Neden İsrail’den önce Türkiye!
İran, Türkiye’ye yönelik saldırgan söylemini niye tırmandırıyor? Bunun elbette bahaneleri gibi gerçekçi cevapları da var. Yalın olarak gerçekçi cevabını söyleyecek olursak: Altındaki bölgesel zemin kayıyor. Bunun nedeni de Arap Baharıdır. İran’ın hiç beklemediği bir şey oldu. Arap Baharı ile birlikte sıra Suriye’ye geldi bu da İran’ın bölgesel hesaplarının ve politikalarının iflası anlamına geliyor. 30 yıldan beri tuğla tuğla ördüğü yapı çöküyor. İran yanlış politikalarıyla yüzleşmek zorunda kaldı. 30 yıldan beri uyguladığı yanlış politikalarının bedelini ödeme vakti geldi. 30 yıl önce Hafız Esat rejimiyle Siyam ikizi haline gelen İran bu rejimin çözülme aşamasına geldiğini görünce dengesini kaybetti. Haklı olarak bu hususta Türkiye’yi merkez ve mihver ülke gördüğünden çeşitli bahanelerle öfkesini Türkiye’ye kusmaya başladı. Öfke nöbetlerinde Türkiye’ye yönelik savurduğu tehdidin bini bir para. Bunun altında Suriye rejimiyle kutsal olmayan ittifak bağlarının kopması ihtimali yatıyor.
Arapların deyimiyle bu ittifak ‘asım/günah yüklü’ bir ittifaktı.
Şii köyü Düceyl davasından dolayı Saddam’ı idam ettirenler Hama olaylarından dolayı Hafız Esat ve yandaşlarına ve iktidarına çıt çıkarmadılar. Aksine onun her adımına kol ve kanat gerdiler. Irak Baas’ını imansız ve kıçı kırık ilan ederken, Suriye Baas’ına ardına kadar sahip çıktılar. Bunda tutarsızlık da görmediler. Saddam’ın zulmüyle Beşşar ve babasınınkini karşılaştırmadılar. Hama olaylarındaki gibi günahlarına da alet oldular. Şimdi de İsrail’den önce hedeflerine Türkiye’yi koydular. Neden acaba? Neden hedef doğrudan ABD’nin Afganistan veya Irak’taki mevzileri veya doğrudan İsrail değil de Türkiye? Türkiye’nin doğru ya da yanlış savunma amaçlı bir projeyi yani füze kalkanını topraklarına kabul etmesi, İsrail’in varlığından veya ABD’nin farazi bir taarruzundan daha mı ölümcül veya kötü? Öyleyse neden önce Türkiye?
¥
O zaman İran’ın pozisyonunu nasıl değerlendirmek lazım? Kur’an gizli maksat veya gündeme ‘haceten fi nefsi Yakup’ ifadesini kullanıyor. Araplar da bu ifadeyi darb-ı mesel haline getirmişler ve günlük dillerinde konuşuyorlar. Bunu İran- Türkiye bağlamında şöyle ifade edebiliriz ‘haceten fi nefsi İran.’ Dolayısıyla Kürecik meselesi bahaneden ibaret. Sadece Türkiye’yi Suriye politikalarından caydırmak için başvurulan bir kart. Yani İran sağ gösterip sol vuruyor. İran zayıf karnı olan bazı meseleleri açıktan gündeme getiremediği için taktik meseleleri gündeme getiriyor. Nedeni, bölgedeki çarkının tersine dönmesidir. İranlı liderler Türkiye’nin politikalarından rahatsızlıklarını üç makamda dışa vuruyorlar. Bunlardan birisi Malatya’da Kürecik mevkiine kurulacak füze kalkanı sistemidir.
Bu konuda muhakkak bir tehlike yok ama İran önleyici darbe anlayışıyla Türkiye’ye karşı ‘kamisi Osman/Osman’ın kanlı gömleği’ siyasetini izliyor. İranlı Komutan Hacizade Türk halkının bu komployu önleyeceğini de söylüyor. Bu açıkça Türk halkını hükümetine karşı kışkırtmadır.
Buna ilaveten, Rusya gibi ülkeleri de bu füze kalkanının hedefinde göstererek uluslararası alanda da kışkırtmalarını sürdürmektedirler. Halbuki ‘sebr ve taksim’ yöntemiyle (eleme) füze kalkanının münhasıran savunma makamında İran’a yönelik olduğunu farz edilebilir. Meselenin Rusya ile doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir irtibatı yoktur. Dolayısıyla bu mesele üzerinden iç kamuoyunu kışkırtmaya çalıştıkları gibi Rusları da Türkiye aleyhinde kışkırtmaya yeltenmektedirler. Haberal’ın Kanalındaki zatın söylediği ifade ile ‘her türlü puştluğu yapın’ siyaseti izlemektedir. İran’ın derdi üzüm yemek değil tamamen bağcıyı dövmektir. İranlılar İncirlik veya benzeri üslerden gelecek saldırılara karşı cevap hakkını saklı tuttuklarını söyleseler mesele nefsi müdafaa makamında veya bağlamında anlaşılabilir. Lakin öncelikli Kürecik’i hedef aldıklarını söylemeleri ve İsrail’den önce Türkiye seçeneğini gündeme getirmeleri dertlerinin başka olduğunu gösteriyor.
Size İsrail veya ABD saldıracak ve siz de öncelikli olarak Kürecik’e saldıracaksınız! Burada fiili bir politikadan ziyade kışkırtma ve soğuk savaş taktiği var. İran, Türkiye ile başka cephelerde baş edemeyince kendine göre zayıf tarafına kolluyor.
Türkiye de bu durumda açıkça İran’ın nükleer silahlar edinmesi politikasına ve Suriye politikasına karşı olduğunu deklare etmeli ve bu politikasını sistematik bir biçimde sürdürmelidir. Zira İran’ın niyeti anlaşılmıştır. Şii eksenli bölgesel hegemonya arayışındadır. Bunun dışındaki her şey alettir.
¥
Hamaney’in askeri Danışmanı Yahya Rahim Safevi’nin hedef aldığı Türkiye’nin ikinci politikası ise Suriye’dir. Meselenin bam teli de burasıdır. Murat Karayılan’ı salmalarının arkasında da bu gerçek vardır. Yani İran Suriye rejimine açık dostluk Türkiye’ye de gizli ve açık düşmanlık politikası izlemektedir. Safevi’nin yönelttiği üçüncü eleştiri Başbakan Erdoğan’ın Mısır’daki laiklik vurgusudur. Biz de Erdoğan’ın bu konuşmasına itiraz etmiştik (bakmak isteyen Dünya Bülteni’ndeki yazılarımıza bakabilir). Lakin bu da bahane.
Türkiye’ye karşı bu itiraz noktasını da Arap İslamcıları Türkiye’ye karşı kışkırtmak için gündeme getirmişlerdir. Ben İranlıların Türkiye’nin laik rejiminden zerre kadar rahatsız olduklarını tasavvur etmiyorum. Bahse de girerim. O durumda Türkiye, İran’a daha büyük rakip olur. İran bunu bilir. Türkiye’nin laik düzeninden rahatsız olsalar 18 yaşından küçük gençlerin camiye girmesine yasak getiren İmam Ali Rahmanov rejimiyle de sorunları olurdu. İsrail ve Amerikalılar gibi camilere ve minarelere saldıran ve iliklerine kadar laik olan Beşşar rejimine eleştiri oklarını yöneltirlerdi. Kaldı ki, Beşşar yönetimine orantısız bir destek verdikleri Ali Cenneti gibi diplomatlarının da raporlarıyla sabittir (http://www.alarabiya.net/articles/2011/11/27/179363.html).
İsrail ve İran madalyonun iki yüzü gibi. İsrail de İran da yalnızlığını kırmak için birbirine düşmanlıktan medet umuyor. İsrail yanlış politikaları yüzünden Ortadoğu’da tamamen yalnızlaştı ve bunu kırmak için İran düşmanlığından medet umuyor. Tablonun öbür yüzünde de aynı şekilde İran var. Suriye politikaları nedeniyle duvara toslamış durumda ve imajını kurtarmak ve yalnızlığını gidermek için İsrail düşmanlığından yarar umuyor. Bu düşmanlık tamamen taktik bir düşmanlıktır. Aynen Suriye’nin düşmanlığı gibi. Gerçekse icraatlarını göstersinler. Sadece esip gürlüyorlar. ‘Saldırılırsak vururuz ve İsrail yok ederiz’ diyorlar. Acaba hâlâ İsrail’e vurmak için ne bekliyorlar? Neden ilk adımı İsrail’den bekliyorlar? İsrail bugüne kadar mukabeleyi gerektirecek işler yapmadı mı? İranlı vekil Esedullah Badimciyan İsrail harekete geçmeden ve İran sınırlarına gelmeden kendisini yok edeceklerini söylüyor. Neden ısrarla İsrail’in harekete geçmesini bekliyorlar ki? İsrail’in 62 yıldan beri hareket halinde olduğu malumları değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.