M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Bir polisiye olayın iki farklı yönü

Bir polisiye olayın iki farklı yönü

Olay Bursa'da geçiyor.

Her zaman olduğu gibi Aydın Doğan medyası olayı yine ajite ederek ve çarpıtarak veriyor.

Haberin başlangıcındaki ifadeler çok masum:

"Polislerden akıl almaz şiddet" diye başlıyor.

Sanıyorsunuz ki, suçu günahı olmayan masum insanları polisler yakalamışlar, öldüresiye dövüyorlar...

Haberin detaylarını öğrenince konunun hiç de öyle olmadığı anlaşılıyor.

***

Bir eğitimci ve sosyal bilimci gözüyle güvenlik güçleri açısından olayı adım adım tahlil edelim:


Birincisi, biri genç kız olmak üzere üç genç kafadar sabaha karşı 03:00 dolaylarında bir araçla dışarıdalar.

Bu görüntü güvenlik güçleri için "şüphe" götüren, onların "dikkat"ini çekmesi gereken bir durumdur.

Genç kızların kaçırıldığı, faili meçhul olayların arttığı bir ortamda emniyet için bu bir "asayiş" meselesidir.


İkincisi, bu şüpheliler alkollüdür ve üstelik alkollü araç kullanmaktadırlar.

Alkollü olmaları kendilerini ilgilendirir ama alkollü araç kullanmaları herkesi ilgilendirir.

Ayrıca alkollü (sarhoş) araç kullanmak, yasalara göre suçtur.


Üçüncüsü, bu sarhoşlar içmekle kalmamışlar, alkol şişelerini binaların önüne atmışlardır.

Vatandaşlara, meskenlere ve çevreye zarar vermişlerdir ki, bu da yasalara göre suçtur.

Ayrıca, gece sabaha karşı olması nedeniyle uyku ve istirahat vakti olması bakımından bir "insan hakkı" ihlâlidir.


Dördüncüsü, vatandaşlar ve petrol istasyonu görevlileri bu sarhoşları ikaz ettikleri halde taşkınlıklarına devam etmişler, insanları rahatsız etmeyi ve çevreye zarar vermeyi sürdürmüşlerdir.

Çıkan tartışma sırasında gelen polisler olaya müdahele etmek zorunda kalmışlardır.

İyi ki müdahele etmişlerdir, çünkü polisler olmasa vatandaşlar bu gözü dönmüş azgınları linç bile edebilirlerdi.


Beşincisi, bu saldırganlardan biri aracından aldığı satırla polise hücum etmiştir.

Bu arada genç kız, satırı arkadaşının elinden alarak polise vermiştir.

Buna rağmen polisi etkisiz hale getiren saldırgan satırı tekrar eline almış ve etrafa ölümcül saldırısını sürdürmüştür.

Bu sarhoşların zarar ve saldırganlıkları o kadar şiddetli ve tehlikeli boyuta ulaşmış ki, polis biber gazı kullanarak ancak onları durdurabilmiştir.

En hafifinden polise mukavemet, yasalara göre suç teşkil eder.

Burada mukavemetten de öte insanları öldürmeye ve yaralamaya teşebbür vardır ki, bu da ayrıca bir suçtur...


Altıncısı, güvenlik güçleri bu saldırganları etkisiz hale getirebilmek için jop ve biber gazı kullanmışlardır.

Bu onların var oluş sebep ve gerekçesidir.

Bunları yapmamış olsalardı, görevlerini de yapmamış olurlardı.

Aynı olay mesela ABD'de yaşanmış olsaydı, suçlular jop'u değil kurşun'u yemiş olurlardı.


Bütün bu sıralanan olaylarda görevini yapan polislerin aleyhinde kullanılabilecek tek görüntü, onların aşırı şekilde ve toplu halde jop kullanmalarıdır.

Bu tür olayları ajite eden medya için bunun adı "şiddet" tir.

Şiddet, elbette tasvip edilemez.

Polisin görevi, suçluyu etkisiz hale getirmektir.

Kendini savunamaz hale gelen bir insana artık polisin yapacağı tek şey, onu göz altına alıp karakola götürmek ve yasal işlemi tamamlayarak delilleriyle birlikte adliyeye sevk etmektir.

Polis, yasal görevini yaparken haddi aşmamalı, aşırı güç kullanıp savunmasız insanlara "şiddet" uygulamaktan kaçınmalıdır.

Polis; şiddetin, işkencenin, haksızlığın adresi değil, şefkatin, güvenliğin ve adaletin adresidir..

Buna dikkat etmezse, yukarıda sıraladığımız altı konuda haklıyken, sadece bu yüzden haksız duruma düşebilir.

***

Gelelim Aydın Doğan medyasının haberi veriş biçimine.

Eğer siz, olayı değerlendirirken sadece polisin kullandığı jop'u görüyor ve güya "insanlık" adına "şiddet"e karşı çıkan bir haber yaparak güvenlik güçlerine tek taraflı yükleniyorsanız;

Ve yine siz, olayın çok vahim ve ürpertici diğer safhalarını görmezden geliyor, insan güvenliğini ve toplumsal huzuru tehlikeye atıyorsanız;

İşte burada sinsice bir kasıt, haince bir kurgu var, demektir.

Maalesef, Aydın Doğan medyası bunu sıklıkla, üstelik bilinçli bir şekilde ve insafsızca yapmaktadır.

Tamam, benim de tasvip etmediğim polislerin o tek hatasını söylerken, suçluların onca hatasını neden öne çıkarmıyorsun, onları deşifre edip niçin suçlamıyorsun?

Bir de kalkmışlar haber sonrasında merak ettikleri şu soruyu soruyorlar:

"Şiddet uygulayan bu polislere hesap soran çıkacak mı?"

Benim de merak ettiğim soru şu:

"Bakalım, alkollü araç kullanan, güvenlik güçlerine karşı koyan, insanları öldürmeye veya yaralamaya teşebbüs eden, çevreye zarar veren, gece yarısı toplum huzurunu bozan, eli satırları bu saldırganlardan kim hesap soracak ve bir değil onca suçu bir arada işleyen bu haddini bilmezlere kim nasıl bir ceza verecek?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi