Hürriyet yazarlarından Silivri çıkarması!
EKŞİ'NİN HÜRRİYET'TEKİ YAZISININ İLGİLİ BÖLÜMÜ:
Dinler dinlemez kafamıza çakılan bu sözler, dün hem arkadaşımız ve dostumuz Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’ı görmek hem de Ergenekon davasının belki de 150’nci duruşmasını izlemek için Silivri’ye gidince tüm tazeliği ile zihnimizde diriliverdi.
Dün Ergenekon’un “10’uncu Dalga” sanıklarından, Deniz Önyüzbaşı rütbesindeyken ordudan ayrılıp kendi bilgisayar şirketini kuran, bu sırada “Ergenekon isimli gizli örgüt üyesi” olduğu iddiasıyla 15 ay önce tutuklanan Ataman Yıldırım’ın ifadesi alınıyordu.
Yıldırım bilgisayar teknolojisini iyi bildiği için suç kanıtı diye dosyaya konan hangi CD’nin, hangi DVD’nin sahte olduğunun nasıl anlaşıldığını gerekçeleriyle tek tek anlattı. Tanıştığımız kızı da “15 aydır tutuklu olan babam yargıç önünde ilk defa ifade veriyor. Ama tutuklanmasının gerçek nedenini o da, biz de hâlâ bilmiyoruz” dedi.
Tıpkı gazeteci Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan gibi... Nitekim ikisi de dün duruşma arasında bizimle uzaktan konuşurken:
“Kitap yazmak için topladığımız ve bir kısmını yayınladığımız kitaplarda kullandığımız belge ve bilgiler burada karşımıza suç kanıtı diye çıkartılıyor. Bir suç örgütü ile bağlantımız varsa o ispat edilir, biz de cezamıza katlanırız. Ama sırf işimizi iyi yapmaya çalışmak yüzünden dört duvar arasında tutulmak adalet olabilir mi? Buna hukuk denebilir mi?” diye isyan ediyorlardı.
Vicdanınız “Haksızlar” diyor mu?
TUFAN TÜRENÇ'İN HÜRRİYET'TEKİ YAZISI:
Mustafa da, Tuncay da aslanlar gibi...
Mustafa da, Tuncay da aslanlar gibi... OKTAY Ekşi ve Turgut Kazan’la duruşma salonuna girdiğimizde Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan çocuklar gibi sevindi.
Geleceğimizden haberleri yoktu. Sürpriz oldu.
Onların mutlu olmaları, bizi de mutlu etti.
Tahta kaplamalı korkulukların bir yanında onlar, bir yanında biz, aramızdaki 6-7 metre uzaktan konuştuk. Kucaklaşamadık.
“Nasılsınız? Sizi çok iyi gördük, mutlu olduk.”
“İyiyiz. İyi olmaya çalışıyoruz. Sizlerin ilgisi ve desteği bizi ayakta tutuyor. Bu ilginin anlamı inanın ki burada çok çok yüksek.”
Mustafa zayıflamış, ama yüzünde en ufak bir yılgınlık yok. Morali çok iyi.
Tuncay sanki biraz şişmanlamış. Her zamanki gibi gözlerini kısarak muzip muzip gülüyor.
“Şişmanladım, diyorum. Mustafa ‘Burada için şişti de ondan şişman görünüyorsun’ diyor.”
Gülüşüyoruz.
Onların gülmesi bizim de içimizi ısıtıyor, üzüntülerimiz dağılıveriyor.
* * *
Tuncay geçmesi kesinlikle yasak olan korkuluğun üzerinden yarı beline kadar sarkarak anlatıyor:
“Burada hukuk katlediliyor. Herkese rica ediyorum, buraya gelsinler. Duruşmaları izlesinler. Burada hukuk olmadığını görecekler.”
Biraz sonra duruşma başlayacağı için konuşma kesilecek.
O nedenle Tuncay soluk almadan anlatıyor. O biraz es verdiğinde Mustafa giriyor devreye:
“Bize sahip çıkıyorsunuz. Çok teşekkür ederiz. Bu tavrınız bizi ne kadar yüreklendiriyor bilemezsiniz. Moralimiz düzeliyor. Rahatlıyoruz. İnanın sizin verdiğiniz bu destek bizim en büyük gücümüz.”
O soluklanınca Tuncay alıyor sözü:
“Ben burada hemen her oturumda suçumun ne olduğunu soruyorum. Bana söylenmiyor. Hakkımdaki delillerin neler olduğunu görmek istediğimi söylüyorum. Göstermiyorlar. Ama bizi burada tutuyorlar.”
“Duruşma başlıyor. Lütfen yerlerinize...” uyarısı geliyor.
Onlar yerlerine geçiyorlar. Biz de izleyicilere ayrılan bölüme oturup duruşmayı izliyoruz.
Eski deniz subayı Ataman Yıldırım’ın çapraz sorgusu başlıyor.
Yıldırım’a yargıçlar bir sürü isim ve garip garip sorular soruyorlar:
“Sivil toplum örgütleriyle temasın ne zaman başladı. Sosyal derneklerle ve siyasi partilerle temas kurma tarihlerin? İlk telefonunu hangi tarihte aldın. Şu toplantıya katıldın mı? Tuncay Özkan’ı ne zaman tanıdın?”
Bu ve bunlar gibi onlarca ahiret sorusu.
* * *
Hem Mustafa, hem Tuncay’ın tek üzüldükleri nokta kamuoyunun bu davalara karşı bir kanıksama içine girmesi ve ilgisiz kalması.
“Biz buradaki sorunlara dayanırız. Bunlar nasıl olsa bir gün bitecek. Çünkü ortada suç yok, delil yok. Tamamen siyaseten burada tutuluyoruz. Onun için güçlüyüz.”
Belli ki dışardaki ilgisizlik ve kanıksama onları yıkıyor.
Onlarla beraber yargılananlar da ilginç. Sendika başkanı Mustafa Özbek örneğin. Gepegenç subaylar, yarbaylar, albaylar da var.
İşin ilginç yanı hepsi yıllarca Güneydoğu’da çarpışmışlar.
Onları suçlayanlar, onları demir parmaklıklar arkasına kapatanlar bu kahraman insanlar sayesinde çoluk çocuklarıyla güven içinde yaşamışlar.
Ama şimdi onlar Ergenekon terör örgütü üyesi olmaktan ömür boyu hapis cezası ile yargılanıyorlar.
Bu işte büyük, çok büyük bir terslik var.
Çoğumuz nedenini anlıyor ama anlamayan da o kadar çok ki.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.