ABD’de doktora yapıyor Türkiye’ye dönmeye korkuyor

Halise Özdemir, Türkiye’de inancından dolayı baskı ve ayrımcılığa tabi tutulan on binlerce öğrenciden biri. Liseden başlayarak üniversiteyi bitirene kadar inancına yönelik baskılardan yılmayan Özdemir, lisans ve lisans üstü eğitimini tamam

MEHMET NEDİM ASLAN

Halise Özdemir başörtülü olduğu için baskı ve hakaretlere maruz kalan, başörtüsüyle okula girilmesine izin verilmeyen Türkiye’deki on binlerce öğrenciden biri. 13 yaşında kendi isteğiyle başörtüsü giymeye başlayan Özdemir, İzmir İmam Hatip Lisesi’nde okudu. Kat sayı adaletsizliğinden dolayı üniversiteye girme endişesi taşıyan Özdemir, birçok öğrenci gibi düz liseye devam etti ve kabus dolu günler başladı. “Yeni lisemde başörtümün problem olabileceği hiç aklıma gelmemişti” diyen Özdemir, lisede başına gelenleri şöyle anlatıyor: “Okulda başörtüsü giymek yasaktı. Bu yüzden okula kadar başörtülü geliyor, okulun giriş kapısında eşarbımı çıkarıyordum. Bunu yapan birkaç öğrenciden biriydim. Okul yolunda başörtüsü takmam kısa süre sonra okul idaresi tarafından uyarılmama neden oldu. Bir sabah okul müdürünün kapıda beklediğini gördüm. Bana okula gelirken eşarp takmamamı söyledi. Başörtümün okulun üniformasına karşı bir saygısızlık olduğunu ve verilen eğitimle bağdaşmayan bir tarz olduğunu söyledi. ”

OKUL MÜDÜRÜ MÜSTAHDEME ‘ÖRTÜLÜ GÖRÜRSEN ALMA’ DEMİŞ
Okulda başörtüsü giymediği halde ayrımcılık baskıya maruz kalan Özdemir sadece okul müdüründen değil, diğer öğretmenlerinden de tepki görmüş: “Okul dışında beni eşarplı gören coğrafya ve beden eğitimi hocalarım da bana karşı tavır aldılar. Okul müdürünün müstahdeme beni kapalı görmesi halinde okula almamasını tembihlediğini duydum. Yaşadıklarımdan derin bir üzüntü duyuyordum. Bir karar vermem geriyordu. ‘İnancın mı eğitimin mi’ birini seç diyorlardı sanki. Ailemle bu konuyu konuştum ve kararım ne olursa olsun destek olacaklarını söylediler. Ben de eğitimime devam ettim ve iyi bir eğitimle önyargıların yıkılmasında, başörtünün özgür bırakılmasında rol oynayabileceğimi düşündüm.”

“İHANET ETMİŞ GİBİ HİSSETTİM”
Özdemir, okulun baskısı sonucu başörtüsü giymeyi bıraktığı zaman hissettiklerini şöyle anlatıyor: “Önceleri başım açık dışarı çıkmak kendimi reddetmek gibi geliyordu. Dinime ve dindaşlarıma ihanet etmiş gibi hissediyordum kendimi. Çevremdeki herkesten çok utanıyor, gerekirse insanlarla karşılaşmamak için yolumu değiştiriyordum. 17 yaşında inanca müdahalenin ne anlama geldiğini en derinlerde hissediyorum. İnancımdan dolayı ötekileştirilmemi, dışlanmamı, değişime zorlanışımı kabullenemiyordum. Artık başörtüsü benim için sadece inancımın nişanı olmaktan çıkmış aynı zamanda bir adalet ve özgürlük simgesi haline gelmişti.”

BAŞÖRTÜLÜ ARKADAŞLARI OLDUĞU İÇİN UYARILMIŞ
Halise Özdemir 1997 yılında çok istediği ODTÜ Felsefe bölümünü kazandığı zaman, lisede yaşadığı baskıların burada devam edebileceğini hiç düşünmemişti. “Çünkü bir özgürlük ortamı olan üniversitelerde düşünce, inanç ve ifadelere müdahale edilmeyeceğini, bilim çevresinde kılık kıyafetlere, inanç ve ideolojik tercihlere karışılmayacağını düşünüyordum” diyen Özdemir, hem lisans hem de lisans üstü eğitimini yaptığı ODTÜ’de akıl almaz baskı ve hakaretler gördü. Özdemir, ODTÜ’de sınıf arkadaşları önünde İngilizce hocası tarafından uyarı almış: “İlk yılımda mescide gittiğim, uzun etek giydiğim ve kapalı kız arkadaşlarım olması gerekçesiyle İngilizce öğretmenim tarafından sınıftaki diğer arkadaşlarımın önünde uyarı aldım. İngilizce hocam bana ‘Kapalı kızlarla konuşuyorsun, uzun etek giyiyorsun.Korkarim yakinda başını da örtersin. Bir daha mescidin yakınında olduğunu duymayayım” diyerek beni arkadaslarimin önünde azarladı. Sadece giyim tarzıma değil, arkadaş tercihlerime de hiç çekinmeden müdahale ediliyordu.”

DOKTORA ÖĞRENCİSİ HAKARET GÖRDÜ
Özdemir, arkadaşlarına yapılan baskıları gördüğünde kendisine yapılanların çok daha hafif kaldığını söylüyor: “Tabi ki bu kısıtlamalar bana özel değildi. Benden çok daha ağır müdahalelere maruz kalan arkadaşlarımı hatırlıyorum. Mesela doktora öğrencisi bir arkadaşımın kafeteryada başörtüsü taktığı için profesörler tarafından nasıl hakaretlerle binadan atıldığına şahit oldum. Eğitimin zirvesine çıkmış kişilerin bu denli acımasız ve kaba davranışları karşısında hayrete düşüyor, arkadaşımın Rosa Parks misali onurlu dimdik duruşu ve sonrasında döktüğü birkaç damla gözyaşının aslında özgürlük için sessiz bir direniş olduğuna şahit oluyordum.”

“DİNDAR ÖĞRENCİLERE BURS VERMİYORUZ”
“Üniversitede şahsen karşılaştığım tavır ve ifadelerin sadece başörtüsüyle sınırlı kalmadığını düşünceme, zihniyetime, inancıma, ve kişiliğime yöneldiğini hissediyordum. Bölüme başladığımda bölüm profesörlerinin birinin birinci sınıftaki herkese tek tek ‘Allah’a inanıyor musun?’ diye sormasına anlam verememiştim” diyen Özdemir, aynı hocanın kendisine “Saçını göstereceksin. Ya başındaki şapkayı çıkar ya da sınıftan çık” diyerek sınıftan çıkardığını belirtiyor. Özdemir, eğitim gördüğü üniversitede kaldığı bu uygulamaların burs başvurusu yaptığı üniversitenin mezunlar derneğinde de yaşamış: “Dernek yetkilisi burs başvurusu yapan biz öğrencileri toplayıp ‘Sizi burada toplayışımızın sebebi içinizde dindar geçmişi olabilecek öğrencileri saptamaktır. Çünkü biz dindar öğrencilere burs vermiyoruz. Dindarlara karşı savaş baltalarımızı asla bırakmayacağız’ dediğini hatırlıyorum. Bu ifadeler bile başörtülülere nasıl bir kin ve nefretle bakıldığını gösteriyordu.”

YÜKSEK LİSANS YAPARKEN BİLE BASKI GÖRDÜ
4 yıllık Felsefe lisans eğitimini tamamlayan Özdemir aynı üniversitede bu kez yüksek lisansa başladı. “Bu süre zarfında ODTÜ kampüsünde şahit olduklarım başımı açsam da üzerimdeki baskıların bitmeyeceğini, dini ve sosyal kimliğimi gizli tutmam gerektiğini öğretmişti bana. Bir İmam Hatip’li olduğumu, dindar bir aileden geldiğimi, babamın bir ilahiyatçı olduğunu kimseyle paylaşamamıştım” diyen Özdemir, bir Felsefe öğrencisi olarak kendisine yapılan bu baskılara anlam veremediğini söylüyor.

AMERİKA’YA GELMESİNİN SEBEBİ
Özdemir, ODTÜ gibi bir üniversitede bile insanların düşüncesinden nasıl aşağılandığını yaşadığı bir örnekle anlatıyor: “ Irak işgali öncesi Irak’a karşı propagandaların yoğunlaştığı bir dönemde bölümümüzün en gözde hocalarından biri derste Levinas’ın ‘öteki’ kavramını izah ediyordu. Hocama bu propogandalar bir ötekileştirme olarak algılanabilir mi diye sormustum. Bana ‘Felsefe böyle basit meselelerle ilgilenmez. Felsefe ‘transandantal’ meselelerle uğraşır’ demisti. Ben de ‘Hocam ölüm gibi hayatın gerçeklerinden daha önemli bir mesele mi olur dediğimde bana köyden yeni gelmiş cahil biri gibi soru sordugumu söylemişti. Daha sonra aynı hoca başka bir dersinde sorduğum ileri mantık (advanced logic) sorusuna cevaben ‘Sorunun cevabını burada değil akıl hastanesinde aramalısın’ demisti. Hayatimda ilk kez kaldığım ders bu ders olmuştu. Gece gündüz çalışarak girdiğim ODTÜ’de ÖZGÜR düşüncenin verilmesi gereken Felsefe bölümünde sorduğum sorudan dolayı yargılandım ve aşağılandım. ”

TÜRKİYE’DE BASKICI VE BİLİM DIŞI BİR EĞİTİM VARDI
ODTÜ’de yüksek lisansını tamamlamasına rağmen, aldığı eğitimde bir şeylerin eksik olduğunu düşünen Özdemir, neden yurt dışına gitmek istediğini şu şekilde açıklıyor: “Türkiye’deki sıkıntıların kaynağının eğitim olduğunu düşünüyordum. Başta üniversiteler olmak üzere eğitim ve öğretim nitelikli hale getirilmeden Türkiye’de hiçbir meselenin çözülemeyeceğini gördüm. Türkiye’de yaşanan sıkıntıların kaynağında üniversitedeki niteliksiz, bağnaz, baskıcı, bilim dışı, özgür olmayan, günün realitesinden uzak eğitim anlayışının bulunduğunu düşünmeye başladım. Bu eğitimin nitelikli, özgür, gerçekçi, hayatın gerçeklerine uygun, realist olmadan Türkiye’de yaşanan kavganın, sıkıntıların, ayrımcılığın, adaletsizliğin bitmeyeceğini gördüm. Türkiye’deki yasaklardan, baskıcı hocalarımdan, eğitimdeki eksikliklerden bunalmıştım. Daha çok özgürlük ve daha iyi bir eğitim için yurt dışına çıkmak istiyordum. ABD’den aldığım burs benim için bu kapıyı araladı.”

TÜRKİYE’DEKİ BASKILAR PSİKOLOJİMİ BOZDU
ABD’den aldığı bursla 2005 yılında bu ülkeye gelen Özdemir, burada yaşadıklarını da şöyle anlatıyor: “Amerika’ya geldiğimde 11 Eylül’ün etkileri hala devam ediyordu. Irak’ta devam eden savaş dolayısıyla medya İslam ve Müslüman aleyhtarı konuşmalara çok rağbet ediyor, İslamofobyayı canlı tutuyordu. Amerika’da Müslümanların kendilerini güvende hissetmediklerini duyuyordum. Türkiye’den miras bir psikolojiyle bir süre başımı örtmeye cesaret edemedim. Türkiye’deki ortamın psikolojimi, kişiliğimi derinden etkilemiş olduğunu fark etmeye başladım. Aldığım eğitimin beni sindirmiş olduğunu, korkak yaptığını, aşağılık kompleksine ittiğini hissettim. Müslüman kimliğimi ortaya koymamam gerektigini düşünüyordum. Gerçek kimliğimi ortaya koyduğum taktirde Türkiye’dekine benzer tepkilerle karşılaşabileceğimi, bana karşı ayrımcılık yapılabileceğinden endişe duyuyordum. Başörtüsü takmaktan korkuyordum, dışlanmak istemiyordum. Müslüman olduğum öğrenen kişiler ‘neden başını örtmüyorsun’ diye sormaya başladıklarında korkularımı yenmem gerektigini fark ettim. Kısa bir süre sonra tekrar başörtüsü takmaya başladım. Kendime karşı dürüst ve tutarlı olmak için bunu yaptım.”

KİLİSE OKULUNDA TEK MÜSLÜMAN ÖĞRENCİ
Amerika’daki University of Saint Thomas Felsefe Bölümü’nden aldığı bursla bu ülkeye gelen Özdemir 1 yıl boyunca İslam Felsefesi üzerinde çalışmalarda bulunmuş. Daha sonra kiliseye bağlı Luther Seminary’de İslam Çalışmaları ve İslam-Hıristiyanlık İlişkileri yüksek lisansı yapan Özdemir, Luther Seminary’deki tek Müslüman öğrenci olduğu için bu durumun dikkat çektiğini ve tüm gözlerin kendisine döndüğünü belirtiyor: “Bölüm başkanının ‘Halise’nin başörtüsü takmasındaki asıl sebep Batı’yı protesto etmesidir’ demesi, başörtüsüne karşı önyargıların mekan ve zaman tanımadığını gösterdi bana. Neden başörtüsü taktığıma dair sorularla çok sık karşılaştım ama kimse benden başörtümü çıkarmamı istemedi. Bu sorular kim olduğumu, nereden geldiğimi, nereye gitmek istediğimi bana hatırlattı ve dinimi ve kendimi daha iyi anlamamda bana yardımcı oldu.”

YAHUDİ HAHAMA KİPPASINI HATIRLATTI
Özdemir, Amerika’da bir Müslüman olduğu için olayları ise şu şekilde anlatıyor: “Bir gün Yahudi bir haham neden başörtüsü taktığımı sorunca ben de ona başındaki kippayı işaret ederek ‘Siz bu kippayı neden takıyorsunuz?’ diye sorusuyla karşılık verdim. Haham bu soru üzerine ne demek istediğimi anladı. Başka bir gün yolda beni durduran özel bir güvenlik görevlisi bana ‘Siz Müslümanlar ülkenize gelen tüm yabancıların kafasını kesersiniz ama burada korktuğunuz için aynısını yapamıyorsunuz. Sizin kitabınız bunu emrediyor. Sizler şeytansınız’ dedi. Yanımda bulunan Amerikalı arkadaşımın ‘Müslümanlar çok iyi insanlardır, arkadaşıma hakaret etmeye hakkın yok’ diyerek beni savundu.”

BAŞÖRTÜSÜ BİR MEDENİYETİ TEMSİL EDİYOR
Amerika’daki Luther Seminary’de yüksek lisansını tamamlayan Özdemir, Yale Üniversitesi’nde İslam ve Batı İlişkileri üzerine dersler aldı. Halen University of Saint Thomas’da ‘Liderlik’ doktorası yapan Özdemir, Amerika’da yaşadığı süre içerisinde başörtüsünün bir inanç ve özgürlük meselesi olmaktan öte anlamlar taşıdığını fark ettiğini söylüyor: “Yeni tecrübelerim ışığında başörtüsünün bir tarihi, medeniyeti, kültürü, bir inanç ve düşünce sistemini temsil ettiğini, kişiye bir kimlik kazandırdığını, sorumluluklar yüklediğini, bilinçlendirdiğini, hem manevi hem de maddi kalkan görevi gördüğünü, bir yaşam tarzı belirlediğini anladım. Liderlik doktorası yapmaya başlamamdaki gaye de Müslüman bir bayan olarak kendimi geliştirmek, başörtüsü ve benzeri karşılaştığım sosyal zorluklara cevap aramak, önyargılara karşı bir ses olmak ve bunları ifade etmenin etkili yollarını öğrenmektir.”

ÜNİVERSİTENİN AÇILIŞINDA KUR’AN OKUDU
5 yıldan beri Amerika’nın Minnesota eyaletinde bulunan Özdemir, üniversitenin açılışında Müslüman bir öğrenci olarak Kur’an okuduğunu belirterek, böyle bir durumun Türkiye’de yaşanmasının imkansız olduğunu, bunun da Türkiye’deki üniversitelere hâkim olan dogmatik bilim düşüncesi olduğunu söylüyor: “Türkiye’de üniversiteye girerken kafamdaki üniversite idealinin burada, idealimdeki gibi olmasa da fiilen yaşanmakta olduğunu gördüm. 11000 öğrencisi olan bir üniversitenin rektörü ile yan yana okulun açılışlarında başörtüme ve Müslüman kişiliğime rağmen Kur’an okudum. Güzel ülkemden, vatanımdan ve insanlarımdan uzak bir şekilde yabancı bir kültürde, dilde ve çevrede ekonomik zorluklar icinde büyük fedakârlıklarla eğitimimi tamamlamaya çalışıyorum. Columbia Üniversite’sine burs bulamadığım için devam edemedim. Benim ve benzerlerimin yaşadığı haksızlıkları, ayrımcılığı kaldırmak üzere ABD’de sürdürdüğüm mücadelede tek başınayım. Hayatımı ve düşüncelerimi, kendisine adadığım ülkemin, devletimin ve insanlarımın desteğini hissetmeyi ne kadar isterdim.”

TÜRKİYE’DEKİ DİN KARŞITLIĞI BATI’DAKİ KARŞITLIĞIN BİR YANSIMASI
Yüksek lisansını İslam-Hıristiyanlık İlişkileri üzerine yapmasının sebebini, “Modern dünyada ötekileştirilen, yasaklanan, baskı altına alınan İslam düşünce, zihniyet ve medeniyetini araştırmak ve modern Batı zihniyeti ile ilişkilerini incelemek” olduğunu kaydeden Özdemir, Türkiye’de dine olan baskının Batı’da İslam’a karşı olan aleyhtarlığın bir yansıması olduğunu kaydediyor: “ Problem sadece Türkiye ile sınırlı değil, bütün İslam dünyasında mevcut. Bu problemin çözümü de merkezi de Batı olan ve modern yaftası arkasına sığınmış bir din aleyhtarı düşünce. Bu din aleyhtarı zihniyetle mücadele etmeden ne dünyada ne de Türkiye’de barışın, adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün asla sağlanamayacağına inanıyorum. Batının İslam’a bakışını düzeltmeden Türkiye’deki ve İslam ülkelerindeki Batı’nın değerlerine de ters dusen sözüm ona Batıcıların bakış ve tavırlarının düzelemeyeceğini düşünüyorum.”

BATI’DA İSLAM DÜŞMANLIĞI OLDUĞU SÜRECE TÜRKİYE GÜVENDE DEĞİL
Özdemir, Batı’da İslam’a karşı olan önyargı ve düşmanlık olduğu sürece Türkiye’nin güvende olamayacağını belirterek, bu nedenle Türkiye’nin öncülük ettiği Medeniyetler İttifakı’nın bu önyargıları kırmak için bir şans olduğunu kaydediyor: “ Türkiyemiz siyasi ve ekonomik alanlarda ne kadar güçlenirse güçlensin Batı’da İslam’a karşı olan düşünce ve inanışlar değişmedikçe Türkiye hiçbir zaman tam olarak güvenlikte olamayacak. Bu bakımdan Başbakanımızın isabetle öncülüğünü yaptığı Medeniyetler İttifakı girişiminin içinin geniş şekilde doldurulması gerekmektedir. ABD’de karşılaştığım Müslümanlar Başbakanımızın inançlı, cesur ve hakkaniyetli duruşundan dolayı ne kadar sevindiklerini benimle paylaşıyorlar.”

TÜRKİYE’YE DÖNMEK İSTİYOR AMA ENDİŞELERİ VAR
Doktora eğitim süren Özdemir, 5 yıldır uzak kaldığı Türkiye’ye dönmek istediğini de söylüyor ancak üniversite yıllarında yaşadığı olaylardan dolayı endişeleri olduğunu belirtiyor: “Şimdi geldiğim noktadan bakınca Türkiye’ye döndüğümde beni neyin beklediğini bilmiyorum. Başörtümle eğitim hayatıma devam edebilecek miyim?, istediğim bir işte çalışabilecek miyim? Yoksa bir tercih yapmaya mı zorlanacağımı bilmiyorum. Türkiye’ye dönmeyi ne kadar istesem de başörtümden dolayı bir iş bulup bulamayacağımı bilemiyorum.”



YENİ AKİT

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yaşam Haberleri