'.
22. Ahmaklıkta en ileri gitmiş olan kimse, nefsinin faziletine en çok inanan kimsedir. Akılda en ileri olan kimseler ise, nefsini en fazla itham edenlerdir.
23. Halk tabakasından biri zina eder veya hırsızlık yaparsa, onun bu suçu ilimle ilgili konuşmasından daha hafiftir. Çünkü Allah'ın dininin inceliklerini bilmeyen bir kimsenin, bu konularda söz söylemesi zamanla kendisini küfre sürükler. Aynen yüzme bilmeyen kimsenin kendisini denize atması gibi... Böyle bir kimse ise muhakkak boğulur.
24. İnsanların en muttakîsi ve en âlimi, insanlara aynı gözle bakmayandır. Çünkü bazı insanlara rıza ve bazı kimselere de gazab gözüyle bakmak gerekir. Eğer gazab gözüyle bakılması gereken kişiye, rıza gözüyle bakarsan onun ayıplarını göremezsin; zira rıza, insanın gözlerindeki görme hassasını zayıflatır.
25. Allah hakkındaki zannı kötü olan ve insanların ayıplarını araştıran bir kimseyi gördüğün zaman, bil ki böyle bir insanın kalbi hastadır. Mümin kişi ise, bütün halk nazarında kalbi sağlam olan kimsedir.
26. Kalp, takva ve iyi amellerle süslenip, kötü sıfatlardan arınmadıkça, o kalpte zikrin hakikati bulunmaz. Aksi takdirde, zikirden dem vurmak nefsin konuşması olup, bu konuşmada kalbin dahli yoktur. Böyle olunca da şeytanın kalpten sürülmesi mümkün değildir.
27. Ruh rabbani bir emirdir. Rabbani demek, onun mükâşefe ilimlerinin sırlarından birisi olması demektir. Bu sırrı ifşa etmek salâhiyeti hiç kimseye verilmemiştir. Çünkü Allah'ın en sevgili kulu olan Allah'ın Râsûlü dahi bu sırrı açıklamamıştır.
28. Şehvet kalbe galip geldiği zaman, kalbin en derin hücrelerine nüfuz edemese dahi, şeytan oraya yerleşir. Kötü sıfatlardan uzak olan kalplere gelince, o kalplerde şehvet olduğu için değil, zikirden gaflet edildiği zaman şeytan o kalplerin kapısını çalar. Fakat o kalpler zikre sarıldıkça şeytan geri çekilir.
29. Duanın şartları yerine getirilmediği zaman nasıl geri çevrilirse, zikrin şartları da yerine getirilmediği takdirde böyle bir zikir şeytanı kaçırtmaz.
30. Şeytanlar tek tek bir araya gelerek toplanmış ordulardır. Günahların her çeşidinin bir şeytanı vardır. Her günah kendi şeytanının davetiyle işlenir.
31. Melekût âleminde suretler sıfata tâbidir. Öyleyse kötü mânâ, kötü surette görünür. Demek ki Şeytan, köpek, kurbağa ve domuz suretinde görünür. Bu suretler mânâların etiketidirler ve mânâların doğruluğunu aksettirirler. Bu sırra binaen rüyada maymun ve domuz görmek, kötü insana işaret ettiği gibi, koyun görmek de iç âlemi geniş insana işaret eder. Her rüya bu ölçüye göre tefsir edilir.
32. Zaruri miktar dışında uyumak, kalbi öldürür ve kurutur. Yetecek kadar uyumak, gayb sırlarının keşfine vesile olur.
34. Allah yolunun yolcusuna gereken şey, hassalarını kontrol altına almaktır. Bu kontrol karanlık bir yere çekilip düşünmekle ve başını önüne eğmekle, herhangi bir örtüye bürünmekle elde edilir. Bu vaziyetler hakkın sesini dinlemek ve rubûbiyet huzurunun azametine işaret etmek için alınır. Görmez misin, Allah'ın Râsûlü'ne bu vaziyetteyken nida gelmiş ve o nida 'Ey örtülere bürünen! Kalk ve uyar' demiştir?
35. Mide ile fere, ateşe açılan kapılardan birer kapıdır. Çünkü onun aslı tatmin olup doymaktır. Zillet ve inkisar ise cennetin kapılarından birer kapıdır. Çünkü onun aslı acımaktır. Cehennem kapılarından birini kilitleyen, cennet kapılarından birini açmış sayılır. Çünkü bu ikisi, birbirinin zıddıdır. Birisine yaklaşmak öbüründen uzaklaşmaktır.
36. Kişinin kendi nefsine hâkim olması saadetin tamamı; şehvetin ve nefsin kişiye hâkim olması ise şekavetin tamamıdır.
37. Fazla doymak ibadetten alıkoyar, ibadeti, kalbin parlaklığını ve düşünceyi kararttığı gibi bunlara bağlı olan hayatı da dumura uğratır. Aç kalmak ise, bütün bu menfi hâlleri müspete çevirir. Çünkü az yemek bedenin sağlığını koruduğu gibi, çok yemek ve mideyi karışık yiyeceklerle doldurmak damarlarda karışıklık meydana getirir.
38. Dinen yasaklanmış olan tartışmanın sonucu, başkasından dinlediklerine yanlıştır diyerek itiraz etmektir. Mücadelenin sonucu ise, başkasını susturmak, aciz bırakmak, konuşmasını çürütmek ve kendisine cehalet nispet etmektir.
39. Nefsini Allah'ın celâl ve azametini, yer ve gökteki saltanatını düşünmeye alıştıran bir kimse için bu şekilde melekûtun garip ve acayip sanatına bakmaktan duyulan lezzet; zahirî gözle cennetin bağlarına ve meyvelerine bakmaktan duyulan lezzetten daha üstündür. İşte düşünürlerin dünyadaki hâlleri budur! Acaba ahirette bütün perdeler kalktığı zaman durumları ne olacaktır?
40. Şayet sen Allah'ın marifetine âşık değil isen mazursun! Çünkü cinsî münasebete iktidarı olmayan bir kimse evlenmeye, çocuklar da saltanat tahtına ve tacına hevesli değildirler. Şevk ancak zevkten sonra hâsıl olacak olan bir hâldir. Zevk almayan bunu anlamaz. Anlamayan da âşık olmaz. Âşık olmayan ise istemez. İstemeyen ise idrak edemez ve idrak etmeyen ise esfel-i sâfilîn'de bulunan mahrumlardan olur.
41. Dinde, yücelmişlerin mertebesine erişmeyen kimselerin elinden onları sevmenin sevabı alınmış değildir. İstedikleri zaman onları severler ve bu sevgilerinden ötürü büyük sevaplara nail olurlar.
42. Haset, helâllik istenecek bir zulüm değildir. Seninle Allah arasındaki bir günahtır. Helâllik ancak azalardan çıkıp başkasına zarar veren fiillerde vacibdir.
43. Dünya ve ahiret, kalbin durumlarından iki durumdur. O durumların ölümden önce ve geçici olanına dünya, ondan sonraki kısmına ahiret deniliyor. Ahiret ölümden sonra olandır. Ölümden evvel acil bir şehvet veya bir payın içinde bulunduğu herşey senin için bir dünyadır.
44. Ölüm anında insanda şu üç sıfattan başka hiçbir şey kalmaz:
a) Kalbin dünya kirinden temizlenmesi.
b) Kalbin Allah'ın zikriyle yakınlık kurması.
c) Kalbin Allah sevgisiyle neşeye gark olması. Kalbin temizlenmesi, ancak dünya şehvetlerinden kaçınmakla mümkün olur. Zikre yakın olmak ise, ancak çok zikir yapmakla mümkün olur. Allah sevgisi ise, ancak marifetle elde edilir. Allah'ın marifeti ise daima zikir yapılmadıkça bilinemez.
45. Ölüm, dünyaya bağlı olanların zannettiği gibi yokluk değildir. Ölüm, sevgilinin huzuruna varman için geçmek zorunda olduğun engelden kurtulmaktır.
46. Kibir, kulun Allah'ın azabından emin olduğunu gösterir. Azaptan emin olmak ise felâketlerin en büyüğüdür. Tevazu ise Allah'tan korkmayı ifade eder. Bu korku ise, saadetin rehberi ve âletidir. Kibrin ilaçlarından biri, emsal olan kimselerle toplantılarda bulunulduğu zaman onları öne geçirmek ve onların aşağısında oturmaktır. Fakat burada şeytanın bir kurnazlığı vardır. Şöyle ki: Kişi ayakkabılarının yanında oturur veya emsalleriyle arasında ne idüyü belirsiz kimseler bulunur ve böylece kendini mütevazı zanneder. Oysa böylesi, kibrin ta kendisidir. Çünkü kalbine 'lâyık olduğum yeri başkasına terk ettim ve tevazu gösterdim' gibi vesveseler gelir ki işte bu vehim, kibrin ta kendisidir. Kendisine düşen vazife akranını öne alıp, onların arkasında oturarak ayakkabılığa düşmemektir.
47. Saadetlerin esası akıl, anlayış ve zekâdır. Akıl nimetinin sıhhatli olması, Allah'ın fıtrat dünyasına büyük bir nimettir. Bu bakımdan eğer akıl, hamakat ve belâdetle ölüp dumura uğrarsa, o zaman her şeyden önce onu elde etmeye çalışman gerekir.
48. Cin şeytanlarından emin olabilirsin. Fakat insan şeytanlarından şiddetle korun! Çünkü insan şeytanları, cin şeytanlarından iğva ve idlâl vazifesini almışlar ve böylece cin şeytanlarını istirahata göndermişlerdir.
49. Allah'ın, kendilerine verdiği akıldan razı olmayan kimse yoktur. Fakat akılsızların en aşağılığı aklıyla övünen kişidir.
50. Ahiret âlimleri, yüzlerindeki sükûnet, Allah'a karşı zillet ve tevazu ile bilinirler. Huni gibi açılıp kapanan ve gülerken kulaklara kadar yayılan ağızların sahipleri, hareketlerinde ve konuşmalarında hiddetli olan kimseler ise, onların bu şiddet ve hiddetleri gafletlerinden ileri gelmektedir. Böyle hareketler dünyaperestlerin âdetidir.
51. İhtiyacı olan bir kimsenin o ihtiyaca ulaşması için ilk şart, o ihtiyacı sabahtan akşama kadar elde etmedikçe yemek yememektir.
52. İnsan; zillete kaçmayan tevazû, gurura kaçmayan onur sahibi olmalıdır.
53. Atalarının dindarlığı ile kurtulacağını zannedenler; babalarının yemesiyle kendi karınlarının doyacağını, onların içmesiyle susuzluklarının gideceğini, onların okumasıyla bilgili olacağını sananlara benzerler.
Muhittin ATICI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.