Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Ümmetin Hastalığı: Dünyevîleşme 2

Ümmetin Hastalığı: Dünyevîleşme 2

Bu nasıl bir hastalıktır ki: Şam'dan yola çıkan bir ticaret kervanı Medine'ye girdiğinde Medineliler âdetleri olduğu üzere kervanı tefler ve zillerle karşıladılar. Peygamberimiz tam o esnada mescidde Cum'a hutbesi veriyordu. 12 erkek ve bir miktar kadın dışında bütün cemaat Rasulülahın hutbesini terkedip kervana koştular. Peygamberimiz, bu duruma çok hiddetlendi ve buyurdu ki: "Eğer mescidde kimse kalmasaydı şu vadiyi ateş seli kaplardı” (Başka bir rivayette ‘Müslümanların üzerine taş yağardı’) Âyet de nazil oldu.

"Dünyevileşmiş müminler, bir ticaret ya da eğlence gördüklerinde dağılıp ona koşarak, seni yalnız bıraktılar. De ki: Allah katında bulunan, eğlenceden de, ticaretten de daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır." Bugün de insanların çoğu sınırsız büyümeye, sınırsız tüketime, spor turnuvalarına, müzik konserlerine, show programlarına vs. dalarak, dini yalnız bırakmışlardır. Stadyumlar dolarken, camiler, kiliseler, sinagoglar boşalmıştır.

Bu nasıl bir hastalıktır ki: Hz. Ömer’e “Zorlukla ve kıtlıkla denendik, sabredebildik; bolluk ve refahla denendik, sabredemedik” dedirtebiliyor. Yahya Bin Muaz’ın hitabını düşünelim. Ne diyordu: “Ey İnsanlar! görüyorum ki; evleriniz Rum Kayseri’nin evlerine, lükse hayranlığınız Kisra’nın tutumuna, servet peşinde koşmanız Karun’un anlayışına, saltanatınız Firavun saltanatına, nefsleriniz Ebu Cehil nefsine, gururunuz Ebrehe’nin gururuna, yaşayışınız sefihlerin yaşayışına benziyor. Allah için söyleyin bana, Ümmet-i Muhammed’den olanlar nerede?”

Bu nasıl bir hastalıktır ki: Uhud savaşında okçulara yerlerini terk ettiriyor.

Emevî Emiri Muaviye'nin yaptırdığı sarayı nasıl bulduğu sorulan Ebu Zerr'in cevabı müthiştir, diyor ki,

-Bu sarayı kendi paranla yaptırdıysan müsrifsin, beyt-ül mâl'in parasıyla yaptırdıysan hırsız!

Ebu Zer Gıfari Hazretleri anlatıyor:

Peygamberimiz bana hayırdan bazı hasletleri vasiyet etti. Bu vasiyetler; benden daha zengin ve makam-mevki bakımından daha yüksek olanlara bakmayıp benden daha aşağı durumda olanlara bakmamı vasiyet etti. Miskinleri sevip onlara yakın olmayı tavsiye etti.

Akrabalarım bana eziyet yapmış olsalar bile akrabalık bağlarımı devam ettirmeyi vasiyet etti.

Allah hakkında kötüleyenlerin levminden korkmamayı vasiyet etti. Acı da olsa doğruyu söylememi vasiyet etti.

Ebu Bekr-i Şibli, bir gün yolda giderken, buldukları bir ceviz için kavga eden iki çocuğa rastladı. Cevizi ellerinden alıp onlara: “Durun, size bu cevizi paylaştırayım da kavganız bitsin” dedi. Cevizi kırınca, içinin boş olduğu görüldü. “Bütün bu kavga, içi boş bir ceviz içinmiş meğer” buyurdu. Dünya işleri için hırsla, ihtirasla kavga edenlerin içi boş bir ceviz için kavga eden çocuktan ne farkları var?

Peygamberimizin şu hadisi bugünümüze ışık tutan bir mucize âdeta… Buyuruyorlar ki:

"İleride ehl-i kitap ve diğer milletler, tıpkı aç kimsenin sofranın başına koştuğu gibi sizin üzerinize üşüşeceklerdir; üşüşüp ağzınızdaki lokmaları almak isteyeceklerdir." Yani cüzdanınızı elinizden almak, sofranızdaki ekmeği önünüzden çekmek, kazandığınız şeylerin üzerine oturmak için başınıza üşüşeceklerdir. Sahabi sorar: "O gün biz sayıca çok mu az olacağız ki onlar bize bunu yapacaklar Yâ Rasûlallah!?" Allah Rasûlü, "Hayır; bilakis siz o gün fevkalâde çok olacaksınız; ama Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı olan mehabeti çıkaracak; (yani hasımlarınız nazarında saygısız hale gelecek, emniyet telkin edemeyecek ve ağırlığınızı hissettiremeyeceksiniz.) Aynı zamanda Allah sizin kalbinize 'vehn' koyacak." buyurur. Sahabi yine sorar: "Vehn nedir Yâ Rasûlallah?"

Efendimiz; "Vehn, (gelip-geçici yanları itibarıyla) dünya sevgisi, dünyayı birinci plânda ele alma ve ölümden ürkmektir." buyururlar.

“Sizin için bundan böyle yoksulluktan korkmuyorum. Fakat (beni asıl korkutan) sizin, tıpkı sizden öncekiler gibi dünyaya kapanmanızdan, onların mal yarıştırdığı gibi sizin de mal yarıştırmanızdan, onların dünyaya düşkün olduğu gibi sizin de dünyaya üşmenizden korkuyorum.” “…Size beş haslet vasiyet ediyorum ki Allah onlarla sizin için hayır hasletleri kemâle erdirsin: Yiyemeyeceğiniz şeyleri toplamayınız; İçlerinde oturamayacağınız binalar yapmayınız. Yarın bırakıp gideceğiniz şeylerde başkalarıyla çekişmeyiniz. O’na kavuşup huzûrunda toplanacağınız Allah’tan korkunuz. Varacağınız ve orada ebedî kalacağınız yer için hazırlıkta bulununuz.”

Görünen o ki bolluk çağı ruhun açlığını gidermiyor. Çünkü bolluk “bereket” değil. Tatmin de “şükür” değil. Almak da “kanaat” değil. Sabrın, şükrün, bereketin, kanaatin olmadığı yerde huzur olur mu? Yalnız kalabalıklar, içlerinin sızısını dindirmek için alışveriş merkezlerinde geziniyor. Müslümanlar son dönemde "emin" vasıflarını da kaybettiler. Hadis-i Şerif'teki gibi Müslüman, elinden dilinden kimseye zarar gelmeyen insandır. Bu emin vasfımızı giderek ve hızla kaybediyoruz, İmanla amel arasındaki rabıta koptu. İçinde yaşadığımız sosyal hayat, iman-amel irtibatını kesti.. Müslümanın bilincinde, zihin dünyasında sapma yaşanıyor, kendi akidelerine bağlı amellerde bulunmak giderek zorlaştırılıyor. Biz böyle bir süreçten geçiyoruz. Müslümanlar dünyaya Müslümanca bakamaz hale getiriliyoruz. Günümüze hakim özgürlük anlayışı da problemli. Verilen özgürlük daha çok insanın nefsi tarafını serbest kılan ona öncelik veren bir özgürlük. Farkında olalım veya olmayalım günümüzün dünyasında haramlar yaklaştırılıp helaller uzaklaştırılıyor, Böyle bir durumda Müslümanların değerlerinin, içi boşaltılıyor. Bundan dolayı her şey anlamını yitiriyor. Günümüzde, yazının ve sözün ağırlıkta olmadığı ama her şeyi görüntünün belirlediği bir kültürün dünyasındayız. Âdeta her şey görüntüye indirgenmiş, muhtevası ihmal edilmiş, önemsizleştirilmiştir ve insanları ilgilendirmemekte. Daha çok sözde, dış görünüşte, şekilde kendini gösteren, fakat muhteva olarak giderek fakirleşen bir dindarlık! Kimlikler kendiliklerinden bir anlam ifade etmiyor kimse için. Dindar insan ‘hak yemez, yalan söylemez, rüşvet almaz, faiz yemez; hayvana, ormana, havaya, suya başka nazarla bakar. sorumluluklarının farkındadır.’ diyemiyoruz kolay kolay. Sistem, ne pahasına olursa olsun kazanmak uğruna dizayn edilmiş. Dünyevileşmenin olmazsa olmazı bu!

Bize düşen, hayatın her safhasında vahiyden ve sünnetten beslenerek her seviyeye hitab eden yeni bir yüz ve söylemle; nihilizme karşı hayatın manası ve boşa yaratılmadığımız, tekebbür ve istiğnaya karşı tevazu ve haddini bilme, sömürü ve zulme karşı, adalet ve dayanışma, sınırsız büyüme ve sınırsız tüketime (israf) karşı, tutumlu olma ve paylaşım (infak) cinsel aşırılığa ve sapkınlığa karşı, aile ve sadakat, her türlü çözülmeye karşı ahlakın ikamesi vs. Evrensel dinin (İslâm’ın) ölümsüz değerlerini insanlığa sunmamız gerekiyor. Rabbimizden niyaz ve iltica ile…

“Rabbim! Bana doğru bir muhakeme yeteneği bahşet. Beni iyilerin arasına kat. Beni herkesin diriltilip kaldırılacağı o gün mahcup eyleme! Ahlaki çürümeye yol açan şu topluma karşı bana yardım et! Ey Rabbimiz! Bizi zalimlerle (Cehenneme giren kimselerle) birlikte olmaktan muhafaza buyur. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı affedip bağışla. Hak yolunda ayaklarımızı sabit kıl. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yaşar Değirmenci Arşivi