Kuklalar gününüz kutlu olsun!

Sevgi, aşk, meveddet kelimelerinin manasını, mahiyetini ve önemini, en iyi İslam dinine mensup olanlar bilirler. Biz: "hiçbir yere sığmam Mü'min kulumun kalbine sığarım," diyen bir yaratıcıya, "ben sevgi ve merhamet peygamberiyim," diyen bir peygambere i

Sevginin, şefkatin anavatanı Müslüman’ın gönlüdür, o baktığında Allah'ın rahmetini hatırlayarak bakar, sevdiğinde hasbidir, riyanın günah olduğunu bilir, sevgisine hile karıştırmaz. Bunları şimdi neden dillendiriyorum? Bugünlerde yine 14 şubat sevgililer günü(!) Kutlanıyor. Kapitalist, sanal, görüntüden müteşekkil batının dayatmalı tuzaklarından birine, bizim içi boş kuklaların kendi istekleriyle düşmesinin üzerine, bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim. Ortak kültür oluşturmak toplumları sinsice asimile etmektir. 

Sokaklar, elinde çiçek demeti, zoraki gülümseyen, bakışlarında endişe ve tereddüt hissedilen erkeklerle dolu.
Sevgi, ne ulvi ne mübarek bir kavram, Allah'ın sıfatlarından bir çoğu, en çok da vedud sıfatının karşılığı. Ne büyük misyonu vardır bu kelimenin, fedakarlık diğerkamlık… Ruhun gıdası, gönlün ilacı sevgi… Bunu dahi ekonomiye aracı yaptılar. Yılın bir gününde hem de ne hikmetse Aziz Valentine’nin nikahının kıyıldığı günde sevgiline, eşine, hediye almak zorundasın, aksi takdirde onu sevmemiş olursun; yani paranla bağlayacaksın sevdiklerini. Hediyeleşmeyi tavsiye eden hadisten mülhem, her zaman hediyeleşilmeli, yılın bir gününde bazı ekonomik rant kaygısı ile insanları yönlendirenlerin güdümüyle değil..

Aşk , sarmalayan demektir, ama “muhabbetin” manası daha derin, hazza indirgenmemiş, şehvetten azade, yani behimi arzulara hapsedilmemiş, daha fevkinde, ruhun ruha hitap eden veçhesidir. Kuran-ı kerimde aşk kelimesi geçmez ama meveddet, muhabbet kelimesi zikredilir. Sevgiyi en iyi onun müntesipleri bilirler.

Sevgi, hiç kimsenin kalmadığında arkanda tüm varlığıyla hissettiğin nefestir. Dünyanın fırtınaları sana doğru savrulurken, el ele fırtınalara karşı koyabilmektir. Kanadının altına sığındığında o sıcaklıkla dünyaların soğuğuna direnebilmektir.. En kötü anında dayandığın kaim ve daim koskoca dağdır. Eş demek, sevgili demek, iki bedende tek ruh, tek kalptir. Kalbini onun avcuna bir kuş misali koyduğunda onu korumak için bedenini siper eden, bütün varını onu korumaya adayandır. Başını dizine koyduğunda en sütliman limanın, en güvenilir sığınağındır. Onun hasbiliğine hiçbir zaman “acaba” kelimelerinin akla gelmediği, riyasız sevgi ve iştiyakla varlığını sunmadır. Dünyaya bir kereliğine gönderiliyoruz, bir canımız var, bir kalbimiz var, öyleyse birkaç sevgi denemesi yapmayı düşünmeden tek kişiyi sevmektir.. Kelimelere, maddi aracılara, ihtiyaç duymadan anlaşabilmek, dünyanın cenneti senin yanın diyebilmektir.

Hastalığında, sıkıntı anında çektiğin acıyı senden ziyade kendi benliğinde hissedendir. Onun kokusu olamadan hiçbir şeyden zevk alamamaktır. Gözlerinin içine baktığında kendi siluetini onun kalbinden gözlerine vuran görüntünü görmendir. Onunla her şeyini paylaşmak, onunla zaman geçirmek, saatlerin yetmediği, heyecanların sevgilerin bitmediği, en büyük zevklere papuç bırakmadan, onunla iki kelam etmeye her an teşne olmaktır. Arada kilometreler dahi olsa, hissettiklerini anlayabilmek, koşulsuz şartsız beklentisiz sevmektir.

Yemeğe ekmeği olmadığında, sitemsiz tek lokmayı paylaşmaktır. Hataları olduğunda insan olduğunu, beşer olduğunu, düşünerek affetmek, affetmek ne kelime onun nazına bile can vermektir. Dünyaya onun gözlerinden bakabilmek, gözlerinde en ufak neşe pırıltısı için elinden gelen emeği kendini parçalarcasın ortaya koyabilmektir. Düşme tehlikesi geçirdiğin her demde, ellerini atacağı en büyük dayanaktır. Ağladığında gözündeki yaştan önce ağlayan, senin hicranını iki kat gönlünde hisseden ve her an her daim sana açılan kollardır. Cefasına da sefasına da, gönlünle eş olmaktır.

Ne Fizan’a kadar, ne mezara kadar, ebediyete kadar, diyebilmektir. Ve yaratanın sevgiyi gönlümüze koyduğunu ve onu doğru yerlere kanalize edilmesi gerektiğini bilmektir.

Bütün bunları ne bilsin her şeyi görüntüden ibaret zanneden, bedenden ibaret varlıklar. Sevginin mahali ruhtur, gönüldür. Sevginin yüklendiği misyonu, gönül ve maneviyattan anlayanlar anlar, ve ancak onlar hakkıyla hakkını verirler. Peygamberimize Hz Aişe validemiz; "beni nasıl seviyorsun" diye sorduğunda, peygamberimiz: " kördüğüm gibi", demiştir. Bir sevginin, iki varlığın birbirine bağlanmasını bu kadar mücmel anlatabilmek ancak hasbilikten doğar. Yıllar sonra Hz Aişe annemiz, "kördüğümden ne haber" deyince "ilk günkü gibi ya AİŞE ilk günkü gibi" cevabını alır.

Peygamberim her şeyin en güzelini yapan, en güzel insan. Beşeri sevgi, eş sevgisinde de olması gerektiği gibi bir tavır göstermiş –kördüğüm- gibi demiştir. Sevgi öyle yalama olacak, hemen çözülecek bir şey değildir, oldu mu kördüğüm gibi olmalı.

Tabii sanal dünyanın, sahte dünyanın, kukla insanları ne bilsin geçek sevgiyi, fedakarlık üzere kurulan, sağlam birliktelikleri. Onlar boyunlarındaki ipi yöneten mihrakların oyuncağı. " Şu gün annene hediye, şu gün babana hediye, şu gün yılbaşı herkes birbirine, bu gün de sevgiline hediye alacaksın, biz sadece maddeden anlarız, sende bir kukla gibi paranı bizim çizdiğimiz doğrultuda harcayacaksın.”

Var mısınız, kukla iplerini çıkarıp " bizler sizin sahte sevgilerinize değil, analarımızın fedakarca, peygamberimizin riyasızca, gerçek sevenlerin çıkarsızca sevgilerinden tatmaya. Şartsız beklentisiz sevmeye sevilmeye…

Eğer böyle yapabilirseniz, yılda bir kere kuklalar gününüz değil, bütün bir ömür, her gününüz sevgi dolu olsun, sevdiğiniz daimi sizinle olsun. Sevgileriniz kördüğüm olsun, en kuvvetli fırtınada dahi savrulup yok olmasın. Kördüğüm olsun kördüğüm, hiç açılmasın, kopmasın.

RUKİYE YILDIZ ERDOĞMUŞ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri