Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Fazıl Say sövecek de, biz susacak mıyız?

Fazıl Say sövecek de, biz susacak mıyız?

Hi­kâ­ye­yi bi­lir­si­niz...Vakt-i za­ma­nın­da, şe­hir­ler­den bir şe­hir­de “kü­für­baz” bir adam ya­şar­mış... Ne yap­tı­lar, ne et­ti­ler­se, ada­mı “küf­ret­me” alış­kan­lı­ğın­dan bir tür­lü vaz­ge­çi­re­me­miş­ler.


En so­nun­da

Bir “tek­ke”ye git­me­si­ni is­te­miş­ler...

Ora­da, alim bir zat var­mış...

Adam da, “söv­gü” alış­kan­lı­ğın­dan ra­hat­sız ya, git­miş “tek­ke”ye, “şeyh” efen­di­nin em­ri­ne ama­de ol­muş...

De­miş ki şeyh efen­di­ye;

“Böy­ley­ken böy­le... Ben, bu hu­yum­dan kur­tul­mak is­ti­yo­rum...

Em­ri­niz­de­yim.”

Şeyh efen­di bak­mış; adam ger­çek­ten sa­mi­mi... Ni­ye­ti ha­lis... Ge­ri çe­vir­mek ol­maz...

“Mü­rit”ler­den bi­ri­ne ses­le­nip, “bir avuç bak­la” ge­tirt­miş...

Bun­la­rı oku­yup üf­le­dik­ten son­ra, ye­ni der­vi­şe ver­miş ve şu tem­bi­hat­ta bu­lun­muş;

“Şim­di bu bak­la ta­ne­le­ri­ni al... Bi­ri­ni di­li­nin al­tı­na, di­ğer­le­ri­ni ce­bi­ne koy... Ko­nuş­mak is­te­di­ğin va­kit bak­la di­li­ne ta­kı­la­cak, sen de kü­für et­me­me is­te­ği­ni ha­tır­la­yıp o an­da söy­le­ye­ce­ğin kü­für­den vaz­ge­çe­cek­sin... Bak­la ağ­zın­da ıs­la­nıp da eri­me­ye baş­la­yın­ca, ce­bin­den ye­ni bir bak­la­yı di­li­nin al­tı­na yer­leş­ti­rir­sin.”

Adam­ca­ğız, de­ni­le­ni ay­nen yap­ma­ya, do­la­yı­sıy­la ken­di­ni kont­rol et­me­ye baş­la­mış..

Ta­biî, şeyh de “bak­la”yı ver­mek­le kal­ma­mış... Ada­mı, he­men he­men her git­ti­ği ye­re gö­tür­me­ye baş­la­mış...

Ya­ni, çif­te kont­rol...

Gün­ler­den bir gün, yi­ne yo­la çık­mış­lar...

Ama o da ne?..

Ha­va öy­le bir yağ­mur­lu ki, yağ­mur “bar­dak­tan bo­şa­nır­ca­sı­na” ya­ğı­yor.

“Sı­rıl­sık­lam” va­zi­yet­te bir so­kak­tan ge­çer­ler­ken, bir evin pen­ce­re­si hız­la açıl­mış ve bir kız ço­cu­ğu ba­şı­nı uza­ta­rak; “Şeyh efen­di, bi­raz du­rur mu­sun?” de­miş ve ay­nı hız­la pen­ce­re­yi ka­pat­mış...

Şeyh efen­di ve mü­rit­le­ri “hayırdır inşallah” deyip bek­le­me­ye baş­la­mış­lar.

De­dik ya;

Yağ­mur, bar­dak­tan bo­şa­nır­ca­sı­na yağ­ma­ya de­vam edi­yor...

Şu işe ba­kın ki;

Sı­ğı­nı­la­cak bir sa­çak al­tı da yok...

Kız ço­cu­ğu ise git­miş, ge­le­ce­ği yok!..

Üzer­le­rin­de­ki el­bi­se­ler­de bir mi­lim bi­le ku­ru yer kal­ma­dı­ğı es­na­da, kız ço­cu­ğu tek­rar pen­ce­re­ye çık­mış ve de­miş ki;

“Şeyh efen­di, bir­kaç da­ki­ka da­ha bek­le­ye­bi­lir mi­si­niz?”

Şeyh efen­di; için­den “la­hav­le” çek­se de de­ni­le­ni yap­ma­mak “ta­ri­kat ada­bı”na mu­ga­yir ol­du­ğun­dan bi­raz da­ha bek­le­me­yi gö­ze al­mış... O sı­ra­da, kü­für­baz der­viş de ken­di ken­di­ne söy­len­me­ye baş­la­mış... Yağ­mu­run şid­de­ti git­tik­çe art­mak­ta, bi­zim­ki­ler de ilik­le­ri­ne ka­dar ıs­lan­mak­ta­dır­lar.

Ni­ha­yet pen­ce­re üçün­cü de­fa açıl­mış ve kız ses­len­miş;

“Ar­tık gi­de­bi­lir­si­niz!”

Şeyh efen­di me­rak et­miş ve sor­muş;

“İyi de ev­lâ­dım; bir şey yok ise bi­zi ni­çin bek­let­tin?”

“Efen­dim, de­miş kız;

El­bet­te bir şey var, si­zi se­bep­siz ye­re bek­let­miş de­ği­liz... Ta­vuk­la­rı­mı­zı ku­luç­ka­ya ya­tı­rı­yor­duk... Yu­mur­ta­la­rı ta­vu­ğun al­tı­na ko­yar­ken bir ka­vuk­lu­nun te­pe­si­ne ba­kı­lır­sa pi­liç­ler de te­pe­li olur, ho­roz çı­kar­mış... An­nem si­zi ge­çer­ken gör­dü de yu­mur­ta­la­rı ku­luç­ka­ya koy­du! Onun için bek­let­tik si­zi!..”

Mü­na­se­bet­siz­li­ğin bu de­re­ce­si üze­ri­ne şeyh efen­di;

“Ulan der­viş” de­miş;

“Çı­kar ağ­zın­dan bak­la­yı!..”

BAK­LA, BAK­LA, GEL DE SAK­LA!

Ma­lûm;

Be­nim için de “kü­für­baz ya­zar” di­yor­lar... Di­ye di­ye, adı­mı “kü­für­baz ya­zar”a çı­kart­tı­lar.

Haa, şi­kâ­yet­çi mi­yim?..

As­la...

Hat­ta, bir ara yaz­dım da;

“Söv­müş­sem, var­dır bir se­be­bi!”

Ben; “ne za­man, na­sıl ve ki­me sö­vü­le­ce­ği­ni” çok iyi bi­li­rim... O za­man gel­di­ğin­de de, ağ­zım­dan “bak­la”yı çı­kar­tır ve hak ede­ne hak et­ti­ği dil­den ce­va­bı­nı ve­ri­rim...

İş­te bu­gün­ler, “bak­la­yı ağız­dan çı­kar­ma”yı ge­rek­ti­ren gün­ler­dir.

Ön­ce Fa­zıl Say,

Son­ra Se­van Ni­şan­yan!..

Ne ga­rip­tir ki;

“Adı çık­mış do­ku­za, in­mez se­ki­ze” olan ben “kü­für­baz” ola­rak anı­lır­ken, bu iki­si, be­ni bi­le sol­la­mış du­rum­da...

Ara­mız­da­ki tek fark;

On­lar “İs­lâm di­ni”ne ve “Din­ce kut­sal sa­yı­lan ki­şi ve me­kân­la­ra ale­nen ha­ka­ret” edi­yor­lar... Ben ise, bu gi­bi­le­re!..

On­lar “din”e küf­re­di­yor,

Ben, on­lar­da­ki bu “kin”e!..

Ge­lin, gö­rün ki;

On­la­ra “ay­dın” de­ni­li­yor,

Ba­na ise “kü­für­baz!”

Han­gi­si­ne küf­ret­sem aca­ba?..

On­la­ra mı, on­la­ra “ay­dın” di­yen “ca­hil sü­rü­sü”ne mi?..

Se­van Ni­şan­yan de­dik­le­ri ada­mın boy­nu­na ta­kı­la­cak tek ni­şan; “B.k do­lu bir ka­va­noz” ve­ya bir “he­lâ ta­şı”dır!..

Zi­ra;

Bu adam, Ma­yıs 2008’de “koy­nu­na al­dı­ğı ka­rı­sı”nın ba­şın­dan aşa­ğı, “ka­va­no­za dol­dur­du­ğu b.ku­nu dö­ken” adam­dır!..

“B.k”la bu ka­dar iç­li-dış­lı bir adam, koy­nu­na al­dı­ğı ka­rı­sı­na bi­le say­gı gös­ter­mi­yor­sa, hiç “mil­le­tin inan­cı”na say­gı gös­te­rir mi?..

Bu gi­bi­ler için, dü­zen­le­ye­cek­sin bir ödül tö­re­ni, çı­ka­ra­cak­sın kür­sü­ye, boy­nu­na bir “he­lâ ta­şı” ya da “b.k do­lu bir ka­va­noz” ta­kıp, al­kış­lar eş­li­ğin­de gön­de­re­cek­sin!..

Çün­kü bu adam­la­rın işi;

“B.k at­mak”tır!..

Baş­ka bir şey bil­mez­ler!..

Bun­la­ra, kal­kıp da lâf an­lat­ma­ya ça­lı­şır­san, sa­de­ce çe­ne­ni yor­muş olur­sun!..

“B.ktan adam­lar”a,

Hiç lâf mı an­la­tı­lır?..

HEM SÜ­LÜK, HEM SÜ­MÜK!

Ge­le­lim Fa­zıl Say’a...

Al bi­ri­ni, vur öte­ki­ne...

Onun da Se­van Ni­şan­yan’dan hiç­bir far­kı yok... O da, bu top­lu­mun sır­tın­dan ge­çi­nen bir “sü­lük” ve ay­nı za­man­da süm­kü­rü­le­si bir “sü­mük”tür!..

Ona “söv­mek” bi­le, bir “pa­ye”dir, “adam” ye­ri­ne koy­mak­tır... Ne var ki; “sü­mük” de, in­san vü­cu­du­nun bir üre­ti­mi­dir ve onu “Say-ma­mak” müm­kün de­ğil­dir.

“Sü­mük” de ol­sa,

Mec­bu­ren “Say-aca­ğız!”

El­bet­te;

Süm­kü­rüp, ra­hat­la­mak için!..

Bi­lir­si­niz;

Ba­zı “sü­mük”ler bu­run için­de du­ra du­ra ku­rur­lar, ka­tı­la­şır­lar ve ar­go ta­bi­riy­le “hap” olur­lar!..

Fa­zıl Say’ı bil­mem ama;

Onun “ço­rap”la­rı da, yı­kan­ma­ya yı­kan­ma­ya ka­tı­la­şır, ka­buk­la­şır ve ayak­tan çık­tı­ğın­da ye­re yı­ğı­lıp kal­maz, ko­la­lan­mış gi­bi “kas­ka­tı ve dim­dik” du­rur­muş iyi mi?..

Me­rak edi­yo­rum;

“Ço­rap­la­rı su yü­zü gör­me­yen” Fa­zıl Say’ın vü­cu­du hiç su gör­dü mü?!?..

Yü­zü­nün “nur­suz”lu­ğu­na, sa­çı­nın “ke­çe”li­ği­ne ba­kı­lır­sa, vü­cu­du da, “Hint­li­le­rin vü­cu­du” gi­bi, su­ya has­ret ol­sa ge­rek­tir!..

İş­te böy­le bir ada­ma;

Sırf “di­ne ve din­ce kut­sal sa­yı­lan şey­le­re ha­ka­ret” et­ti di­ye “ay­dın” di­yor­lar iyi mi?..

Za­ten öy­le de­ğil mi­dir;

Bu ül­ke­de “hal­ka rağ­men halk­çı­lık” ya­pan­la­ra “ay­dın” de­nil­mez mi?..

Bu ül­ke­de;

“Hal­kın inanç ve de­ğer­le­ri­ne sö­ven” adam­lar “ay­dın” de­ni­le­rek baş­ta­cı edil­mez mi?..

Bu ül­ke­de, bir üni­ver­si­te bi­ti­rip “dip­lo­ma” al­dın mı, he­le de “şar­kı­cı, tür­kü­cü, çal­gı­cı” olup, “din aley­hin­de” bir­kaç söz et­tin mi, bı­ra­kın “ay­dın” ol­ma­yı, “apay­dın” bi­le olur, omuz­lar­da ta­şı­nır­sı­nız!..

Çün­kü bu ül­ke in­sa­nı­nın, “ay­dın”(!)lar­la bir so­ru­nu var­dır!.. Bu ül­ke­nin in­sa­nı, son 200-250 yıl­dır “ay­dın” de­ni­len “pa­bu­cu­mun ay­dın­la­rı” ta­ra­fın­dan hep aşa­ğı­lan­mış, hep hor­lan­mış ve hep dış­lan­mış­tır!..

Bu yüz­den de;

Bu halk, “ay­dın”la­rı hiç sev­me­miş, on­la­ra hep “gâ­vur aşı­ğı” ve­ya “gâ­vur uşa­ğı” ola­rak bak­mış­tır...

İti­raf et­mek ge­re­kir ki;

“Ay­dın”(!)lar da, bu ba­kı­şı hak­lı çı­ka­ra­cak ey­lem ve söy­lem­le­re im­za at­mış­lar, hiç “halk­tan ve de­ğer­le­rin­den” ya­na ol­ma­mış­lar­dır.

Fa­zıl Say da bun­lar­dan bi­ri­dir...

HAN­Gİ KER­HA­NE­DE DOĞ­DU?

AK Par­ti Ga­zi­an­tep Mil­let­ve­ki­li Şa­mil Tay­yar’ın de­yi­miy­le, Fazıl Say da ken­di­si­ni bir “ker­ha­ne ürü­nü” ola­rak gö­rü­yor ol­ma­lı ki; “kut­sal” olan her me­kâ­na “içi­ne doğ­du­ğu me­kân” gö­züy­le bak­ma­ya baş­la­mış...

Eee, “ge­ne­lev”de do­ğan, dün­ya­yı da “ge­ne­lev pen­ce­re­si”nden gö­rür!..

Ne de­miş­ler;

Önem­li olan “ne­ye” bak­tı­ğın de­ğil, “ne­re­den” bak­tı­ğın­dır!..

“Ge­ne­lev”den ba­kan­lar,

Her ta­ra­fı “ker­ha­ne” gö­rür!..

Fa­zıl Say da, “kut­sal me­kân”la­ra “ge­ne­lev” ola­rak bak­ma­sı yü­zün­den ön­ce­ki gün ha­kim önün­dey­di...

Ta­biî, ar­ka­sın­da­ki “ka­la­ba­lık”la!..

Ta­rık Akan, Rut­kay Aziz, Sel­çuk Yön­tem ve Bü­lent Ka­ya­baş gi­bi “ay­dın”(!)la­rı­mız da, ona des­tek için mah­ke­me­dey­di.

Hep bir ağız­dan ba­ğı­rı­yor­lar­dı;

“Yal­nız de­ğil­sin as­la­nım!..”

“He­pi­miz Fa­zıl’ız!..”

Ha­ni, Erol Kö­se;

“Bu Fa­zıl Say’ın, kü­çük­ken to­pu in­şa­ata kaç­mış... O yüz­den hep sal­ya­lı!” de­miş­ti ya; Fa­zıl Say’ın “sal­ya”la­rı­nı an­lı­yo­rum da, bu sal­ya-sü­mük ba­ğı­ran­la­ra ne olu­yor, iş­te onu an­la­ya­ma­dım...

Ne ya­ni;

Bu ül­ke­de; “Ga­ze­te­ci, pi­ya­nist, çal­gı­cı, pro­fe­sör ve ge­ne­ral suç iş­le­mez” di­ye bir ku­ral mı var ki, Fa­zıl Say gi­bi bir “çal­gı­cı par­ça­sı” yar­gı­la­nı­yor di­ye he­men “Bre­men Mı­zı­ka­cı­la­rı” top­la­nı­ve­ri­yor et­ra­fın­da!?!..

Bu yaptıkları “yargıya baskı” değil de nedir?

KE­NEF AĞIZ­LI ADAM!

Ha­di; iyi­ce azal­dık­la­rı ve ar­tık “ne­sil­le­ri tü­ken­mek üze­re” olan “Ke­lay­nak kuş­la­rı”na dön­dük­le­ri için, Fa­zıl Say’ın et­ra­fın­da­ki “çı­ğırt­kan­lar ko­ro­su”nu an­lı­yo­rum da; “Hür­ri­yet’ten ko­vul­du­ğu” hal­de, işi piş­kin­li­ğe ve ar­sız­lı­ğa vu­rup, “Hür­ri­yet’in in­ter­net si­te­si”nde yo­rum­lar ya­pan Tu­fan Tü­renç’e ne olu­yor, onu an­la­ya­mı­yo­rum...

Fa­zıl Say’ın ön­ce­ki gün­kü du­ruş­ma­sı son­ra­sın­da de­miş ki;

“Şim­di sı­ra Fa­zıl Say’da.

Şim­di onu mah­ke­me önü­ne çı­kar­dık. ‘Hal­kın bir ke­si­mi­nin be­nim­se­di­ği di­ni de­ğer­le­ri ale­nen aşa­ğı­la­mak...’ fi­lan gi­bi abuk-su­buk suç­la­ma­lar­la da­va aç­tık ve yar­gı­la­ma­ya baş­la­dık.”

Lüt­fen dik­kat;

Tu­fan Tü­renç’e gö­re di­nî de­ğer­le­re ha­ka­ret, “abuk-sa­buk”luk­tur!..

İs­ti­yor ki;

Han­gi “de­ğer” olur­sa ol­sun, “ifa­de hür­ri­ye­ti sı­nır­sız ol­ma­lı” ve her­kes öz­gür­ce sö­ve­bil­me­li­dir!..

Ata­türk’e de mi?..

Yo­oo... Ka­ti­yen ha­yır!..

Ali İh­san Ka­ra­ha­sa­noğ­lu kar­de­şi­min dün ha­tır­lat­tı­ğı gi­bi; Tu­fan Tü­renç ad­lı bu zat, 30 Ekim 1998 ta­rih­li ya­zı­sın­da, “Re­fah Par­ti­li bir be­le­di­ye baş­ka­nı” hak­kın­da, ba­kın ne­ler de­miş;

¥ “Bir­den ek­ran­da kap­ka­ra su­rat­lı bir adam be­lir­di.

Sim­si­yah, dü­zen­siz, yağ­lı sa­kal­lı, su­ra­tın­dan me­la­net akan bu adam, ke­nef gi­bi ağ­zı­nı aça­rak, cum­hu­ri­ye­te ve Ata­türk’e söv­me­ye baş­la­dı.

Ada­mın dü­şün­ce­le­ri­ni bir ta­ra­fa bı­ra­kın, gö­rün­tü­sü tik­sin­di­ri­ciy­di.

2000’e iki yıl ka­la hem ka­fa­sıy­la, hem gö­rü­nü­müy­le böy­le bir çağ­dı­şı ya­ra­tı­ğın... Be­le­di­ye Baş­ka­nı ol­ma­sı şa­şır­tı­cıy­dı.”

¥ “Bu sa­pık açık­la­ma­lar, An­ka­ra’yı da ha­re­ke­te ge­çir­di ve ka­ra su­rat­lı adam, İçiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan gö­rev­den alın­dı.
Kuş­ku­suz yar­gı­nın önü­ne çı­ka­rı­la­cak ve he­sa­bı­nı ve­re­cek.”

As­lın­da, Tu­fan Tü­renç’e “te­şek­kür” et­mek lâ­zım... Çün­kü bi­ze; “Fa­zıl Say’a giy­dir­mek” için yol gös­ter­di.

Onun “RP’li baş­kan” için söy­le­dik­le­ri­ni, biz de “Fa­zıl Say”a adap­te edi­yor ve üs­tü­ne ba­sa ba­sa di­yo­ruz ki;

“Su­ra­tın­dan me­lâ­net akan adam!”

“Ağ­zı­nı ke­nef gi­bi açıp, di­ne ve kut­sal me­kân­la­ra söv­me­ye baş­la­dı!”

“Dü­şün­ce­le­ri­ni bir ke­na­ra bı­ra­kın, gö­rün­tü­sü bi­le iğ­renç ve tik­sin­di­ri­ci!”

“Çağ­dı­şı ya­ra­tık!”

Da­ha ne di­ye­yim?..

En iyi­si mi, da­ha ile­ri git­me­den ağ­zı­ma bir “bak­la” ata­yım da, ken­di­mi fren­le­ye­yim!..

Yok­sa, bu iş “kan”ına ve “gen”ine ka­dar gi­der ama, “han­gi ker­ha­ne­de dün­ya­ya gel­di­ği” bel­li ol­ma­yan bir ada­ma da “ana-ba­ba, kan-gen” so­rul­maz ki!..

Böy­le adam­la­ra;

Ne de­sen boş!..


Müf­tü ve ya­lan

Baş­lık­ta­ki “te­zat” her­hal­de dik­ka­ti­ni­zi çek­miş­tir... Öy­le ya; “Müf­tü” ve “ya­lan” ke­li­me­le­ri as­la yan ya­na ge­le­cek iki ke­li­me de­ğil­dir... Çün­kü, “Müf­tü” de­nil­di mi, ak­la “doğ­ru­luk” ge­lir, “dü­rüst­lük” ge­lir, “iyi­lik” ve “gü­zel­lik” ge­lir.

An­cak, bir müf­tü “po­li­ti­ka”ya bu­la­şır, he­le de “CHP mil­let­ve­ki­li” olur­sa, ga­li­ba bu “özel­lik”le­ri­ni kay­be­di­yor.

Tıp­kı, CHP’li Müf­tü İh­san Öz­kes gi­bi... Söz ko­nu­su İh­san Öz­kes olun­ca; ma­ale­sef “ya­lan” ve “müf­tü” yan ya­na ge­le­bi­li­yor... İş bu İh­san Öz­kes de­miş ki; “Hac için 10 bin ek kon­ten­jan alın­dı, bu da AK Part­li­le­rin ya­kın­la­rı­na kul­lan­dı­rıl­dı!.. Hac­ca git­mek için sı­ra­mı bek­li­yo­rum!”

¥ Ya­lan 1: Hac için 74 bin kon­ten­jan alın­dı... Bu­nun ha­ri­cin­de tek kon­ten­jan bi­le alın­ma­dı.

¥ Ya­lan 2: Yü­rür­lük­te­ki mev­zu­ata gö­re, mil­let­ve­kil­le­ri, ta­lep et­me­le­ri ha­lin­de hac­ca gi­de­bi­li­yor... Bu çer­çe­ve­de baş­vu­ru­da bu­lu­nan 35 mil­let­ve­ki­li Çar­şam­ba gü­nü hac­ca git­ti... Ki, bun­lar­dan 5’i de CHP’li­dir!..

¥ Ya­lan 3: Hac­ca git­mek için sı­ra­sı­nı bek­le­di­ği­ni söy­le­yen CHP’li İh­san Öz­kes, hiç­bir “mü­ra­ca­at”ta bu­lun­ma­mış... Eğer mü­ra­ca­at et­sey­di, di­ğer “CHP mil­let­ve­kil­le­ri” gi­bi, her­hal­de o da hac­ca gi­de­bi­lir­di... Bay Öz­kes’in du­ru­mu; Mil­li Pi­yan­go’dan “bi­let” al­ma­dı­ğı hal­de, “Ba­na ik­ra­mi­ye çık­ma­dı” di­yen adam­la­ra ben­zi­yor... Hem “mü­ra­ca­at” et­me­miş, hem de “sı­ra” bek­li­yor... Hiç ola­cak şey mi?..

¥ Ya­lan 4: Sı­ra bek­le­di­ği­ni söy­le­yen Bay Öz­kes, “müf­tü­lük” yap­tı­ğı dö­nem­de, “tam 6 de­fa” hac­ca git­miş, iyi mi?.

De­mek olu­yor ki, bir müf­tü “CHP’li” olun­ca, ma­ale­sef “ya­lan”la da anı­la­bi­li­yor...

Ya­zık; CHP’li­li­ği, ma­ale­sef “müf­tü”lüğünün önüne geç­miş!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi