Vedâ Haccı etrafındaki tartışmalar

Mezhepler tarihinde ileri sürülen şia iddialarının, İslâm uleması tarafından ilmî olarak çürütüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Mikail Bayram, sunni Müslümanların, Ehl-i Beyte karşı her dönem sevgi ve saygıda kusur etmediğini söyledi. 

Konya Aydınlar Ocağı’nın Tarih Sohbeti’nde, Peygamber Efendimiz’in Veda Haccı ile Veda Hutbesi’ni mezhepler açısından değerlendiren Prof. Dr. Mikail Bayram, hutbede geçen “Ey mü'minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur-ân-ı Kerîm ve Peygamberin sünnetidir” sözlerinin, Şii Müslümanları tarafından çarpıtıldığını söyledi.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in Vedâ Hutbesi’ni, 100 bini aşkın topluluğun önünde irad ettiğini ve 23 senelik tebliği hakkında bize önemli bilgiler verdiğini kaydeden Prof. Dr. Bayram, veda haccının, o dönemdeki Müslümanların sayısı (nüfus sayımı) hakkında bize önemli bilgiler vermesi açısından da önemli olduğunu vurguladı. Şii Müslümanlarının, “Peygamberin Sünneti” yerine “Ehl-i Beyti” veya “12 imamın yaptıkları”nı koyduklarına dikkat çeken Prof. Bayram, konuya şu sözlerle açıklık getirdi: “Daha o dönemde bazı kişiler ortaya çıkarak “Hz. Ali, veda hutbesinde imam ilan edilecekken edilmedi. Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman tarafından bu engellendi” şeklinde tartışma başlattı. Şii Müslümanları, dini anlayışlarında, “Kur’an’da Hz. Ali’nin ismi niye geçmiyor” diye âyetlere sonradan değişik mânâlar yüklemeye başladılar. Yüce anlamına gelen Âlî’de olduğu gibi.”

Ehl-i Sünnet karşısında şianın ortaya çıkmasında üç olaydan biri olan yukarıdaki hadiseyi anlatan Prof. Bayram, diğer bir olayın da Peygamber Efendimiz’in vefatından sonra “lider-imam-halife” seçimindeki tartışmalarda yaşandığına dikkat çekti. Sahabilerin, Benî Saide denilen büyük avluda toplanarak “bundan sonra ne yapacağız?” diye başlayan tartışmalara son vermek için “aramızdan birisini lider seçerek O’nun görevini devam ettirmek gerekir” kararına vardıklarını ve topluluğun da Hz. Ebu Bekir’i halife seçmesiyle manakaşaya böylece son verildiğine dikkat çekti. Prof. Bayram, bu tartışmaların şia tarafından öne sürülen “Hz. Peygamber veda haccından dönerken Gadir-i Hum denilen yerde, bütün sahabenin karşısında, Hz. Ali'yi halifesi olarak ilân etti” tezini çürüttüğüne ve Hz. Peygamber’in, ölmeden önce birisini veya birilerini imam (halife) tayin etmediğinin böylece ortaya çıktığına işaret etti. Prof. Dr. Bayram, bu arada kendisine yöneltilen “Hz. Ali o sıralarda ne yapıyordu” sorusuna şu cevabı verdi: “Hz. Peygamber'in cenazesinin gusül, kefen ve defin işleriyle meşguldü.”

“GADİR-İ HUM DESTANI”
Prof. Dr. Mikail Bayram, şii mezhebi ileri gelenleri tarafından Gadir-i Hum olayının üzerinde çok durularak adetâ destan haline getirdiğini ve “Gadir-i Hum Destanı” şeklinde kitaplar yazılarak ailelerin elinde “ilmihâl” derecesinde bulundurulduğunu kaydetti.

Prof. Bayram, sohbetin sonunda, Ehl-i Sünnet Müslümanlarının Hz. Ali başta olmak üzere Peygamber Efendimiz’in Ehl-i Beyti’ne karşı son derece saygılı olduğunu ve sevgisini her zaman gösterdiğini sözlerine ekledi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yaşam Haberleri