Bayramlar ve düşündürdükleri

Toprağımızı, saadetimizi, ağız tadımızı çaldırmışız. Hatta bayramlarımızı bile. Ağlamak yetmiyor, dövünmek, sızlanmak pek birşeyi halletmiyor. Biz bu coğrafyanın, bu insanın mesuliyetini duymak zorundayız. Nasıl mı?

Gazeteci-Yazar Yaşar Değirmenci Habervaktim.com için kaleme aldı:

Bayramlar ve düşündürdükleri

Değerli gönül dostlarım, hepimizin Ramazan Bayramı mübarek, günü İslâm’ın nuruyla aydınlık, İlâhi hikmetlerden nasibi bol olsun. …

Kişiden cemiyete, basından siyasete dedikodu lezzeti içindeyiz. Dedikodu ötesinde ışıklı, ümitli, muhabbetli söz var mı? Bu fitne bereketimizi kurutuyor. Farkında değiliz.

Bayramlar, bizi biz yapan kültür değerlerimizin demetidir. Dostlarımızı büyüklerimizi aramak, sevgimizi saygımızı dile getirmek ve bir muhabbet ikliminde yaşamaktır.

Müslüman'a kabalık, nezaketsizlik, anlayışsızlık, duyarsızlık, kindarlık, sevgisizlik, gayretsizlik, gösteriş, gurur, cimrilik, çirkin söz, incitici ve gücendirici olmak, bencillik, duygusuzluk, düşüncesizlik, basiretsizlik, güzelliğe karşı ilgisizlik, geçimsizlik, vefasızlık, uyumsuzluk, saygısızlık, takdirsizlik, tebessümsüzlük, soğukluk, kendini üstün görmek, paylaşımsızlık, yardımsızlık, hoşgörüsüzlük, can sıkıcılık, antipatiklik, şefkatsizlik, merhametsizlik, sorumsuzluk, gönül almayı bilmemek, rahatsızlık verici ve tedirginlik uyandırıcı dik bir tavır içinde olmak, derbederlik, rüküşlük-komiklik, savrukluk ve benzeri haller yakışır mı?

Bunlardan kurtulma gayretini göstermemiz gerekmez mi?

“İmtihan dünyası”nda yaşıyoruz, yaşayacağız.

Zaten hayat düz bir yol değil. İnişleri ve çıkışları var. Müminin imanı devamlı sınanır. Bazen Âdem gibi iblisle, bazen Nuh gibi tufanla, bazen İbrahim gibi ateşle, bazen İsmail gibi canla, bazen Yakup gibi evlatla, bazen Yusuf gibi kadınla, bazen Asiye gibi kocayla, bazen Musa gibi iktidarla, bazen Dâvud ve Süleyman gibi sultan olmakla, bazen Yahya gibi kurban olmakla sınanır.

Dost da imtihandır, düşmanda.

İktidar da imtihandır, muhalefet de.

Esas olan yalnız dostlara karşı değil, düşmana karşı da imtihanı başarıyla verebilmek ve nefsî hareket etmemektir.

İktidarda da imtihanı başarıyla verebilmek, yokluğa sabrederken varlıkla sınandığında da çözülmemektir.

İslâm dinînin özü olan cemaat şuuru bayramlarda yaşanır. Bayramlarda iştirakin, birlikte olmanın güzelliği vardır. Amma, şuursuzca tahrip ettiğimiz kültür hayatımızın yıkılan abidelerinden birisi de bayramlardır.

Artık bayramlar dinî, millî bir kaynaşma zamanı değil, tatil sevincidir, maalesef.

Ölçüsüz, insan tüketen şehirleşme modelimiz, şehirleri ne yazık ki yaşanmaz hale getirmiştir. Bu şartlarda bayramı gözleyip kaçanları da kınamamak gerekiyor…

Bugün bayram ve Somali açlık ve susuzluk içinde ölüm-kalım savaşı veriyor. Filistin ağlıyor. Bağdat da yürekler yanık, Kerkük mahzun, mükedder, Libya-Mısır-Suriye’nin durumu içler acısı. Ümmetin coğrafyası kundaklanıyor. Onlar öldürmeye doymadı, biz ölmeye. Onlar zulme doymadı, biz mazlumluğa…

Hüzün sağanaklarından umut devşirmesini düşmanlarımız öğretti bize.

Toprağımızı, saadetimizi, ağız tadımızı çaldırmışız. Hatta bayramlarımızı bile.

Ağlamak yetmiyor, dövünmek, sızlanmak pek birşeyi halletmiyor. Biz bu coğrafyanın, bu insanın mesuliyetini duymak zorundayız. Bayram’ın bu sorumluluk şuuru ile Müslüman Türk dünyasının birliğini, İslam âleminin bu bölük-pörçük halden kurtarılmasını, dirliğini sağlamasını niyaz edelim.

Hepimiz içerisine sürüklendiğimiz gafletten uyanalım. Dinî hayatımız artık milleti ortak mukaddeslerde toplamıyor.

Hâlbuki kitap belli, Peygamber buyruğu belli, ama ne yazık ki herkesin ayrı bir “İslâm dini” anlayışı var…

Bu yanlışlıktan kurtulup tevhide ermeye mecburuz…

Bayramlarda bütün özlemler coşuyor, umutlar hüzünlerle birleşiyor, hayatın bütünlüğü ile hakikatin bütünlüğü arasındaki ayniyet bizi çoğaltıyor, büyütüyor, taşırıyor. Bunun için gülümserken ağlıyoruz, ağlarken gülümsüyoruz. Bunun için mesafeler eriyor, zaman ve mekân farklarının ötesinde yakınlıklar doğuyor…

Ümmetçe ve Milletçe başımız dik yaşadığımız, sevincimizin kursağımızda kalmadığı, yediğimiz lokmaların boğazımızda düğümlenmediği bir bayram…

Ümmetin viraneye dönmüş topraklarında; çocuklarının öksüz, yetim ve boynu bükük kalmadığı bir bayram…

Müslümanların yaptığı icraatlara düşmanlarının hayalinin yetişemediği, kendisini öldürmeye gelenlerin kendisinde dirileceği bir bayram…

Dinde kardeşleri olmasa da yaradılışta kendisine eşit olan insanların, mazlum, mağdur, muhtaç ve mahrumlara bütün imkânların seferber edildiği bir bayram…

Ve hesap gününün sonunda; Rabbinin Rızasını kazanarak “gir cennetime!” müjdesine nail olunan “hakiki bayram”larda buluşuruz İnşallah…

Allah’ım sen affedicisin, affetmeyi seversin, bizleri de affet!

Gazeteci-Yazar Yaşar Değirmenci / Habervaktim.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yaşam Haberleri