Banker ahlâkı!
Hani “reklam yüzü” filan diyorlar ya, Cem Yılmaz nam tuluatçı veya meddah, bir bankanın reklam yüzü. (Hani, komedyen veya stand-up[cı] yerine bunları tercih ediyorum.)
Güzel reklamlar çıkarıyor. Bankasını sevimli gösterecek buluşlar yapıyor. Zaten emsalleri içinde dile hakimiyeti kuvvetli bir sanatçı. Kelimeleri yerli yerinde kullanarak, bilhassa artık geri plana itilen bazı kelimeleri dolaşıma sokarak emsallerinin önüne geçiyor.
Elbette, her şeyin reklamı yapılır, hatta bankanın bile!
Hani meşhur banker krizi öncesi, banker reklamına çıkmayan tanınmış sinema sanatçısı kalmamıştı ya. Batacağı, vatandaşı zarara sokacağı yüzde yüz olan bir işin ustaları, sinemanın, tiatronun ustalarını üç kuruşa reklamlarında kullanmışlardı...
Banka reklamı banker reklamından az ehven!
Türkiye’nin en çok kâr eden sektörü hangisi?
Bunu herkes biliyor: Bankalar!
Neden peki? Paradan para kazanmak... Esasında hoş bir iş değil! Esas mesele de senin benim paramdan para kazanıyor adamlar. Sana bana da atılacak ne çeşit kazık varsa, onu da atmayı ihmal etmiyorlar.
Eğer banka ile işiniz varsa, kartınız varsa, hesabınız varsa... alışverişiniz varsa...
Hapı yuttunuz! Sağa dön ücret, sola dön faiz! Öde öde bitmez!
Bankaların habire biti kanlanıyor. Her bir banka kârlarını iftiharla ilân ediyor. Astronomik rakamlar bunlar.
Cem Yılmaz Türkiye’nin reklamını yaptığı banka resmi olmayan ve fakat, bir hissedarından ötürü resmi muamelesi gören bir banka. O hissedarın adını söylemiyorum. Söylemeye gerek yok, bunu Cem Yılmaz da biliyordur muhakkak.
Cem Yılmaz’ın son banka reklamında çocuklara ahlâk, doğruluk, dürüstlük telkin ederken gördük, çok sevindik. Müvezii çocuk tirende Cem Yılmaz’a gazete satıyor. Beş kuruşluk gazete için on kuruş veriyor hazret. Fakat çocuklar paraları onun verdiği kumbaraya attıkları için beş kuruşu iade edemiyorlar.
Bu arada tiren tünele giriyor. Yandaki yolcu, “gitti senin beş kuruş!” diyor. Fakat o ne, küçük çocuk çıkageliyor. Beş kuruşu verdiği gibi bir de ahlâk dersi veriyor... Bilmem ne bankalılık etrafında naif bir ahlâk örneklemesi...
Banka ve ahlâk dersi, bankerlik ve ahlâk dersi... Elbette mesleki ilişkilerin de bankacılık da olsa, bir çerçevesi var. Ve fakat bu çerçeve bankayla veya bankerlikle ilgili değil. Onlar bu uygulamanın, pratiğin işlerine geldiğini biliyorlar, yoksa ahlakî olmak için yapmıyorlar yaptıklarını.
Hangi banka, ahlâki ilkeler uğruna zarar etmeyi göze alır?
Hangi banka, kart ücretinden vaz geçti? Haksız yere kredi kartlarından ne kadar para tahsil ediyorlar?
Bunlar apaçık ortada. Bugün banka reklamı yapan bir kimse, seyirciye ahlâk dersi vermekle en büyük hatayı işliyor. Bankanın, bankacılığın başka taraflarını öne çıkarsın, ahlâktan uzak dursun!
Hele Cem Bey’in yaptığı banka temelden ahlâkî bir problemle doğmuştur. Malum, bu banka kurulurken, Gazi (O zaman Atatürk değildi, on yıl öncesinden söz ediyoruz) hissedar oluyor. Bankaya hisse olarak verdiği para, Milli Mücadele sırasında Hindistan Hilafet Komitesi’nin Osmanlı hilafetinin kurtarılması için İngiliz sömürgesi altındaki fakir Hindistan halkından topladığı meblağın önemli bir kısmı. Bir kısmı Milli Mücadele için kullanılmış. Geriye kalan kısmı ise, bu bankaya sermaye olarak katılmış!
İşte burada ahlâkî bir durum ortaya çıkıyor!
Hindistan Müslümanları, Türkiye’deki Milli Mücadele’ye ölümüne destek veriyorlar. Hem maddi destek, hem de İngiltere’de, Avrupa’da hükümetler nezdinde çalışarak manevi destek. Bunu Atatürk’ün sözleriyle ısbat etmek güç değil. Hilafetin sürdürülmesi için verilen bu destek, Hilafet’in kaldırılmasından sonra Banka sermayesi yapılırsa ne olur?
Bilmem ki, bankamızın reklam yüzü bunu nasıl yorumlar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.