Ahmet Varol

Ahmet Varol

Hedef alınan, hepimizin onurudur

Hedef alınan, hepimizin onurudur

Tüm değerli okuyucularımıza, bizi takip eden kardeşlerimize yeniden merhaba diyoruz. Maruz kaldığımız insanlık dışı saldırı sebebiyle bizi arayan ve halimizi soran tüm dostlarımıza buradan teşekkür ediyorum. Bu arada bizi kişisel cep telefonumuzla arayıp da ulaşamayanlar için bir bilgi vermek istiyorum. Siyonist korsanlar insanî yardım taşıyan özgürlük filomuzu kaçırdıktan sonra üstümüzde bedenimizi örten giysilerimizle yanımızda taşıdığımız bazı kimlik evraklarımız, pasaportlarımız dışında her şeyimizi gasp ettiler. Bilgisayarlarımızı, fotoğraf makinelerimizi, cep telefonlarımızı ve valizlerimize yerleştirmiş olduğumuz tüm giyim eşyalarımızı, çoraplarımıza ve iç çamaşırlarımıza varıncaya kadar her şeyimizi gasp ettiler.
Dolayısıyla şu an ne bir cep telefonu cihazım ne de sim kartım var. Sim kartını aynı numarayla yeniden çıkaracağım inşallah. Müsait olduğumda yeni bir cihaz alacağım ve tekrar aynı numarayla irtibat kurma imkânımız olacak inşallah. Fakat bu belki birkaç gün sürebilir. O yüzden cep telefonuyla arayıp da ulaşamayanların mazur görmelerini rica ediyorum.
Siyonist vahşi korsanlar gasp ettikleri eşyalarımızı önce geminin içinde darmadağın etmiş, herkesin valizlerini bir yere boşaltıp giyim eşyalarını ve işlerine yaramayacağını düşündükleri daha başka eşyaları hurda ve çöp yığını gibi bir yere yığmışlardı. Valizlerde ve çantalarda buldukları elektronik eşyaları, paraları ve daha başka kıymetli şeyleri de gasp edip götürmüşlerdi. Bunların geri alınması konusunda da sürekli yalan söylediler. Önce giriş kayıtlarını yaptırıp yeniden gemiye dönme ve eşyalarımızı alma imkânımız olacağını iddia ettiler. Üstelik giriş kaydının sadece 10-15 dakika süreceğini ardından da bir yemek ikram edeceklerini söylediler. Oysa bunu söyledikleri zaman 31 Mayıs 2010 tarihinde saat 19.00 idi ve bana ertesi gün yani 1 Haziran 2010 tarihinde 02.00’de sıra geldi ve daha sırada bekleyen onlarca kişi vardı. Üstelik yapılan işlem iddia ettikleri gibi bir kayıt değil sorgulama idi ve bayağı zaman aldı. Çünkü bizi birkaç farklı yerde farklı sorgulamalardan geçirdiler. Sonra da ne eşyalarımızı almamıza izin verdi, ne de yemek ikram ettiler. Cezaevi araçlarına istifleyip bulunduğumuz Usdud (onların isimlendirmesiyle Aşdot) şehrinin güneyinde iki saat mesafede bulunan Bi’ru’s-Seba’ (onların isimlendirmesiyle Ber Şeva) şehrindeki hapishaneye gönderdiler. Gemideki eşyalarımızı nasıl alacağımızı sorduğumuzda sabah 09.00’dan itibaren cezaevine getirileceğini iddia ettiler. Bu yalan çıktı. Sonuçta sadece bu konuda değil her konuda söyledikleri yalan çıktı.
Cezaevinde ailelerimize telefon etme imkânı tanınacağını söylediler, bu vaatleri de yalan çıktı. Ertesi günden itibaren herkesin ülkesine gönderilmesi işlemlerinin başlayacağını söylediler. Eğer ki hükümetin baskısı olmasaydı bizi orda rehin tutup Filistin davasıyla ilgili planlarında pazarlık aracı olarak kullanmayı düşünüyorlardı.
Maruz kaldığımız çirkin muameleler hakkında bizi takip eden değerli kardeşlerimizi ayrıntılı olarak bilgilendirmeye devam edeceğiz inşallah. Bu bilgiler; bugün Filistin topraklarını işgal altında tutan Siyonistlerin, insan değil vahşi canavarlar olduğunu gösteriyor. Hatta bu isimlendirme, haydut, korsan vs. gibi kelimeler bile onların gerçek kimliklerini tanımlamada yeterli olmayacaktır. Vahşetin bütün vasıflarını bir araya getirseniz yine de Siyonistler açısından tanımlamanın mantık kuralı olarak bildiğimiz “efradını cami, ağyarını mani” bir tanımlama olmaz. Çünkü Sinoyistlerin mutlaka vahşette bazı artılarının olduğunu görürsünüz.
Böyle bir vahşeti “devlet” olarak tanımlayıp onunla diplomatik ilişki içine girilmesi en başta diplomasiye haksızlık olur. Ancak burada asıl önemli olan işgalci vahşetin bütün bu uygulamalarının gerçekte orada rehin alınan insanları değil onların ülkelerini, kimliklerini, mensup oldukları halkları ve toplumları hedef aldığını unutmamak gerekir. Bize karşı yapılanlar da Türkiye’nin ve Türkiye halkının onurunu hedef almıştır.
Bu durum karşısında Türkiye’de hâlâ birilerinin Siyonist vahşeti haklı çıkarmaya kalkışan yazılar yazma cesareti gösterebilmeleri; bizim burada Siyonist vahşetin sözcülerini kaale almamamızdan ileri geliyor. Tamamen insanî yardım taşıyan gemilerin uluslararası sularda vahşice saldırıya uğraması karşısında; saldırgan vahşileri değil, bu vahşet karşısında kendilerini bayrak değnekleriyle ve çakıl taşlarıyla müdafaa edenleri haksız çıkarmaya kalkışanlar, olsa olsa Siyonist vahşilerin finoları olabilir. O finoların böyle iğrenç bir şekilde saldırmalarına, havlamalarına hep sessiz mi kalacağız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi