Çekin elinizi bu milletin cebinden!

Otobüsteyim, havanın en güzel olduğu demdeyiz, bahar… Ilık coşkun yağmurlar açık yeşil tarlaları yıkıyor, yağmur deli divane otobüsün camına vuruyor; az sonra bol ışıklı, yakmayan, güneş gülümsüyor, arkasından alâimi semayı bir kurdele gibi

Ülkemin her köşesi güzel, sahil şeritlerinde yolculuk harika, Karadeniz, Ege sahilleri, hele Marmara sahilleri… Bunların haricinde, Bandırma Bursa, Bursa Yalova arası güzergâhı hep sevmişimdir. Bandırmaya doğru bir tarafınızda yeşillikler diğer tarafınızda, Ulubat Gölü, Yalova güzergahında ise, bir tarafınızda yeşillikler, bir tarafınızda evlerin arasından bir görünüp bir kaybolan, bazense cömertçe kucağını açan deniz, yol boyu size eşlik eder. 

Bu sefer dört otobüsün şoförü, Bandırmaya gelmeden direksiyonu Edremit güzergahına kırıyorlar. Bahar mevsimi, açık yeşil, taze çimenler, uzun tüylü yumuşak halı gibi, rüzgarda ipeksi bir dalgalanma oluşturuyor. Yol boyu meyve bahçeleri, (zeytinlikler demiyorum) zeytin ormanı, portakal ağaçları ve diğer tarafta deniz… Meyve bahçelerindeki ağaçların altında, çimenlerin arasında bir avuç boncuk serpiştirilmiş gibi parlayan sarı çiçekler, narin papatyalar, hoş kokan sümbüller… Yaratan beni yeryüzünün en güzel kara parçasında yaratmış. 
Önce Susurluk’tan geçiyoruz, ünlü kazanın olduğu yoldayız, bu geniş yol ve o kaza? Konumuza dönelim, mola yerinde hava o kadar güzel ki, rüzgar sanki tatlı rayihalı, dağ çiçeklerinden, ıtırlı bitkiler den nefha toplamışta gelmiş gibi ciğerlerimizi açıyor. Derin nefesler alıyorum, harika bir hava. Uludağın eteklerinde yaşayan biri olarak bu kadar güzel havayı Uludağ da bile hissetmedim diyorum. Sonra kendimce açıklama yapıyorum, bahar mevsiminden, etraftaki bahçelerdendir diyorum. Ve kaz dağlarına yaklaşıyoruz. Dünyada oksijen bakımından ikinci zengin yer olduğunu öğrenince, havadaki ciğerleri bayram ettiren, bu rayihalı, berrak, harika havanın sebebini anlamış oluyorum.

Hazine arazisinin üzerine şimdilik yüz seksen trilyon gibi bir para harcanarak yapılan yarısı bitmiş termal tatil köyü… Bize anlatılanlara inanarak bir organisazyona dahil olduk. Tatil köyünü tanıtan şahsın: “Termal tatil köyünde, her şeyin mutaassıp insanlara göre düşünüldüğünü söyleyince, “önce burayı düzeltelim,” diyorum ve soruyorum: “ Mutaassıptan kastınız ne?” Cevaben: “ temiz dindar insanlar” diyor. Hayır diyorum, “mutaassıp: taassupla, bağnazca, körü körüne inanan demek.” Adam gözlerini fal taşı gibi açarak kafasını iki yana sallıyor ve: “İnanın bilmiyordum, peki ne demeliyim?” diye soruyor. “ Mütedeyyin deyin” diyorum. Mutaassıp kelimesinin, inanan kesime karşı kasti söylenmiş bir söz olduğu, safiyane söylediğini tahmin ettiğimden dolayı uyardığımı söylüyorum. Teşekkür ediyor. (Kelimelerin ardında kavramlar, kavramların ardında düşünceler, düşüncelerin ardında fiillerin var olacağını düşünen biri olarak kasti türetilmiş/üretilmiş kelimeleri düzetmeyi, kendime borç biliyorum.)

Tatil köyü türkiye’de Avrupa standarlarına ve uluslar arası termal kaplıcalara kayıtlı, tek tatil köyü. “Nedir bunun şartı, kriteri nedir”? diye soruyorum. Cevap gecikmiyor: “yerdeki bir taşın bile planlı konulması, göze hitap etmesi.” Arkalardan guruptan sesler geliyor “adamlar işini biliyor”.

İç sesim “ evet onlar, insanı meydana getiren iki unsur olan madde ve mana arasında seçim yapmış, manayı, ruhu, arkaya atmışlar, görünene önem vermişler. Avrupalılar, ruhun güzelliklerini bilmeyen robotvari planlı çalışan, insanlardır…” Ama bize, buranın yerli seramyeye ait olduğunu, sahibinin ismini söylediklerinden mütevellit içimiz rahat, benim dağımda, benim memleketimde, tabiî ki her şey, benim kriterlerime uygun olacak diye içimiz rahat.

Ezberletilmiş klişe sözlerle, gülümsemeleri mandalla yüzlerine zoraki tutuşturulmuş gibi adım başı karşılama yapan hos ve hostesler. Köy içinde biraz yürüyünce ilk şoku yaşıyoruz, tam ortada bayanların üstü açık havuzu, etrafında şezlonglar… Havuzlarınn bazıları sadece hanımlara, bazıları erkeklere ait ama, bazıları karma, bayan erkek karışık, Avrupa birliği standartları gereğiymiş.

Yerli sermaye dediler, sevindik, birde öğreniyoruz ki, burada bazı ödeme şekillerinde devreye uluslar arası IRC devreye giriyor ve oraya komisyon kesiliyor. Uluslararası turizm şirketlerine, az sonra bir şok daha, ortaklarından biri yabancıların elinde bulunduğu bir kurum. İnsanımızı tanıyorlar, Türk olan ortağın ismini veriyorlar benim gibi insanlara. Müthiş bir hile...

Benim ülkemde hangi dağın oksijeni bol, adamlar benden daha iyi biliyor. Yetkiliye şunları söylüyorum. “ Tatil köylerinin müdavimleri olan kesim doyuma ulaştı ve sizler anladığım kadarı ile mütedeyyin kesimi çekmek için türlü yollara başvuruyorsunuz, bu konuda iyimser düşünmek istiyorum, sadece ekonomik kaygı ile yapılmış olduğunu düşünüyorum. Aksi halde bu kesimi dejenere etmek gibi bir amacınız olmadığına inanmak istiyorum. Ama burası asla İslami kriterle uygun değil, sağlık kuruluşu gibi işleyen,( fizik rehabilite) termal tatil köyleri biraz dikkat edilince uygun ortamın sağlanacağı yerlerdir. Özgürlük diğer kişinin özgürlük sınırına kadardır, siz bizim bütün sınırlarımızı bizi kandırarak çiğnemek istiyorsunuz. Avrupa standartlarına uygun diye övündüğünüz bu komplekste, düzgün bir mescit bile yapmamışsınız, ardiyeden bozma bir odacıkta bayan erkek aynı yerde namaz kıldık. “

Yetkili: “Efendim tabiî ki yapılacak, şimdi gördüğünüz gibi daha inşaatımız tamamlanmadı.” diyor, ben daha o sözlerini bitirmeden girişteki köyün minyatürüne doğru yürüyorum her şeyi görüyorum ama mescidi göremiyorum diyorum. Kafasını sallıyor “yapacağı yapacağız” diyor.

Onca insan yorgun bitkin gerisin geri dönüyoruz. Bunlar ekonomik bakımdan kurumları elde etmek için müthiş sistemli bir skala takip ediyorlar. Termik santrallere kadar özelleştirme yapılmasına içerliyorum. Hiper marketleri elde et, istemediklerini şehrin belli yerlerinde barındırma, adına yeşil sermaye de, kendi memleketinde açıp işletmesine izin verme. Olmadı benim dağımı suyumu bana sat, hem de benim kurallarımı alaşağı ederek, bana burada benim kurallarım geçer diyerek, benim değerlerimi ayaklar altına alarak.
İnsanların, ihtiyaçlarının, zaaflarının üzerinden planlı ve uyuşturarak para kazanmak için bu yabancı sermaye ne yapacağını bilmiyor. Her kılığa giriyor her yerde karşımıza çıkıyor. İnsanımızın temiz saf kişiliğini biliyor benden gözükerek beni soyuyor.

Ey! Seküler derdin başka derdi olmayan, pragmatist, batılı kapital babaları. Çekin gözünüzü toprağımızdan elinizi bu milletin cebinden.

Rukiye Yıldız Erdoğmuş

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri