AHC neden Kadir Mısıroğlu terörü demiş?

Gazeteci yazar arkadaşların yazılarını okurken bazen “yazarın diğer yazıları” bölümünden oluşan arşivlerine bakıyor ve dikkatimi çeken başlıkları okuyorum.

Uzun zaman önce Ahmet Hakan Coşkunun Bey’in bir yazısı dikkatimi çekmiş, okuyunca mateessüf şaşırmış, üzülmüştüm. Yazının hala internet sitelerinde dolaştığını görünce, paylaşım sitelerinde bu yazıya yorumlar yazıldığını, insanların haklı olarak çok incindiklerini görüp muhtevasındaki pervasızca söylenen sözleri bir kez daha okuyunca, cevaben bu yazıyı kaleme almayı görev bildim. 

Sayın Ahmata Hakan, Bir zamanlar kitabını okuyarak büyüdüğünü belirttiği Kadir Mısıroğlu’na saygı sınırlarını oldukça zorlayan hatta çiğneyip geçen bir yazı yazmış. Kadir Mısıroğlu’nun İslami kesimin Yalçın Küçüğü diye tarif etmiş. Ve yazısının ilk satırlarında: “Onu ekranda görünce eskiye gittim, Kadir Mısıroğlu’nun eski halini düşündüm…” diyor.

Ahmet Hakan Bey, ben de sizin, internet sitelerinde dolaşan bu yazınızı okuyunca eskiye gittim. Sizin yıllar önce Bursa’ya, Eğitim Araçları Salonunda bir vakıf tarafından düzenlenen konferansa konuşmacı olarak geldiğiniz o eski haliniz geldi gözümün önüne. Ben, çocukluktan gençliğe evirildiğim bir dönemdeydim, siz muhafazakarlıktan henüz evirilmediğiniz dönemdeydiniz. Bakışların daha tedirgin ama daha efendi, sözlerin daha hasbi, savunduklarınız, daha gerçekçiydi ve hiç unutmuyorum şunları demiştiniz: “ Televizyonda batı üfürüğü var. Her ne kadar biz müspet camia olarak ( o zaman çalıştığınız kanalı kast ederek) hizmet etmeye çalışsak da olmuyor. Bir şeyler eksik kalıyor, en iyisi kendinizi televizyondan uzak tutun.” Tv de ne zaman ahlaka mugayir bir şey görüp midem bulansa sizin o sesiniz beynimde tekrarlanır, sizi hatırlardım.

Yıllar sonra kanalınızla birlikte çizgi değiştirmeniz, bir eliniz cebinizde, kendinden dozundan fazla emin tavırlarınız. Hatta bazen karşınızda muhterem zatlara karşı ihtiram değil, ikaz niteliğindeki hitaplarınız… Toplumu tedip etmeye kalkan sivri diliniz… Evet değiştiniz, bu değişimin boyutları yukarıdaki mezkur yazıda iyice tebarüz etmiş. Sadece Kadir Mısıroğluna değil şu sözlerinizle pek çok kişiye karşı aynı hatayı işlemişsiniz. “Kadir Mısıroğlu'nun Mehmet Şevket Eygi'ye göre daha delişmen, Osman Yüksel Serdengeçti'ye göre daha akıllı, Necip Fazıl'a göre daha az kibirli, Erbakan'a göre daha entrikasız bir adam olduğundan falan söz edebilseydim…” diyerek insanların saygı duyduğu kişilere paha biçmiş, sevenlerini incitmişsiniz. Yazınız boyunca: “Kadir Mısıroğlu, tarih konusunda hala aynı şeyleri söylüyor, hâlâ Lozan diyor, hala tarihi bilgileri aynı şekilde anlatıp duruyor demişsiniz.  

Tarih kelimesi: errehe verehe kökünden türemiştir, etimolojik olarak incelendiğinde ilk Babilliler’de ilk kullanılmıştır falan, bunlara girip tarih dersi vermeye kalkmayacağım, bu konuda mütahassas da değilim. Lakin bir âlim tarihi “ insan tekevvünün ilmi” diye tarif eder. Evet, tarih insanın yaratılış, oluşu ile başlar, mazi hal istikbale hitap eder. Ama tarih değişime tebeddüle gelemez. İlmin, hangi dalları izafidir/görecelidir? İlimin/ bilimin bazı kolları yeniliğe açık, hatta tekamül için bu elzemdir. Mesela tıp ilmi, gelişen teknoloji ile değişir, ilerler, yeni bir deney, yeni bir buluş, eskisini tekzip edip çürütebilir. Kimya, fizik ha keza, ama tarih, bütün çıplaklığı ile belli olan olaylar, yaşanmış hadisat, ‘yenisi geldi dur oturup yeniden yazalım’ denilemez. Hele hele istenilmeyen kısımlarına manipüle edilmeye hiç gelemez, aksi halde hakikatini kaybeder, bilgi/sav bile olamaz, düzmece olur. Yani tarihi bilgiler, keyfemayeşa değildir, en ufak tahrip ve tahrif olursa, kurmaca olur.
Bir şahsın tarihe bakışı olayı algılayışı değişebilir. Ben Çanakkale savaşını mütehassis olarak okurum, bir Yunanlı öfkelenerek… Burası tamam, lakin vakanüvislerin olayı aktarması şahsi kanaatlerine göre şekillendirilerek olursa, bu gayri ahlaki olur. Haricen, tarih sabittir, olmuştur, bitmiştir müruru zamana uğradı, sakıt oldu da denilemez, düzeltme yapılamaz, değiştirilmez. ‘Doğum tarihim geçmişte kaldı, değiştireyim modern çağa uydurayım’ diyebilir misin?

Sayın Hakan, bence siz onu demodelikle suçlayacağınıza, değişemez gerçekleri, manipülasyonla değiştirenleri kınayın. Hem toplumun saygı duyduğu kişileri, böyle anlatmak basiret kirliliği olur (basiret kapalılığı demiyorum), zihninize çok çeşitli kaynaklardan sular aktığı için kirlilik, karışıklık olur diyorum.

Tarihi, imani, ideolojik konularda çok sağlam savunduğu bir fikir bizatihi bir dönem sonra kendi kendine tekzip eden kişinin, bugünkü sözlerine/savlarına da itibar edilemez. Nitekim ‘dün böyle diyordun, bugün böyle diyorsun, kim bilir yarın ne diyeceksin’ diye bir şıkkın kendiliğinden tezahürü kaçınılmaz olur. Binaenaleyh, ‘özü sözü bir’ diye kime denilir, düşünelim. Olduğu yerde istikrarlı olan, sadık olana, ilk sözü ile son sözü arsında uçurum olmayana, kelimelerinin makabli ile ahiri arasında tenakuz olmayan kişiye, yaptığı ile söylediği tezat oluşturmayana ‘özü sözü bir’ denilir.

Sayın Hakan siz, sürekli değişimden yana olduğunuz için tarihti söylemler de değişsin istiyorsunuz ama tarih bilgisi her hakkı mahfuzdur, öyle keyfe göre değişimi, sürekli ağız değişmeyi kabul etmiyor. Bazı şeylerde değişim, tekâmül değil, zıddına inkılâp oluyor. Maalesef istediğiniz şeklide olmuyor, olsa eski güzel tespitleriniz hatırına, dükkân sizin…

RUKİYE YILDIZ ERDOĞMUŞ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri