Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Şiir, şair, Zarifoğlu ve Karakoç

Şiir, şair, Zarifoğlu ve Karakoç

Soyadındaki “zarif”liğin kendine ne kadar yansıdığı tartışılabilir, ama şiirlerine doludizgin yansıdığı tartışılamaz…

“Zarif” mısralar yazdı Zarifoğlu. Beynini zonklatan düşünceleri yüreğinde demledikten sonra, hayata emzirdi: Ruhunu kanatan en “olmaz”ların içinden “olur”u çekti çıkardı ve sonsuzluğa armağan etti…

Şiir, şairin yanan beyninden yüreğine akan sızıntılardır. Şairin en büyük zarafeti ise duygularını başkalarıyla paylaşmasıdır.

Çünkü duygular kıskançtır: Hele bir de derin acılarla yoğrulup olgunlaşmışlarsa...

Bu bağlamda şiir bir yürek törpüsüdür: Kazır ve kanatır yüreği...

Bir duygu borasıdır: Duyguları yorar ve savurur...

Kıldan ince, kılıçtan keskince bir sırat köprüsüdür: Şairi sonsuzluğa taşır…

Her babayiğit bu köprüyü geçemez!

Yine de bu ülkede kendini “şair” zanneden bir sürü insan, “şiir kitabı” olduğu söylenen cilt cilt kitap var. Oysa şiir en zor edebiyat türüdür: Envai çeşit duygular ve kaygılar şairin içinde yoğunlaşıp nesirle ifade edememek yüzünden patlamaya hazır bombaya dönüştüğünde, yürek (kalem yazmaz şiiri yürek yazar) kendiliğinden şiire kayar...

Şiir belirsiz coşkuların ya da ritmik kırıklıkların ürünü olarak doğar, kısacası...

Şairi anlamak zordur. Bazen yüreği ruhuna tıkandığı için hırçın; bazen çaresizlik ve çözümlük içinde debelendiğinden ulaşılmaz; bazen kendini Yusuf gibi karanlık bir kuyuya atılmış gibi hissettiğinden suskundur…

Bazen susuz bir çeşme, bazen köpük köpüğe çağlayan bir şelâle…

Zıtlıklar içinde yaşar ve anlayıp anlamadığımıza bakmadan yaşadığı zıtlıkları yansıtır bize...

Bu yüzden “bir şair bir şair daha iki şair” etmez, bir kâinat eder!

Her şair kâinatın kapısıdır: Hangisinden girseniz hayatla buluşursunuz.

Çünkü şairin amacı sloganlaştırılmış düşünceleri yansıtmak değil, duyguları analiz ve tahlile tabi tutmadan dışa vurmaktır. Bu bakımdan şiir ne söylerse söylesin temizdir; çünkü insanın hesapsız, art niyetsiz ve maskesiz dünyasını yansıtır.

Yalnızlaşan duyguların da beşiğidir, şiir...

Şiirleşemeyen şairleşemez!

Şiir yazmak yanmaktır!

Yanmayı bilmeyen yazmayı bilmez!..

Bu sebeple şair, yüreğini taşımakta zorlanan adamdır.

Şairi (Cahit Zarifoğlu) ölüm yıldönümünde (7 Haziran 1987) rahmetle anıyorum.

¥

Yazıyı gönderdikten sonra öğrendim ki, Abdürrahim Karakoç da Hakka yürümüş. Her ne kadar Hakka yürümek, ömür boyu Hak’la olan bir şaire yakışsa da, gönül ferman dinlemiyor.

Hele de Mihriban’ın öksüz kalması… Çünkü Mihribanlar sadece öksüz kalır, ölmezler; ölen şairdir, şiir kendindeki aşkla birlikte hayatiyetini sürdürür.

Sarı saçlarına deli gönlümü,

Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban…

Ayrılıktan zor belleme ölümü,

Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

Böyle damıtılmış mısralar, ancak aşk damlayan yürekten çıkar. Belli ki âşıktı. Nitekim “Hâlâ onu seviyor musunuz?” diye soran bir gazeteciye, “Bazen aklıma düşüyor, ben unutursun diyorum, ama insan hiçbir zaman unutamıyor” diyor... Sonra da ekliyor: “Mihriban’dan başka aşkım olmadı.”

Niye olsun ki, o şiiri ilham eden aşk, öldükten sonra bile sürer.

Lambada titreyen alevin üşümesi gibi üşüyor yüreğim.

Nur içinde yatsın.






Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi