“Löküs Hayat”
Önceleri “asri” diyorlardı, sonra sonra “çağdaş” ya da “modern” demeye başladılar...
Tabii modernliğin ölçüsü “Avrupa kriterleri” idi ve ne kadar onlara benzersek o kadar “modern” oluyorduk.
Dindarlar, başlangıçta bu “yeni ölçü”yü pek dikkate almadılar. İnandıkları, bildikleri gibi yaşamayı sürdürdüler. Ama zaman içinde etkilendiler. Git gide “modernite”ye kaydılar.
Artık biz de modern takılıyoruz...
“Sıla-i rahm”ın yerini bizde de “tatil” aldı.
Bizim de “moda” anlayışımız var...
Çıplaklığı simgeleyen “mayo” ile örtünmeyi çağrıştıran “tesettür”ü uzlaştırıp “tesettür mayosu” bile icat ettik!
Zaten bir o eksik kalmıştı. İslâmî tatil köylerimiz, İslâmî beş yıldızlı otellerimiz, denizlerimiz, havuzlarımız çoktan hazırdı. Kıbleye yürümeye çalışırken yön değiştirip “modern havuz”larda meçhule doğru kulaç atmaya başlamıştık.
Düğünlerimizi de buna göre yapıyoruz...
Bizim de şarkıcımız-türkücümüz, çengimiz-çalgımız eksik değil. Oynamayanı neredeyse “gerici” ilân ediyoruz!
“Gerici” deyince aklıma “görücü” düştü. Eskiden aileler görüşür, bir karara vardıktan sonra gençler görüştürülür, ardından “görücü” seremonisi başlardı. “Aklı bir karış havada” olmayan büyüklerin nezaretinde gerçekleşen evlilikler ölümüne sürerdi. Şimdilerin taze evlileri yıllık program bile yapamıyor: Çünkü evliliğin bir yıl sürüp sürmeyeceği bile meçhul. Adına da “Aşk evliliği” diyorlar...
Hevesin adı “aşk” oldu olalı hevesler kursaklarda kaldı! Ayrıca aşklar da kirlendi! Zaten televizyonlardaki evlilik programları evliliği de oyuncağa döndürdü.
Bu programlara katılmasak tablo eksik kalacak! Mensubiyetimizi (Müslümanlığımızı) kirletme pahasına, dekolte bayan ya da meselesiz adam tavrını takınıp ekranlar arasında “eş” arıyoruz!
Kılık kıyafetimizin, fikir ve görünüşümüzün yanı sıra, pek tabii olarak aile yapımız da “değişim”den nasibini aldı...
Etrafı surlarla çevrili “site”lerde, hatta “rezidans”larda oturuyoruz. Altımızda, üstümüzde yaşayan “ehl-i dünya”dan tek farkımız imanımız: Onu da yara bere içinde bıraktık...
Angarya gibi taşıyoruz!
Öte yandan Batı’dan gelme “çekirdek aile” kavramı, aile algımızı değiştirdi. “Çekirdek aile” içinde “dede” ve “nine”nin öğretisinden mahrum kalan çocuklarımız, iman çekirdeğinden yoksun büyüyor.
Eskiden, hayat tecrübesinin imbiğinde damıtılmış “kıssa” ve “hisse”nin arasındaki muhteşem ilişki koptu...
“Kıssa” kalmayınca “hisse” de çıkmaz oldu. Asırlar boyu bu ilişki çerçevesinde yeşeren çocuklar, artık ne “kıssa”dan haberdar ne “hisse” almayı biliyorlar. Zaten genç anne-babalar, çocuklarına anlatacak, anlatıp yüreklerini titretecek hikâyelerden mahrum; bu durumda televizyona kaçmaktan başka çareleri yok.
Sımsıcak “aile sohbeti”nin yerini “televizyon” ve “internet” almış, götürmüş. Çocukça meraklar televizyon ekranındaki şiddet ve cinsellik içerikli “dizi”lerde tükenip gidiyor. “Bir kıssa”dan “bin hisse” çıkarma anlayışı, televizyon programlarının yapay dünyasına kurban. Zıtlıklar, çocuk beyinleri keşmekeşe çevirmekte...
Evler sessiz ve ıssız! Bu ıssızlıkta büyüyen çocukların yürek olgunluğuna ermesi mümkün değil. Çünkü yürekler sohbetle olgunlaşır; mantık, kitapla gelişir. Evler hem sohbetsiz hem kitapsız kaldığına göre nesillerin hamlığına şaşmamalı!
“Dindar” olduğunu ifade edenler bile, tıpkı ehl-i dünya gibi “para” konuşuyor. “Madde”, “mânâ”ya egemen. Paylaşım, “Sen de çalış” azarında tuzla buz!
Artık “bizim camia”da da altta kalanın canı çıkıyor!
Allah, encamımızı hayreyleye!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.