Bunlar da darbeci şair ve yazarlar

Tahsin Yücel, Leyla Erbil, Özdemir İnce, Ataol Behramoğlu. Solun bayraklaştırdığı bu isimlerin aslında özgürlükçü değil darbeci oldukları bir kez daha ortaya çıktı. Zaman'ın "Kurşunkalem" köşesi yazarı, Varlık Dergisinin son sayısında görüşleri yayın

"Edebiyat dergisi Varlık'ın ağustos sayısındaki "Edebiyat cephesinden Ergenekon davası ve askerî darbe girişimleri" başlıklı kapak konusu ilgimi çekti.

Dergi, günümüz yazar ve şairlerinden Tahsin Yücel, Leyla Erbil, Özdemir İnce, Ataol Behramoğlu, Sennur Sezer, Sabit Kemal Bayıldıran, Nihat Behram, Erendiz Atasü, Roni Margulies ve Ahmet Ümit'e dört soru sormuş. Sorular özetle şöyle: "1) Sizin için askerî darbe ne demektir? 2) Ergenekon davası size göre nedir? 3) Yargı veya askerî darbe seçimin seçeneği olabilir mi? 4) 28 Şubat'tan sonra bazı aydın ve sol çevrelerin askerle ittifakı hakkında ne düşünüyorsunuz?" 

Aman Allah'ım! Okuduklarıma inanamadım. Bazı yazarlar, bu sorulara öyle cevaplar vermişler ki söylediklerini akılla ve mantıkla izah etmek mümkün değil. İlk başta 'Havalar sıcak, güneş çarpması filan yaşamış olabilirler. Bu yüzden biraz ölçüyü kaçırmışlardır.' diyorsunuz ama öyle değil. Bunlar, ciddi ciddi darbe özlemi duyuyorlar. Edebi eserlerini, çevirilerini severek, beğenerek okuduğumuz yazarlar ve şairler bu sorulara verdikleri cevaplarla özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi kavramların üzerinden tank yürütmüşler! Bir zamanlar bu kavramları şiirlerine, romanlarına, denemelerine bayrak yapan kalemler, şimdi 'İyi darbe var, kötü darbe var!' demeye başlamış. 12 Mart ve 12 Eylül darbesini 'solculara karşı yapıldığı' gerekçesiyle yerden yere vuranlar, 27 Mayıs 1960 darbesini meşru hatta hak olarak görüyor. 28 Şubat için 'Oh iyi oldu, iyi ki de oldu!'ya benzer yorumlar yapılıyor. En büyük hayal kırıklığını Tahsin Yücel'de yaşadım. Severek okuduğum entelektüel bir yazar, bir Türkçe işçisi 27 Mayıs darbesini 'baskı yönetimine son verdiği için' savunuyor! Allah'tan hâlâ aynı fikirde değil; hemen sonraki cümlelerde aklı başında insanların darbelerden medet ummasının mümkün olmadığını söylüyor. İçim biraz rahatlıyor! 

Hemen sonra Leyla Erbil'in görüşlerini okumaya geliyor sıra. Ne söyleyeceğini tahmin ediyorum. Ama yine okumayı sürdürüyorum. Leyla Erbil, 'şirin' bir askerî darbe tarifi yapıyor. Sonra da içindekileri döküyor: "1972, 1980 darbecileri; tarihimizi kirletip insanlığın lekesi oldular. Ya bugünküler? Elleriyle ağızlarını kapatıp, başbakanla, onunla bununla fısıldaşan koskoca generaller! Neyi bizden gizlediğini bilemediğimiz yöneticiler!" Sonra o da tıpkı Yücel gibi 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini eleştirip diğerlerine toz kondurmayan görüşlerini sürdürüyor. Sonra askere ince ince yol gösteriyor. Bu yöntemle askeri gaza getiremeyeceğini anlamış olmalı ki dozu iyice artırıyor. Son sözleriyle sanki içindeki kin ve nefreti boşaltıyor: "Ayıp oluyor! Yüzde beşlik 'aktif bir azınlıksınız', gene de 'asker asker' diye Cumhuriyet'in canına okudunuz. Oysa herkesten iyi biliyorsunuz ki, yıllardır bu ordu sizin korktuğunuz o darbe yapacak Türk ordusu değil! Bu başka bir ordu; küresel ordu. Postmodern ordu. Ne türbana bakacak hali var ne darbe yapacak. Ne Sivas yangınından can kurtaracak! Bu ordu tıpkı sizler ve müttefikleriniz gibi ün, azamet ve servet peşinde..." 

Özdemir İnce'nin demeçlerinden hiç bahsetmeye gerek yok sanırım. Zaten fikirlerinden sürekli istifade ediyoruz! Ama İnce, bu kez kendisini aşmış. Sabih Kanadoğlu'na özenmiş. Neymiş teklifi? Özetleyecek olursak: TSK, Anayasa'nın laiklik ilkesine karşı eylemlerin odağı olan bir hükümeti, İç Hizmetler Kanunu'nun 35. maddesine göre görevden alabilir. Yani daha önceleri yaptığını yine yapabilir. Hem de çok meşru bir gerekçesi var. Askerden, memleketi korumasını istemek de gayet doğal... 

Beni hayal kırıklığına uğratan isimlerden biri Ataol Behramoğlu. O da diğer dostları gibi darbesever bir görüntü arz ediyor. 27 Mayıs'ı destekliyor. Türkiye'de son yıllarda sivil darbe yapıldığını söylüyor. Ergenekon'a inanmıyor, asrın davasını gericilik hareketi olarak nitelendiriyor. 

Yerim dar olduğu için bu türden hezeyanlara daha fazla yer vermeyeceğim; hem sizin edebiyattan, sanattan, şiirden bütünüyle soğumanızı istemem. İnsan bir şairin, romancının doğal olarak özgürlüklerden yana olacağını düşünüyor, öyle olmasını arzu ediyor. Ama görüyorsunuz ki 'özgürlük, insan hakları' gibi kelimeleri kullanıp basbayağı faşist olan yazar ve şairlerimiz var. Bu yaştan sonra onlara darbelerin bütün kötülüklerin anası olduğunu kim, nasıl öğretecek? Size tavsiyem, daima iyi edebiyattan yana olun. Bugüne kadar saygı ve sevgi beslediğiniz kalemlerin gerçek yüzlerini görmeden kitaplarını okumuş olsanız da bu sizin için kayıp değil, kazançtır. Bu isimleri okumaya devam edin. Hatta onlar için dua edin. 

Ama Allah'tan, bütün yazarlar, Tahsin Yücel, Leyla Erbil, Özdemir İnce, Ataol Behramoğlu gibi düşünmüyor. Varlık'ın soruşturmasında görüleceği gibi Sabit Kemal Bayıldıran, Roni Margulies ve Ahmet Ümit gibi cesur ve demokrat isimler de var. Sesleri çok fazla çıkmasa da insan haklarını, özgürlükleri ellerinden geldiğince savunuyorlar. Emin olun, bu isimler, hem sayı hem de nitelik yönüyle statükocuları fersah fersah geride bırakır."

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri