Müslümanların Dinlerinden Habersiz Yaşamaları

Müslümanların dinlerinden habersiz yaşamaları, cahiliyyenin saltanatına esir düşmelerine sebep olmuştur.

Mustafa Çelik...

İslâm dünyasında uzun zamandan beri süregelen ilmî gerileme, yaklaşık iki asırdır yaşanan siyasî, ekonomik ve teknolojik gerileme ile birleşince Müslümanları büyük bir rûhî çöküntüye ve yalnızlığa düşürmüştür.
İlmî araştırmalar, asırlardır düşman bilinen gayr-i müslim dünyanın eline bırakılmış ve kurtuluş onlarda, onların dostluğunda aranmıştır. Gayr-i müslimler, öteden beri bekledikleri bu fırsatı iyi kullanmış ve kültürümüzü, sanatımızı, ahlâkımızı, servetimizi, hâsılı her şeyimizi başarılı bir şekilde sömürmüşlerdir. İçimizden onların gönlünü hoş etmek için, kendimize ait olan her şeyi inkâr eden, ilim ve kültür hazinelerimizi toprağa gömmek isteyenler de çıkmıştır.ederse büyük bir nasip elde etmiş olur.”

Müslümanların Dinlerinden Habersiz Yaşamaları
İSLÂM, hayat dinidir; dolayısıyla bilgi ve aydınlık dinidir. İslâm, din olarak çok kuşatıcı bir anlam taşımaktadır. Müslümanlar, bundan sonra bu yüce dinin gerçek tanımını Allah’tan geldiği şekliyle, öğrenip onu özümsedikten sonra bilgiye ve aydınlığa, kuşkusuz daha hızlı adımlarla koşacaklardır. İslâm’ın şu orijinal tanımı konusunda, cumhur-u ulema arasında bir ihtilâf yoktur: İslâm; vahiyden kaynağını alan, evrensel bir inanç sistemi ve sisteme bağlı bir kulluk, yaşam ve yönetim biçimidir. İslâm’ın eksiği veya fazlası yoktur.

Müslümanların dinlerinden habersiz yaşamaları, cahiliyyenin saltanatına esir düşmelerine sebep olmuştur. İslâm dünyasında uzun zamandan beri süregelen ilmî gerileme, yaklaşık iki asırdır yaşanan siyasî, ekonomik ve teknolojik gerileme ile birleşince Müslümanları büyük bir rûhî çöküntüye ve yalnızlığa düşürmüştür.

İlmî araştırmalar, asırlardır düşman bilinen gayr-i müslim dünyanın eline bırakılmış ve kurtuluş onlarda, onların dostluğunda aranmıştır. Gayr-i müslimler, öteden beri bekledikleri bu fırsatı iyi kullanarak kültürümüzü, sanatımızı, ahlâkımızı, servetimizi, hâsılı her şeyimizi başarılı bir şekilde sömürmüşlerdir. İçimizden onların gönlünü hoş etmek için, kendimize ait olan her şeyi inkâr eden, ilim ve kültür hazinelerimizi toprağa gömmek isteyenler çıkmıştır. Gayr-i müslim Batı dünyası, her türlü bilginin ve ilerlemenin kaynağı olarak gösterilmiştir. Gün gelmiş fıkıh, tefsir, hadis, kelâm, İslâm Tarihi gibi İslâmî ilimler sahasında ihtisas yapmak isteyenler dahi Batı’ya gönderilmiş ve onların yanında doktora yapıp akademik unvan kazanmışlardır.

Müslümanlar; ilmi, bilgiyi Batı’dan almaya başladıkları günden bu yana dinlerini din düşmanlarından öğrenmeye mahkûm oldular. Batıdan ilim, bilgi edinmeye kalkışmak, yanlış adrese başvurmaktır. Çünkü Kilisenin emrindeki Batı, tamamen cehalet coğrafyasıdır. Tarihte ilim çeşitli merhalelerden geçmiştir; kimi zaman tökezlenmiş, kimi zaman da desteklenmiştir. Bunda bazı dinlerin teşvik edici, bazı dinlerin engelleyici tavrı rol oynamıştır. Önce Hıristiyanlığın ilme bakışına bir göz atalım. Charles Mismer’in meşhur bir sözü vardır: “Hristiyanlar âlim olunca hristiyanlıkla alakaları kesilir. Müslümanlar da cahil olunca İslâmiyet’le alakaları kesilir.” Bu düşünceden hareket edilecek olunursa Avrupa, bugünkü medeniyetini Rönesans’a, Rönesans da C.W.Bodley’in dediği gibi İslâm’a borçludur. Yoksa asırlarca ilme düşman olmuş ve ilim adamlarını ateşe bile atmaktan çekinmeyen kilise ve Hıristiyanlığa değil.(1) Meselâ Savanarola yakılıyor, Giardano da öyle. Galile ise Engizisyondan zor kurtuluyor. Bu durumun rönesans boyunca devam ettiğini ve bu döneme kadar bilimin kilisenin tekeli altında olduğunu görüyoruz. Kilisenin tekelinde kalan Batı tarih boyunca bilginin, bilimin mezarı olmuştur!

Kilisenin ilim ve ilim adamları ile yaptığı mücadele, putperestlikle yaptığı mücadeleden fazladır. Çünkü cehalet, halk kitleleri üzerinde kuvvet ve otoritesini idame ettirebilmesi için, kilisenin dayandığı en kuvvetli bir mesned idi. Nüfuzunu ancak bu şekilde yani halkı cahil bırakmakla yaşatabileceğini anlıyordu. Biliyordu ki, halk kilisenin telkin ettiği şeylerin bir yığın hurafeden ibaret olduğunu ve ilmi hakikatler karşısında derhal yıkılacağını öğrendiği gün cehalet ve karanlık içinde kiliseye kolayca teslim olduğu gibi ilim ışığı altında teslim olmayacaktır. Halkın ilim öğrenmesi kilise ve adamlarının menfaatine engel olacağından bu engeli ortadan kaldırmak için elinden geleni geri koymamıştır. (2)

Ortaçağda kilisenin, daha doğrusu din adamlarının kilise itikad ve görüşüne aykırı saydıkları ilmî ve fikrî hareketleri durdurmak çabası ve ilim adamlarını bu gibi hareket ve düşüncelerden vazgeçirmek için kurdukları hususi mahkeme (engizisyon) yürekler acısıdır. Bu çağda ilim adamlarından biri kilisenin görüşüne aykırı bir hataya düştüğünde, önce ondan böyle bir hataya düşmemesi ve aynı zamanda bir daha ona dönmemesi için kâfi söz alınırdı. Buna rağmen ilim adamı bu hataya tekrar dönecek olursa kilise ve onun kurmuş olduğu engizisyon mahkemesi onu diri diri ateşe atar veyahut da derin bir uçuruma itmek suretiyle öldürürlerdi.(3)

Şimdi bu tutumun tarihi kaynak ve sebeplerine bir göz atalım. S.Ambroise, “Yeryüzünün vasfı ve vaziyeti üzerinde tartışmak önümüzdeki hayatta yani ahirette bizim ne işimize yarar.” diye soruyordu. Tahrif edilmiş İncil’de de benzer mevzû işlenmektedir. Hristiyanlık itikadına göre, ilim, güzel ve değerli olarak kabul edilecek bir şey değildir. Çünkü sevgi yapıcıdır. Oysa ilim gurur vericidir. “Hepimizin bilgisi olduğunu biliriz. Bilgi kibirlendirir. Fakat sevgi bina eder.” (1.Korintoslulara 8/1)

Yine tahrif edilmiş İncil’e bakalım; “Ve en nihayet İsa, ilim adamlarına hakarette bulunarak diyor ki: Allah hükemayı (ilim adamlarını) utandırmak için dünyanın sefih şeylerini seçti.”(l-Korintoslulara 3/27) “İsa dedi; ey baba, gök ve yerin Rabbi, sana şükrederim ki bu şeyleri hikmetlilerden ve akıllılardan gizledin ve onları küçük çocuklara açtın.” (Luka 1/21, Matta 11/25) Bu anlayışla hareket edildiği için ilim o zaman adeta hristiyanlığın mücadeleye giriştiği putperestlikle bir tutuluyordu. M. S. 390’da bir hristiyan piskoposu, Theophilos, İskenderiye’deki o devrin hemen bütün ilmini içine alan büyük kütüphanedeki 400 bin cilt kitabı yaktırmıştır. (4)

Şüphesiz ki bu tutum ilmi araştırmalara da müsaade etmiyecektir. Roger Bacon bir gün Oxford’da bir iki ufak ilmi tecrübe yapmaya kalkışınca bütün Oxford, hocaları ve öğrencileriyle ayaklandı. Papazlar, keşişler, öğrenciler Oxford’un sokaklarında cüppelerini sallaya sallaya, “gebersin sihirbaz” feryatlarıyla dolaştılar ve bu feryatlar Oxford’un sakin ve ağırbaşlı öğrenci hücrelerini bir kasırga gibi dolaştı. Öte yandan Arap eserlerine verdiği ehemmiyetten dolayı yeni bir suçlama karşısında daha kaldı: Artık hasımları “Roger Bacon Müslüman oldu” diye bağırıyorlardı.(5) İslâm âleminde, Hıristiyanlık âleminde görülen manada bir din—ilim çatışması yoktur. Bunun sebeplerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

1. Pek çok ayet ve hadislerde ortaya konduğu gibi İslâmiyet aklı, maddi varlık ve hadiseler sahasında serbest bırakmış ve hatta bu varlıkları ve hadiseleri düşünmeyi ve akletmeyi de teşvik etmiştir. Ayrıca insana getirdiği iman esaslarının kabulünü teklif ederken de yine onun aklını muhatap almış ve akıllı olmayı teklifin birinci şartı saymıştır.

2. İslâm dini, kendi karakteri gereği, düşüncede geniş bir esneklik sağlamış, fakat kesin ve tavizsiz mücadelelere meydan vermeden safiyetini de muhafaza etmiştir. Hemen hicri ilk asırda görülen çeşitli mezhep faaliyetleri, bunun açık bir delilidir.

3. İslâm dini, kul ile Allah arasında bir vasıta kabul etmediği için, Hıristiyanlık âleminde görüldüğü gibi ilim—din çekişmesinde çok ehemmiyetli ve tamamen menfi bir unsur olan bir ruhban sınıfı, İslâm âleminde asla teşekkül etmemiştir. Böylece çok köklü ve çok derin bir nüfuza sahip olan din duygusunu istismar etme imkânı da bulunamamıştır.

4. İslâm’ın müspet ilim ve hür düşünce ile çekişmediğinin mühim delillerinden biri de, onun kısa bir zaman içinde fetih hareketleri neticesinde, kendinden çok değişik karekterdeki inanış ve kültürlerle karşılaştığı halde, hem onlardan bir şeyler alarak, hem de o kültürlere kendi orijinal hususiyetlerini katarak uyum sağlamış olmasıdır. İslâm’ın ilk beş asrında çok yönlü ve en yüksek devrini yaşayan ilim faaliyetinin temeli de onun bu vasıflarında aranmalıdır. (5)

İslâmiyet’in ilmi teşvik edici oluşunu Yüce Beyan’da: “Kime ne hikmet verilmişse ona büyük iyilik edilmiştir.” (6) “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (7) “Ve onlardan bilgide derinlik kazanmış olanlara... Büyük bir mükâfat vereceğiz.”(8) “Allah’dan ancak âlim kulları korkar.”(9) “Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelere yükseltir.”(10) “Rabbim, benim ilmimi artır, de.” (11) âyetleri ilme verilen ehemmiyeti gösteriyor.

Ebu Said el-Hudri’ye (ra) uğradık. O bize: “Rasûlüllah (sav)’ın (bize) vasiyetine merhaba” (derdi ve ilave ederdi): Rasûlüllah (sav) demişti ki: “İnsanlar (dinde) size tabidirler Size (aktar-ı alemden yani) dünyanın her tarafından bir kısım erkekler gelip İslam dinini öğrenecekler. Onlar geldikleri vakit, onlara hep hayrı tavsiye edin“(12)

“Allah kimin için hayır murad ederse onu dinde fakih kılar.“(13)

“Kim ilim taleb ederse, bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur.”(14)

“Hikmetli söz mü’minin yitiğidir Onu nerede bulursa, onu hemen almaya ehaktır.“(15)

İslâm dininin mübelliği Hz. Muhammed (sav)’in bu hadislerinden açıkça anlıyoruz ki; İslâm dini, ilim dinidir. İslâm dini, cehalete karşı ilimle savaş açmıştır. İslâm dini, cahili öğretim ve eğitim sistemlerine karşı bir ilim inkılâbıdır. İslâm dininin gelişi; cehaletin gitmesine, ilmin de yayılmasına müjde olmuştur.

İslâm dini; ilimden, bilgiden, irfandan mahrumiyeti inkârcılık kadar tehlikeli görmüştür. “Bilgiden mahrum olmanın, inkârcılığa yol açtığını” söyleyen Muhyiddin-i Arabi; “İlim, cehâleti örten bir perdedir. Kötü olan cehalet ile iyi olan hikmet, aynı yerde toplanıp birleşemez” diyen İsmail Hakkı Bursavi; “Kalbin gıdası bilgidir. Hakikat ilmini bilmek, her şeyden güzeldir. Çünkü hakikat bilgisi... Allah’ın sırlarına ermektir. Gençlik günlerinde ilim tahsilinde yüz çeviren kimse ömrünün sonunda pişman olur. Bunları elde etmek ister ama, ömrü kâfi gelmez. İnsan en kıymetli malı olan ömür parasını, ilime sarf etmelidir. Alim, ilmi ile cahil de malı ile iftihar eder” diyen Niyazi-i Mısri’yi buna misâl verebiliriz.(16) Bu şartlar altında ilim tahsilini her müslümana farz kılan, ilim tahsilini geçmiş günahlara kefaret kabul eden, ilim tahsili için yola çıkan kişiye cennet vaadinde bulunan İslâm dininin ilmin büyük destekçisi olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu teşvikin neticesinde kurulan çeşitli İslâm devletlerinde devlet büyüklerinin ilmin büyük bir hamisi olduğunu görüyoruz. Yüksek öğretim alanında, İslâm’da ilk şöhretli müessese, Halife el—Me’mun (830) tarafından başşehirde kurulan Beyt’ül—Hikme (Hikmet, Fazilet Evi)dir. Bir tercüme merkezi olarak faaliyette bulunmasının yanında bu müessese, bir akademi, halka açık bir kütüphane olarak da vazife görmüş ve buna bağlı çalışkan bir de rasathane kurulmuştur. Tam o devirde ortaya çıkıp yayılan rasathaneler unutulmamalıdır ki, aynı zamanda astronomi öğretiminin yapıldığı okullar durumundaydı; bu durum, tıpkı o devirde ilk olarak ortada görülmeye başlayan ve içinde tıbbi araştırma ve incelemeler yapılan merkezler olarak çalışmış hastanelerin durumu gibidir.(17) Benzer ilim teşvikini Abbasiler devrinde de görüyoruz. İlme düşkünlüğün bir tecellisi olarak çok alâka çekicidir ki halife Harun Reşid Ankara’yı ele geçirdiği ve halife el—Memun da Bizans imparatoru III. Michel’e karşı ezici bir üstünlük sağladıkları sırada her iki imparator savaş tazminatı olarak karşı taraftan eski yazma kitaplar istemişlerdi.(18) Endülüs Üniversitesi ise şu an dahi Avrupa tarafından takdir edilmektedir. Yani tarihin şehadetiyle sabittir ki; İslâm dini bir ilim dini olup cehalete geçit vermez. Müslüman oldukları halde tembelliği, meskeneti ve ataleti meslek edinmiş olanlar, İslâm dininden habersiz yaşayanlardır.

Müslümanlara ait topraklarda cehaletin hüküm sürmesinin sebebi, Müslümanların bir ilim dini olan İslâm’ın mahiyetinden habersiz yaşamalarındandır. Müslüman oldukları halde dinlerinden habersiz yaşayanlar, cehaletin kucağında sabahlamaya mahkûmdurlar. Müslümanlar ilim, bilgi hususunda bugüne kadar hep Batı’nın kapısını tıkladılar. Batı’dan ışık gelir diye zannettiler. Oysaki tarihin şehadetiyle sabittir ki, Batı, insanlık âleminin ışığını söndürmüş ve halen de beşeriyet âlemini karanlıkta bırakmak için uğraş vermektedir. Ama içinde yaşadığımız şu zaman diliminde Allahû Teâlâ bize acıdı da uyanmaya başladık. Artık gayr-i müslimleri gerçek yüzleriyle görebiliyor ve hatalarımızı anlıyoruz. O büyük dondurucu, uyuşturucu ve öldürücü kıştan sonra buzların çözülmeye, tabiatın yeniden yeşermeye başladığını görmek inanan gönülleri sevindirmektedir. Artık dünyanın her yerinde Müslümanlar hareketlenmeye ve bir şeyler yapmaya başlamışlardır. Müslümanlar dinlerinden haberdar oldukça cehalete ve cahiliyyeye tutunanlarının sayıları azalmaktadır. İslâm dini, cehaletin ve cahiliyyenin tutsaklarını iman ve ilim ile azad eden bir dindir. İslâm’ın emrettiği iman ve ilme tutunmayanlar, cehaletten, esaretten, meskenetten ve ataletten kurtulamazlar.
___________________
(1) Hristiyanlık (Ziya Kazıcı), Sh: 117, İst/ ty.
(2) Hristiyanlık (Ziya Kazıcı), Sh: 118, İst/ ty.
(3) Tabbara, A: Kuran ve Modern İlim, Sh: 270-272, İst/ty.
(4) Taylan, T: İlim Din , Sh: 194-196-199, Çağrı Yay. İst/1979
(4) Adıvar, A: Bilim ve Din, Sh: 105, ist/1980,
(5) Kırca, C: Kur’ân-ı Kerim ve Modern İlimler, Sh: 100, Marifet yay.İst/ 1981
(6) Bakara Sûresi/ 269
(7) Zümer Sûresi/ 6
(8) Nisa Sûresi/162
(9) Fatır Sûresi/28
(10) Mücadele Sûresi/11
(11) Tâ-Hâ Sûresi/11
(12) Sünen-i Tirmizi, İlm: 10
(13) Sahih-i Buhari, Farzu’l-Humus 7, İlm 13, İ’tisam 10; Müslim, İmaret 98, (1038), Zekat 98 100
(14) Sünen-i Tirmizi, İlm: 2
(15) Sünen-i Tirmizi, İlm: 19
(16) Keklik, N: Felsefe, Sh: 94, İst/1978
(17) Hitti, P.K: İslâm Tarihi, 2/630, 3/840, 893, Boğaziçi yay.İst/1980,
(18) Garaudy, R: İslâm’ın Vadettikleri, Sh: 102, Pınar Yay. İst/1983

MİSAK DERGİSİ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yaşam Haberleri