Çare: İslam ülkeleri birliği

Ankara'ya kısa bir süreliğine gelen ve burada sevenleriyle hasret gideren Sezai Karakoç'un yaptığı konuşmanın ikinci bölümünü bugün yayınlıyoruz.

GüNEYDOĞU SORUNU DEĞİL ANKARA SORUNU
"Aslında Güneydoğu sorunu da Ankara'nın başkentlik görevini hakkıyla yerine getirememesinden kaynaklanıyor. 10-15 yıl önce yapılan bir röportajda 'bu konu sorulduğunda 'Asıl sorun Güneydoğu sorunu değil Ankara sorunudur. Ankara kendini düzeltmezse orası da düzelmez' demiştim. Gerçekten de insan kalbi hasta olduğunda kola ağrı vermişse öncelikle kol değil kalp tedavi edilir ki tüm vücut görevini yapar hale gelsin."

AVRUPA BİRLİĞİ ALTERNATİFSİZ DEĞİL
Karakoç, AB konusunda da şu tespitlerde bulundu;

"Bazı emekli büyükelçiler sık sık televizyonlara çıkarak kayıtsız-şartsız Avrupa Birliği'ne girmemizi istiyorlar. Halbuki bu işin öncülerinden Fransa bile Akdeniz ülkeleri Birliği'nden bahsederek AB'nin alternatifsiz olmadığını vurguluyor. Ancak ülkemizde yaygın kanaat olan 'Amerika'ya karşı çin veya Rusya'yla anlaşalım' tezleri de yanlış. Irak işgal sırasında bu yanlışı yaparak Rusya'ya sığındı ve ona 80 milyon dolarlık petrol sattı. Ancak ABD kontrolu tamamen ele alınca Rusya'nın bu borcunu sildi. Rusya komünizmden çıkıp ekonomi çökünce de AB ülkeleri 150 milyar dolarlık kredi açtılar ve daha sonra bu borcu tamamen sildiler.

Bizde çözüm için daima iki yol kullanılır. Ya tam teslimiyet ya çarpışma. Oysa arada başka onurlu yollar ve çözümler de vardır. Mesela dik durup nasihat etmek gibi… Batıyla illa savaşmak gerekmez. Doğruları söyleyip, şahsiyetli politikalar üretilebilir. Biz kavgasız-gürültüsüz çözüme hazırız."

Karakoç, bu çözüm yollarına örnek olarak Pendname'nin yazarı Feridüddin Attar'ın şehit edilme hikayesini anlattı:

"Moğollar, ülkesi İran'ı işgal edince bir Moğol askeri 105 yaşındaki Attar'ı da esir alıp pazarda köle diye satmak istiyor. Ancak satın alacaklara 'ben o kadar para etmem' diyor. Böylece birçok müşteri kaçıyor. Nihayet sırtında bir çuval saman taşıyan yoksul bir kimseyi görünce 'işte pahamı şimdi buldun. Hemen sat' diyor. çok sinirlenen moğol askeri elindeki sopa ile vurarak onu şehit ediyor. Yani 'sen güçlü de olsan ben kendimi sattırmam' mesajıyla örnek olarak şehit oluyor.

çARE İSLAM üLKELERİ BİRLİĞİ
Biz ancak bize benzeyenlerle birleşebiliriz. Meşhur latince söz 'eşitler arasında birinci' der. Anlaşmalar daima eşitler arasında olur. Zayıflar ise anlaşmada tabi olur. Mesela İran, Mısır, Pakistan'la yapılacak bir anlaşma eşitler arasında olacaktır. Yakın zamanda Türkiye, İran, Irak ve Pakistan arasında Bağdat Paktı kurulmuştu. Birçok eksiklerine rağmen bu pakt sırasında hiçbir İslam ülkesi işgal edilmedi. Ancak Irak'ta darbe yapıp paktı çökerttiler. Bu paktın öncelikle Arap devleti ayağı eksikti. Paktta, Suudi Arabistan ve Mısır da mutlaka yer almalıydı. Zira suni küçük bir Irak Arapları temsil edemezdi. Sadece siyasi birlik olan paktın ekonomik ve kültürel altyapısı yoktu.

Tek millet kavramı unutulmuş/unutturulmuş. Bu kavramı ben icat etmedim. Kuran-ı Kerim'de, ilmihal kitaplarında tek milletten, İslam Milletinden bahsedilir. Biz 'horasan harcı' gibi birbirimize sağlam şekilde bağlanmalıyız. Kuran'da bu konuda bünyan-ı mersus ( kaynaşmış sağlam bina. Birbirine kurşunla kenetlenmiş sağlam yapı) benzetmesi vardır.

Eğer, kendi öz yönetimimizi , büyük devletimizi kuramazsak yok olacağız ve insanlık taş devrine geri dönecek. çare İslam ülkeleri Birliğidir. Türk Birliğini de İslam Birliği içinde düşünmek lazım. En az 5 devletle mesela Türkiye, Pakistan, İran, Suudi Arabistan ve Mısır'la başlamalı daha sonra Endonezya ve özbekistan gibi ülkeleri de kapsayarak genişlemelidir. Müslüman ülkeleri birleştirmek çok zor ama başka seçeneğimiz yok. Ya birleşeceğiz ya yok olacağız. İran Cumhurbaşkanının hacca gitmesi güzel bir olay, kendisi için de güzel bir açılımdır. Onlarla birleşirken de 'senin mezhebin sana, benim mezhebim bana' diyecek ve laikliği burada uygulayacağız. Zira kimsenin mezhebini değiştiremeyiz.

Birbirimizi Amerikan gözüyle değil kendi gözümüzle tanımak için öncelikle Arapça, Farsça, Türkçe televizyon kanalları kurmalıyız. Biz Arapça, Farsça, İranlılar ve Araplar Türkçe kanallar kurmalı. Her sene devlet ödeneğiyle 20 bin öğrenci bir İslam ülkesinde tatil yapmalı. Arapça ve Farsça öğretilmeli. Güneydoğu ve Kuzey Irak için de Kürtçe yayın yapan televizyonlar kurulmalı ki, kendi düşmanlarını onların kendi diliyle biz anlatmalıyız. Biz şu anda dilsiziz. Sadece Türkçe konuşuyoruz. Yani kendi kendisiyle konuşan deli adam gibiyiz. Bu konularda küçük düşünmemizin sebebi Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra geçirdiğimiz büyük şok ve yaşadığımız travma. Böylece küçük düşünmeye ve küçük oynamaya başladık. ABD de kurulduğunda böyle düşünüyordu. Amerikan Cumhurbaşkanı Monroe'nin 'Monroe Doktrini' olarak bilinen prensiplerini kongreye sunduğu (1823) doktrin-kural gereği 'biz kimsenin işine karışmayız, kimseyi de kendi işimize karıştırmayız' diyorlardı. Ancak 1. Dünya Savaşı sırasında Fransızlar ve İngilizler sıkışınca yardım istediler. Uzun süre gelmediler. Sonunda yardım edip kazanmalarını sağladılar ve tekrar çekip gittiler. Ancak 2. Dünya Savaşı sırasında yine yenilince tekrar geldiler ve bu sefer 'artık çıkıp gitmeyiz. Biz gidersek sizi Ruslar istila eder. üstelik biz demokrasi ve özgürlük getireceğiz' gerekçesiyle bölgeye yerleştiler.

İngilizlere karşı mücadelelerinde Fransızlardan destek alan Amerikalılar, Fransız ihtilalinden ve bu ihtilalin prensiplerinden etkilendiler. Bu yüzden 'dünyaya Fransız ihtilalinin temel vaadleri olan demokrasi ve özgürlük getireceğiz' dediler.

MEDENİYET OLMADAN DİNİMİZİ YAŞAYAMAYIZ
Mevlevi padişah 3. Selim, Şeyh Galip Dede'nin Yenikapı'daki Mevlevihanesini ziyarete gitmiş. Mevleviler ayin icra ederlerken geleneksel 4 selamda da padişaha dönerek 'ihsan ihsan' demişler. Galip Dede bu tutumlarına 'padişahın hanemizi şereflendirmesinden daha büyük ihsan mı olur?' diyerek çok kızmış. Ancak padişah bunun üzerine bolca ihsanda bulunmuş. Mevleviler haklı. Bağış olmazsa Mevlevihane de olmaz. Namaz farz ama abdestsiz olmaz. Abdest için su, suyu getirmek için de para ve mühendislik şart. Kısacası dinimizi en güzel şekilde medeni ortamlarda yaşayabiliriz. "

Son olarak partisinden bahseden Karakoç "inşallah yine buluşacağız, partimizi de geliştireceğiz. Tabii, öbür partiler düzelirler, güzel politikalar geliştirirse mesele yok."

Sezai Karakoç, sohbetten sonra bazı soruları cevapladı ve İstanbul'a geri döndü.

(Rıfat Yörük - habervaktim)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri