Alabora üzerine... Poposuna güvenmeyen mantar avına çıkmaz!
Lise yıllarında, bir “köy”e gitmiştim...
Misafir olduğum evin delikanlıları;
“Sabah erkenden mantar toplamaya gidelim” dediler.
Sabah erkenden kalktık, gittik...
Başladık “mantar” toplamaya...
İşte o zaman;
“Yerden mantar biter gibi bitme” sözünün ne anlama geldiğini anladım...
Gerçekten de;
“Bütün mantarları topladım” dediğiniz anda, arkanıza bir bakıyorsunuz; “onlarca mantar daha” fışkırmış topraktan!..
Evet, evet;
“Mantar”lar, anında çıkıyor topraktan ve anında toplanacak hâle geliyor!..
Ve yine;
“Kıçına güvenmeyen mantar avına çıkmasın!” sözünün ne demek olduğunu da o yaşlarda öğrendim...
Mantar olan yerlerde, elbette “ot”lar da oluyor... Otların yapraklarına da “çiğ taneleri” düşüyor...
Siz mantar toplamak için “eğildiğinizde” çok affedersiniz poponuz, ister istemez “çiğ taneleri”ne değiyor ve fena halde ıslanıyor!..
Güneş, henüz doğmuş...
Ortalık ısınmamış!..
Mevsim de sonbahar...
O çiğ tanelerinin ıslattığı poponuz başlıyor üşümeye... Karnınıza ağrılar giriyor, başlıyorsunuz kıvranmaya!..
İşte o gün; “demek ki” dedim;
“Kıçına güvenmeyen mantar avına çıkmasın!” diyenler, boşuna dememiş!..
Evet, evet;
Kıçına güvenmiyorsan, kesinlikle “mantar avı”na çıkmayacaksın!..
Çıktıysan da; “üşütüp hastalanmayı” göze alacaksın!..
Hem “mantar avı”na çıkacak, hem de zırlayacaksan; bunu “gelin hanım”lar da yapıyor...
Onlar da, baba ocağından ayrılırken; “Hem ağlarım, hem giderim” diyorlar ki, adı üstünde onlar “gelin”dirler, yani “damat”, yani “erkek” değil!..
Öyle ya;
“Erkekler ağlamaz!”
ARMUT VE ALABORA!
Efendim, bu “girizgâh”ı yaptım ki, Mehmet Ali Alabora ile ilgili yazacaklarım çok daha iyi anlaşılsın!..
Hadiseyi duymuş olmalısınız...
“Taksim Gezi Parkı eylemleri”nin en ön saflarında yer alan, bununla da yetinmeyip, oradaki gelişmeleri anında “twitt”leyen Mehmet Ali Alabora adlı sanatçı(!), bir “twitt”inde şöyle demişti;
“Mesele Gezi Parkı değil arkadaş... Sen hâlâ anlamadın mı?.. Hadi, gel!”
İşbu Alabora’nın;
Hem yönettiği, hem de oynadığı “Mi Minör” adlı bir tiyatro oyunu varmış.
İstanbul’da 1 Aralık-14 Nisan arasında sahnelenen oyunda “Pinima” ülkesinin “diktatörü”ne karşı isyan hareketi anlatılıyormuş... Sahnede yaşananlar, “gezi eylemleri”ndeki gibi Facebook ve Twitter’la dünyaya duyurulurken, seyirciler doğrudan sahnedeki isyana katılabiliyormuş!.. Sosyal medyadan oyunu takip edenler de mesajlarıyla harekete katılabiliyormuş...
Yeni Şafak gazetesi de; önceki günkü 1. sayfasında; bu olayı, “Bu ne tesadüf!” manşeti ile vermiş...
“Önce sahnede, sonra Taksim’de” başlığı altında verilen haberde denilmiş ki;
“Oyunda AK Parti’nin logosu Ampul yerine Armut kullanılırken, Mehmet Ali Alabora da Başbakan Erdoğan’ı taklit ederek, diktatör rolünü oynadı!”
Yeni Şafak’taki haber, Mehmet Ali Alabora’yı “fena korkutmuş” ve tam “alabora” etmiş olmalı ki, aynı gün bir “basın toplantısı” düzenleyip, şöyle demiş.
“Tehdit ediliyorum... Can güvenliğim olmadığı için koruma talep ettim... Oynadığım Mi Minör oyununun da Gezi Parkı olayları ile ilgisi yok!”
Doğrudur, olmayabilir!..
Ama, ABD’nin New York’taki “İkiz Kuleleri”ne, 11 Eylül 2001’deki saldırı(!) olmadan önce, yine ABD’de çekilen “Kod Adı Kılıçbalığı” adlı filmi gözden ırak tutmamak gerekir!..
“Saldırı”dan birkaç ay önce vizyona giren filmdeki sahnelerin bir benzeri, “İkiz Kuleler’e saldırı”da gerçekleşmişti!..
Dolayısıyla;
Mehmet Ali Alabora, “ilgisi yok” dese de; oynadığı oyunda “Armut”un kullanılması, oyundaki “argüman”ların bugün gerçekleşiyor olması, pekalâ “provokasyonun provası” olarak yorumlanabilir!..
Kaldı ki, “Taksim Gezi Parkı” eylemlerinin başlamasından sonra, Mehmet Ali Alabora’ya atılan “twitt”ler de son derece ilginç;
“Mi Minör oyundu, gerçek oldu... Ben, bu sahneleri gördüm, Mi Minör oyununuz gerçek oldu, güzel günler yakındır, direnişe devam!.. Mi Minör gerçekleşti, biz de oyunda ayaklanan halk gibiyiz... Mi Minör, ulaşmak istediği hedefe ulaştı!”
Ne diyordu Alabora;
“Oyunla, eylemlerin ilişkisi yok!”
Yersen!..
ERKEK ADAM ZIRLAMAZ!
Gelelim “tehdit” meselesine...
Dedim ya;
“Kıçına güvenmiyorsan mantar avına çıkmayacaksın” arkadaş!..
Hem “mantar avı”na çıkacaksın, hem de “kıçını ıslatan çiğ taneleri”nden şikâyet edip, “sağlığımı tehdit ediyor” diye cazgırlık yapacaksın!..
Nerede bu yoğurdun bolluğu?..
Mantar avına çıkan biri, “kıçının ıslanması”nı göze almak zorundadır!..
Ya da çıkmaz!..
Mehmet Ali Alabora olarak sen; hem “eylemin en ön saflarında” yer alacak, hem attığın “twitt”lerle halkı kışkırtacaksın, hem de “oyunun deşifre olunca” başlayacaksın “tehditler alıyorum” diye zırlamaya!..
Yok öyle yağma!..
“Erkek” isen, sonuna kadar “kararlı”, sonuna kadar “tutarlı” olacak ve “mücadele ettiğin yol”da sonuna kadar direneceksin!..
Yok öyle;
“Hem ağlarım, hem giderim” demek... Onu, “baba ocağından ayrılamayan gelinler” der!..
“Erkek”ler değil!
Bak, Soner Yalçın ne demiş?..
Kartal Belediyesi tarafından düzenlenen bir etkinliğe katılan Oda TV’ci Soner Yalçın, Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak demiş ki;
“Zulmün, korkunun, celladın, iktidarın yenemediği, yok edemediği büyük direnişçiler, sizlere selam olsun. Gazın, copun, işkencenin, korkunun kâr etmediği, ‘toma’ların üstüne Türk Bayrakları ile yürüyenler, sizlere selam olsun. Ve sizlere selam olsun Mustafa Kemal’in askerleri, destan yazıyorsunuz. Umut ediyoruz ki, sayımız daha da büyüyecek. Ben cezaevinden çıkarken ne dediğimi iyi biliyorsunuz.
Biz cezaevinde yatmayı Namık Kemal’den öğrendik, sürgünde yaşamayı Nazım Hikmet’ten öğrendik, inadına gazete çıkartmayı Aziz Nesin’den, Rıfat Ilgaz’dan, Sabahattin Ali’den öğrendik, Uğur Mumcu’lardan ölmeyi öğrendik. Ama dedim ki bize yenilgiyi öğretemeyeceksiniz. Biz yenilgiyi öğrenmeyeceğiz.”
“Erkek adam” böyle konuşur!..
Erkek adam;
Yürüdüğü yolda “hapis” yatmayı, “sürgün” edilmeyi, gerekirse “ölmeyi” göze alır!.. Ama hiçbir zaman, “tehdit ediliyorum” diye ağlamaz!..
Tabii;
Bu zırlaması da “şov” değilse!..
Soner Yalçın da “tehdit”ler aldı, “hapis” yattı, “yoldaşları” ağladı ama, onun ağladığına hiç şahit olmadım!..
Zaten, “dâvâ adamı” dediğin, eğer “tehdit edilme”yi, “hapse tıkılma”yı ve “gerekiyorsa ölmeyi” göze alamıyorsa, hiç en önlerde yürümesin!..
Hem en önlerde yürüyecek ve “prim” yapacaksın, hem de zoru görünce zırlayacaksın!..
Yok öyle yağma!..
Madem ki “can”ını çok seviyorsun, “ananın kucağı”ndan niye kalktın?..
Otur, oturduğun yerde!..
“Direniş” yapacaksan da;
Soner Yalçın gibi ol!..
ŞOV NEREDE, O ORADA!
Son bir not:
AK Parti İstanbul Milletvekili Bülent Turan, Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin Mehmet Ali Alabora’yı telefonla aradığını, arabulucu olmak istediğini dile getirdiğini belirterek, “Fakat o bana telefonda ‘çok mutlu oldum, hemen size dönüyorum’ demiştir... Ama 1.5 gün geçmesine rağmen dönmemiştir” demiş ve eklemiş:
“Tehdit aldığı iddiasını ben bilemem, o polisiye bir durum. Emniyet inceleyecektir...
Ben şov yapma boyutunun önde olduğunu düşünüyorum...
Şimdiye kadar dünyanın birçok yerindeki sorunla ilgili, Suriye bir taraftadır, depremler bir taraftadır, hiçbir yerde Alabora’yı görmedik... Sadece şovu, magazini olan taraflarda gördük. Kendisini, devletle olan kavgalarda gördük. Gezi eylemlerini de öyle düşünüyorum.”
Çok doğru...
Nerede “magazin” var, nerede “şov” var, Mehmet Ali Alabora orada!.. Ama Suriye protestolarında yok!..
Ne ilginçtir ki;
“Var” olduğu eylemlerin arkasında durmaktan da aciz!..
Neymiş, “tehdit alıyor”muş!..
Neymiş, “can güvenliği yok”muş!..
İyi de arkadaş;
“Madem kıçına güvenmiyorsun,
Niye çıktın mantar avına?”
AK PARTİLİ BELEDİYELER
Bu vesileyle, bizim “Ersoy Dede’nin bir uyarısı”nı ben de paylaşmak istiyorum...
Ersoy, dünkü yazısında demiş ki;
“Ey AK Partili Belediyeler.. Festival ve şenlik plânlarınızı yapacağınız zaman, Gezi Protestoları ile ilgili arşivi gözden geçirmenizde yarar var. Birtakım kompleksli belediye başkanları zorla kıt bütçelerini bu demokrasiye karşı mücadelenin bayraktarlığını yapan magazin bebeklerine verirse, seçmeni de hesap sorar, biz de sorarız.. Yerel seçimler öncesinde bir bir hatırlatırız bunları.. Hangi sanatçılar nerede pozisyon aldılar ve bu sanatçılar hangi belediyenin organizasyonunda paraları cebe indirdi?.. Arşiv güzel bir şeydir.. Tutarız arşivimizi, yeri geldiğinde de açmak için elimizi korkak alıştırmayız..”
Ersoy Dede’nin, “AK Partili belediye başkanlarına yaptığı bu uyarı”yı özellikle aldım... Zira, bu iş kesinlikle “Gezi Parkı’ndaki ağaçları koruma” eylemi değildir!..
Eylemi ele geçiren “provokatör”lere para akıtmak, onları “ödüllendirmek” olacaktır!..
AK Partili belediyeler bunu yaparsa, kendilerini inkâr etmiş olurlar!..
Alabora’nın dediği gibi;
“Sen hâlâ anlamadın mı?”
Ve yine, Vatan Gazetesi’nden Can Ataklı’nın dediği gibi;
“Öncelikle İstanbul Belediyesi AKP’den alınırsa gerisi çorap söküğü gibi gelir. Çünkü İstanbul’u kaybeden bir iktidarın kimyası bozulur.”
AK Partili Belediyeler bunları göre göre, bunları duya duya; halktan topladığı paraları; “İstanbul’u AK Parti’den almaya çalışan CHP”nin kışkırttığı “magazin bebekleri” ne, can derdine düşen “şovmen”lere ve dahi gözlerini kan bürümüş “medya soytarıları”na verirse var ya; onlara günyüzü görmemiş öyle bir “küfür” savururum ki; “Gezici’cilerin küfürleri” benimkinin yanında solda sıfır kalır!..
Haa,
“Bedel”ini de öderim.
Öyle, Alabora gibi;
Tırsıp da, zırlamam!..
“Sivil polis” dediler, “eli silahlı militan” çıktı!
Öğleye doğru bazı dostlarım aradı... “Tamam” dediler; “Taksim’deki eylemciler tadını kaçırdı... Bu eylemler kabak tadı verdi ama, polisin yaptığı da hiç hoş değil.”
“Ne yapmış polis?” dedim...
Dediler ki;
“Silahlı ve elinde telsiz bulunan bir sivil polis, eylemcilerin üzerine gaz bombası atmış!..”
“Olamaz” dedim, “Bu işte bir iş var!”
Biraz sonra mesele anlaşıldı...
Meğer, “göstericilerin üzerine gaz bombası attığı” iddia edilen ve “tweet”lerle anında Türkiye’ye duyurulan adam kimmiş biliyor musunuz?..
Daha önce de Devrimci Karargâh Operasyonu’nda tutuklanıp, “6 ay cezaevinde” kalan Sosyal Demokrasi Partili Ulaş Bayraktaroğlu adlı “sabıkalı” biriymiş!.. Yakalanmış ve gözaltına alınmış!.. Attığı da “gaz bombası” değil, “molotof”muş!..
Görüyorsunuz ya;
“Medyanın iyi çocukları” olan, kendi “çöp”lerini, kendi “prezervatif”lerini topladıkları için övgüye mazhar olan gençler, bazen “polis kılığı”na da giriyorlarmış!..
Siz siz olun, her duyduğunuza inanmayın!..