Dul Kadının Oğulları

Dul Kadının Oğulları

Namı diğer Masonların yatak odasına giren kitap!
Mustafa Yılmaz’ın beklenen kitabı; Dul Kadının Oğulları çıktı. Nihayet! Demek ki nasip bugüneymiş. Hayırlı olsun.
Aslında Yılmaz velud bir gazeteci; o nedenle geç bile kaldı, ama arkasının geleceğinden eminim ben.
Adından da anlaşılacağı üzere, kitap masonik şifrelerle ilgili. Bu konuyla ilgili ciltlerce kitap yazıldı bugüne değin. Çok yetkin eserler verildi. “Daha ne yazılabilir ki!” denilebilir. Bakir bir alan değil yani.
Kabul etmek lazım ki, dünyada hakkında en çok yazılıp çizilen konuların başında masonluk geliyor. Bu durum, yazarın işini bir hayli zorlaştırıyor. Öyle ya, nasıl fark yaratacaksınız? Söyledikleriniz kendisini nasıl okutacak?
Dul Kadının Oğulları kitabının en büyük başarısı bence roman tadında kendini okutabilmesidir. Yani Dan Brown’un pabucu dama atılmış diyeceğim neredeyse, ama abarttığım düşünülecek. Da Vinci Şifresi’ni okuduğunda şifreyi çözmüş hissetmiyor insan kendini, fakat Dul Kadının Oğulları’nı okuyun bir, Türkiye’de ve dünyada birçok şeyin yerli yerine oturduğunu göreceksiniz, tarihin arka planında birçok karanlık noktanın aydınlandığının ayrımına varacaksınız.
“Hadi canım” demeyin, ön yargılı davranmayın.
Söz gelimi şu Encümen-i Daniş meselesini ele alalım…
Kim bunlar! Nasıl olup da Türkiye üzerine söz söyleme hakkını kendilerinde görebiliyorlar?
Kökleri 1846’ya kadar uzanıyor. Ahmet Cevdet Paşa’nın girişimleri ile Bezm-i Alem Valide Sultan’ın himayelerinde faaliyetlerine başlıyor. Yarı resmi bir organ… Takvim-i Vekayi de faaliyete geçtiği haberleri çıkıyor. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa Encümen-i Daniş’in başkanı. Üyeleri arasında Serasker Mehmet Paşa, Hariciye Nazırı Âli Paşa, Ticaret Nazırı İsmet Paşa, Sadrazam Fuat Paşa, Şeyhülislam Arif Hikmet Efendi gibi isimler var. Harici üyeler arasında ise kimler yok kimler! Alman, İngiliz, Fransız, Amerikalı bir sürü kerli ferli adam.
Fakat, 12 yıl sonra bir anda karabatak gibi yok oluveriyor. Ne kapandığına, ne de hâlâ faaliyette olduğuna dair haberler var.
150 yıl sonra Ergenekon’un safraları ortalığa yayıldığında yeniden haberdar oluyoruz Encümen-i Daniş’ten. Emekli askerler, eski politikacılar v.s.
Tarihin arka planında sırlar dünyasında kalmış karanlık noktalar sizin kafanızda da aydınlanmış olmuyor mu şimdi?
Kitabın iddiası; işaretleri bilirseniz, onları görebilirsiniz!
O işaretler bazen gözümüzün önündedir, bazen ayağımızın dibinde, hatta bazen de ibadethanelerimizin ya mihrabında, ya minberinde…
Bütün bunlara ilişkin de çok şeyler yazıldı çizildi. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin koridorlarındaki masonik şifrelerden daha önce hiç söz eden olmuş muydu? Üçgen içinde göz mü, üçgen içinde üç nokta mı dersiniz, kutsal kadeh mi, kadeh mi, Mecdelli Meryem’in sembolü mü dersiniz, piramit ve üzerinde göz ü? Bütün bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yer döşemelerine sadece estetik olsun diye kazınmış olabilir mi? Bu kadar saf olmayın; onlar Hiram Usta’nın ölümünden sonra, yeryüzünde bütün mimari yapılara kendi imzalarını atacaklarına yemin etmişlerdi, yeminlerini tutuyorlar.
Mustafa, Dul Kadının Oğulları kitabında bombaları peş peşe patlatıyor gerçekten de. Mimar Sinan’ın kafatasının, Atatürk’ün emriyle 1935 yılında mezarının açılmasından sonra çalındığı da bunlarda biri. “Kim ne yapsın kuru kafatasını?” demeyin.
Kafatası ve Kemik tarikatının 1832’den bu yana faal olduğunu, Amerika’da çok ünlü müritleri bulunduğunu gözden ırak tutmamak gerek. Kaldı ki, masonların da üye kabul törenlerinde gerçek insan kafatasını özenle ve kendi ritüelleri ile saklandığı yerden çıkartıldığı artık bilinen bir gerçek. Yılmaz, Sinan’ın kafatasının sadece masonlar için bir hazine değerinde olduğunu bilerek konuşuyor: Sinan’ın kafatası mason locasında! Tabi söz açılınca da, Sinan gerçeğine uzanıveriyor.
Masonlarla ilgili her bir şeyi bildiğini zanneden çok bilmişlere: Kitabın her satırı, bir giz perdesinin aralanışı… Onun için dudak bükenler fena halde yanılırlar.
Kitaptan bir inci ile noktayı koyalım:
Mustafa Kemal’in kendisine aldığı soy ismi aslında “Öz”dü; Mustafa Kemal Öz… Hatta bir süre imzalarını dahi Mustafa Kemal Öz diye atmıştı. Atatürk soy ismini ise her ikisi de mason olan Agop Dilaçar ile Necmettin Arıkan bulmuştu. Arıkan ve Dilaçar şöyle diyordu: “Artık Türklerin İslam alemiyle ve Müslümanlarla ilgileri kalmadı, nasıl Arapların Peygamberi Muhammed, Hiristiyanların İsa’sı varsa, Türklerin de bir atası olması lazım.”
Buradan hareketle Dilaçar ve Arıkan Atatürk soy ismini bulmuşlardı, önerilerinin benimsenmesi üzerine, Meclis’ten çıkartılan bir kanunla Mustafa Kemal Atatürk soy ismini aldı.
Bu arada masonik sözlüğün de bir hayli işe yarayacağı kesin.
Eline sağlık Mustafa, sen bu kitapla, masonların yatak odasına kadar girmişsin!

DUL KADININ OĞULLARI KİTABIYLA İLGİLİ DETAYLAR İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi