Batı kompleksimizden Batının oyununa Batılılaşma süreci

Hasan Tülüceoğlu'nun yazısı...

Bugün yaşadığımız demokrasi, laiklik, hukuk, din, hak ve hürriyetler, bireyin devlete karşı konumu, dinin siyasal ve seküler hayattaki yeri gibi bir çok çözümlenmemiş sorunlar, reform ve Rönesans sıçraması yaparak ekonomik teknik sosyokültürel alanda hala tüm dünyayı etkileyen üstünlüğe ulaşan batının bu gelişimini oldukça geç kavradığımızda –ki 19. asrın ortalarına doğrudur- batıya karşı duyduğumuz kompleks kaynaklıdır. 


     Ne hikmetse iki yüz yıldır hala aynı kompleksi yaşıyor ve sorunlarımızı çözemediğimiz gibi batıyı yakalama anlamında fazla bir yol da kat etmemiş durumdayız.  


     Tanzimatla batıyı sosyoekonomik ve teknik alanda yakalama olarak belirlenen hedef Cumhuriyetin kurulmasıyla Atatürk’ün ifadesiyle her alanda Avrupaya yetişme, onlar gibi olma anlamında “batılılaşma” diye isimlendirilip yeni Cumhuriyetin ulaşacağı en büyük hedef olarak konmuştur. 


     Belirtildiği üzere iki yüz yıldır şekilcilikte yetişmekle birlikte hala bu hedefin başında bulunuyoruz. 


     İşin bir diğer yönü batının bizim kompleks ve zaaflarımızı bilmesidir. Dahası bunları oluşturmasıdır. Bilindiği gibi büyük tehlike olarak gördükleri güçlü Osmanlı devletini yıkmak Avrupalı devletlerin en büyük hedefiydi. Ziya paşanın ifadesiyle biz içten onlar dışarıdan çalışarak bunu başaran Batı, gelecekte aynı tehlikenin yeniden canlanıp kendilerini tehdit etmemesi için de tedbirler aldılar ve alıyorlar. 


     Kendiler gibi olup onlar konumuna yükseldiğimizde zarar görmeyecekleri üstelik karlı çıkacakları alanlarda bizde devlet eliyle devlet politikası olarak çalışmalar yaptırıp belli aşamalar kat ettirdiler. Sanayi ve teknik alanda hiçbir zaman kendimiz olan bir çalışma yapmadık dahası yaptırılmadık. Patent uygulamasıyla batıyı taklit ederken belli bir sermayenin de batıya akışını sağladık ya da sağlandırıldık. 


     Sanayi teknik ve ekonomik alanlar dururken sportif ve kültürel alanlara yönlendirilip hedefler edindirildik. Futbol takımımızın bir Avrupa takımını yenmesi en büyük hedefimiz oldu. Eurovisionda birinci, futbolda üçüncü olduk diye batılılaşma hedefine ulaşıp Avrupa kadar güçlü olduk zannettik. Oysa sanayi ve teknolojik aletlerin en küçüğünü bile batıdan alıyorduk. Ürettiğimiz bir teknoloji yoktu. Eurovision ve futbolda dereceler yapmak argo ifadeyle fasafisoydu. 


     Hiç düşündünüz mü acaba devlet ve toplum olarak kendi teknolojimizi üretmek gibi bir hedefimiz oldu mu? Elin gavurundan alacağımıza kendimiz yapalım diye neyi hedefleyip peşine düştük. Avrupa ya da dünya şampiyonu olacağız diye günlerce hop yatıp hop kalkarken –kaldırılırken- basit bir teknoloji aletini üretmeyi –ki böylelikle sosyoekonomik atılımı gerçekleştirecektik- hedeflemede bir gün heyecan duyduk mu? Neden işin ehli ve uzmanı gerçek teknik ve bilim adamları bizde değil de batıda yetişiyor? 


     Bunları düşündükçe defineyi asıl bulan ayı olmakla birlikte tilkinin kurnazlık hamleleriyle hiç pay alamamasının anlatıldığı masalı hatırlıyorum. 


     Sizce de bir bit yeniği yok mu bu işin içinde? Koca bir devlet, büyük bir millet iki yüz yıldır sorunlarını çözüp yerli yerine oturtarak belirlediği hedeflerde hiç mi ilerleyemez? Batının dışında aynı ortak şartlara sahip Japonya –son zamanlardaki hamleleriyle Çin- bu işi nasıl başardı da biz hala yerimizde sayıyoruz? 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri