“Kürtçü Ulusalcı” ve Meclis’te Kürtçe
Aslında CHP Kurultayı’nın analizini yapacaktım...
Kördüğüm haline gelen Tüzük bilmecesini yani...
Ancak “Yoldaş Medya”ya (YM) bakınca kararımı değiştirdim.
Kendileri için köprüden önce son çıkış olarak kabul ettikleri CHP; şimdi onların yeni umut oyuncağı...
Nerelere sürüklendiler...
Ne hallere düştüler...
Pompaladıkları suni rüzgârın CHP’nin yelkenlerini şişiremediğini bir türlü göremiyorlar...
Aksine o rüzgârın zaten görmeyen gözlerini büsbütün körelttiğini, duymayan kulaklarını da tamamen sağır ettiğini fark edemiyorlar.
Çaresizlik böyle bir şey demek ki.
Bırakalım böyle devam etsinler...
Referandumda oy kullanmayı bile beceremeyen, en iddialı olduğu hesap uzmanlığı konusunda dahi 68’in yüzde 25’ini hesaplayamadığı için aciz duruma düşen bir Genel Başkan’ın, partisini iktidara taşıyamayacağını idrak edemiyorlarsa “elbet vardır bunun da bir bedeli” dedikten sonra esas konumuza geçelim...
Hafta sonu ilginç bir fotoğraf karesine ulaştım.
Karede Ergenekon sanığı Doğu Perinçek ile Perinçek’in dostu Ahmet Muhlis Cüher’in arasında BDP’li Sırrı Sakık rakı ve şarap masasında oturuyordu.
Sakın ne var bunda demeyin?
Zira “zıt kutuplar”da oldukları düşünülen isimlerin aynı masada oturuyor olmaları ilginç geldi bana. Bu yüzden “Ulusalcı” söylemiyle tanınan Perinçek ile “Kürtçü” söylemiyle ön plana çıkan Sakık’ın rakı masasındaki dostlukları bir hayli dikkatimi çekti.
Daha evvel Yayın Koordinatörümüz Hasan Karakaya Ağabey’in de bahsettiği gibi bizde bir kural var.
Üzerinde titrediğimiz o kural: Ulaştığımız belge ve bilgileri muhatabına doğrulatmak...
İşte bu ilke gereği BDP Milletvekili Sırrı Sakık’la bir telefon görüşmesi gerçekleştirdim.
Haberlerimizden de takip edeceğiniz gibi Sakık, tereddütsüz “Doğu Perinçek benim dostum, sık sık görüşüp değerlendirmeler yapardık” dedi.
Hazır fırsatını bulmuşken o fotoğraf karesinin yanında bir de “Meclis’te Kürtçe” tartışmalarını sordum Sakık’a.
“Devlet, televizyon kanalının bir tanesini Kürtçe’ye ayırdı. TRT Şeş’i Kürtçe yayına tahsis etti. YÖK’ün Kürtçe Enstitü çalışması var. Kürtçe dershane ve kurslar açılabiliyor. İsteyen Kürtçe konuşabiliyor. Tüm bunlara rağmen neden Meclis’te Kürtçe konuşmakta ısrar ediyorsunuz?” şeklindeki soruma Sakık, “Meclis tutanaklarında Kürtçe’ye bilinmeyen dil denildi. Bu doğru değil. Bu dil bilinen bir dil” cevabını verdi.
Peki ya kanun ve yasalar?
Devletin resmi dilinin Türkçe olduğuna dair madde...
Sakık, devletin resmi dilinin Türkçe olduğunu kabul ediyor ancak, “Ama Kürtçe diye de bir dil var. Bu ülkede bu dili konuşan insanlar var” diye ekliyor.
İyi ama Kürtçe’nin mevcut kanunlar çerçevesinde konuşulmasına karşı çıkan yok ki.
Sakık buna da “Ama Meclis’te bilinmeyen dil diye tutanak tutuldu” karşılığını veriyor.
“Kürtçe ısrarıyla gerginlik çıkarmayı hedefledikleri” yorumları ile bu tavrı sürdürüp sürdürmeyecekleri konusundaki sorum üzerine ise, “Meclis’te Kürtçe konuşacağız şeklinde bir ısrarımız olmayacak” diyor. Peki o zaman bu tartışma neden?
Sakık yine aynı cevabı veriyor: “Bizim tepkimiz Kürtçe’nin bilinmeyen bir dil şeklinde lanse edilmesineydi.” Sakık’ın söylediği bir cümle özellikle dikkat çekici: “Bizim amacımız Kürtçe diye bir dilin olduğunu ispatlamak.” İyi de bir dilin varlığı onun Meclis’te teyit edilip edilmemesine mi bağlı?
Sakık’ın bu sözleri bu dili konuşan milyonlarca insanı “küçük görmek” değilse nedir?
Bunu da BDP seçmeni takdir edecek!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.