Ne Doğu’ya, ne Batı’ya GAP’a gidelim GAP’a

Hüseyin Öztürk

Çok enteresan bir zihniyet yapımız var. Başbakan Batı’ya gidiyor, “Türkiye yüzünü Batı’ya döndü” diyorlar. Doğu’ya gidiyor, “Türkiye yüzünü Doğu’ya döndü” diyorlar. Acaba Başbakan “aya çıksa” ne diyecekler merak ediyorum.
“Büyük kafalar fikirlerle, orta kafalar olaylarla, küçük kafalar da kişilerle uğraşırmış.” Bizdeki küçük kafalı bir kısım medya ile ülkeyi avuç içi kadar dünyalarına mahkûm etmek isteyen belli çevreler, Türkiye’nin bir dünya devleti olma yolundaki hızını ve gelişmesini kavrayamadıklarından; kişilerle uğraşıp, memleketin geleceği ile oynuyorlar.
Türkiye, Osmanlı Devleti’nin mirasçısıdır. Her şeyden önce küçük kafalıların bunu anlaması gerekir. Malum kafalar kabul etmese de dünya, Türkiye’yi Osmanlı’nın devamı olarak görüyor ve öyle kabul ediyor. Tabii ki Türkiye doğuya da, batıya da, kuzeye de, güneye de gidecek ve yüz yıldır süren hasta adam görüntüsünden çıkacak.
Bütün bunları bir tarafa bırakalım ve biraz içe dönelim. İstanbul ve Ankara’da; içleri lüks döşenmiş, her türlü güvenliği sağlanmış ayna camlı plazalarında, kapıları veya dâhili telefon zilleri çaldığında, suçluluk psikolojisiyle kapıya ya da telefona bakan ve yeme içme sonucu meydana gelen ihtiyaçları hariç, diğer tüm işlerini; asistanlarına, hizmetçilerine, memurlarına, çalışanlarına yaptıran bir kısım medyacılarla diğer belli zümrelere soralım:
“Bugüne kadar yurdum topraklarının hangi noktasında ayakkabılarınız çamura belendi, tozlandı veya kuru bir toprak parçasına bastı? Hangi şehrimizin hangi kasabasına, hangi köyüne yolunuzu düşürüp; bir bağa, bahçeye, tarlaya varıp, sizleri el emeği ve alın terleriyle besleyen insanların omuzlarına ellerinizi koyup, hal hatır sordunuz?”
Sınırlarımız dâhilinde GAP diye dev bir proje var. Bu GAP’ın ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu, GAP’tan önceki bölge ile GAP’tan sonraki bölgede ne gibi değişiklikler olduğunu, memleketin nereden nereye geldiğini, bu hükümetin hassasiyetle meselenin üzerine giderek Güneydoğu Anadolu’yu hatta Türkiye’yi bitkisel hayattan kurtardığını kime nasıl anlatmalı bilmem.
GAP bölgesini gezdim, özellikle de Atatürk Barajı’nı. Atatürk Barajı, ülkemizin can damarı. Bugüne kadar 17 milyar dolar harcanmış. Peki, teröre ne harcanmış? 300 milyar dolar. Her iki rakam da nereden çıkmış, milletin kesesinden. Atatürk Barajı, Keban Barajı ve diğer irili ufaklı barajların ulaştığı yerlerde terör olaylarına çok az rastlanıyor. Ulaşamadığı yerlerde ise terör var. Sanırım bu gerçekler bir şeyler anlatıyordur.
Güneydoğu’da terörün bitmesi için bölgenin her bakımdan kalkınması lazım. Bunu artık bilmeyen yok. Anaokuluna giden bebeler dahi biliyor. Elimizde de GAP gibi önemli bir proje var ve yıllardır bu iktidara kadar GAP üzerinden epey müteahhit zengin olmuş. Gidilen yol ise ancak kaplumbağa hızıyla katedilmiş. Bölgedeki halk ile topraklar ise GAP’tan gelecek can suyunu beklemekle zaman tüketmiş.
Mevcut iktidar işbaşına gelir gelmez, GAP’la hemen ilgilenmeye başlamış ve ilk iş olarak da tabii GAP sırtından halka değil, belli kesimlere akan muslukları kesmiş. İşte dananın kuyruğu burada kopmuş. Dolaplarda eksik imzalardan dolayı bekleyen projeler tozlu raflardan indirilmiş, “uygulanabilir” projelerin üzerindeki “uygulanamaz” yazıları kaldırılmış ve hummalı bir çalışmaya geçilmiş. “Buradan oraya su gitmez” denilen yerlere su akmaya başlamış. Su medeniyettir. Vardığı her yere sadece bereketini değil, medeniyetini de götürmüş.
Kuru tarımdan sulu tarıma geçilmiş, elektrik üretimi artmış, insanların yüzü gülmeye, cepleri para görmeye başlamış. Harran Ovası’ndaki tarlalardan yılda üç ayrı ürün alınır olmuş. Kavga ve tembellik, yerini çalışmaya bırakmış, “Her türlü hizmeti devlet yapsın” diyen zihniyet sahipleri yenilmiş, “Esas biz çalışmalı ve devletimizin bu hizmetine katkı sağlamalıyız” diyen vicdan sahipleri emeklerini ortaya koymaya başlamışlar.
İstanbul ve Ankara’nın dışına çıkan herkes, gittiği yollarda dürüstçe giderse, devletin yaptığı yatırımları önyargısız ve peşin hükümsüz görme kabiliyetini yok etmez, milletin kavgaya değil, huzur ve güvene ne kadar büyük bir ihtiyacı olduğunu idrak edebilirlerse, görülecektir ki esas terör, kişilerle uğraşan küçük kafalıların zihinlerindedir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.