Patlayan cisimler hayatlarını kararttı

Patlayan cisimler hayatlarını kararttı
Doğu ve Güneydoğu'da köy baskını, dershane önüne koyulan bombalı araç, minibüs taranması, termosa yerleştirilen bomba düzeneği ve atılan molotofkokteyli ile yaşamını yitirenlerin yanı sıra her yıl çok sayıda çocuk ''bir cisim''in yol açtığı patlamada haya

Her türlü tehlikeden habersiz masum duygularla evlerinin yakınında oyun oynayan çocukların oyuncak sanarak ellerine aldıkları cismin patlaması sonucunda birçoğu yaşamını yitirirken, hayatta kalabilmeyi başaran çocuklar ise çeşitli uzuvlarını kaybettiği için engelli olarak yaşama tutunmaya çalışıyor.

Ne olduğu belli olmadığı için kayıtlara ''bir cismin patlaması'' olarak geçen belirsiz patlamalara maruz kalanlar arasında daha çok, aile bütçesine katkı sağlamak için çöpten hurda toplayarak satmak isteyen çocuklar yer alıyor.

BİR CİSİM PATLAMASI ELLERİNE MAL OLDU

Doğu ve Güneydoğu'ya hitap eden bölge hastanesi konumundaki Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne son 9 yılda belirsiz cisim patlamaları sonucu yaralanan 30'u çocuk 90 kişi tedavi edildi. Tedavileri yapılan 90 kişide de organ kaybı meydana geldiği belirtildi.

Bölgenin özellikle kırsal kesiminde meydana gelen olaylardan biri de, bir süre önce Şırnak'ta yaşandı. İdil ilçesine bağlı Aslantepe köyünde oturan İdem ailesinin iki çocuğunun arazide buldukları bir cisimle oynaması sonucu meydana gelen patlamada, 5 yaşındaki Nurcihan İdem hayatını kaybetmiş, 7 yaşındaki Beşir İdem'in ise iki eli parçalanmıştı.

D.Ü Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Beşir İdem'in ellerini kurtarmak mümkün olmadı, ancak patlamada ağır yara alan bir gözü ve bir bacağını kurtarmak için tedavisine devam ediliyor.

9 YILDA 90 KİŞİDE ORGAN KAYBI

D.Ü Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Sait Alan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölge hastanesi olması sebebiyle, meydana gelen patlamalarda yaralanan ve durumu ağır olan hastaların hastanelerinde tedavi altına alındığını belirterek, son 9 yılda meydana gelen patlamalarda yaralanan ve organ kaybına uğrayan 90 kişinin üniversite hastanesine getirildiğini söyledi.

Çeşitli patlayıcıların neden olduğu yaralanmalara bağlı organ kayıplarının psikolojik travmalara da yol açtığına dikkati çeken Alan, şöyle dedi:

''9 yılda yaklaşık 30'u çocuk 90 kişi de organ kaybı meydana geldi. Patlamalarda ağır yaralanan vatandaşlarımız için gösteriğimiz çabalar sonucu hayatta kalabilmeleri mümkün olsa da ileriki yaşamlarını tümüyle etkileyebilecek ciddi uzuv kayıplarının önüne geçebilmek maalesef söz konusu olamıyor. Bölgede özellikle buldukları ve kurcalarken patlayan cisim nedeniyle çok sayıda çocukta organ kaybı yaşanıyor. Bu çocuklar engelli olarak ve ailelerine yük oldukları hissi ile yaşama tutunmaya çalışıyor. Meydana gelen son patlamada küçük Beşir'in parçalanan ellerini kurtarmak mümkün değildi. Ancak şarapnel parçası isabet eden bir gözü ve ağır doku kaybı meydana gelen bacağını kurtarmak için çabamız hala sürüyor. Birçok ameliyat geçirdi. Ve bundan sonra da bir dizi cerrahi müdahale gerekecek. Şu anda küçük Beşir'i kemik nakli için GATA'ya sevk ettik. Buradaki tedavisinin tamamlanmasının ardından hastanemizdeki tedavisine devam edeceğiz. Ancak ağır yara alan psikolojisini ve onu bundan sonra yaşamında bekleyen zorlukları engellemek tümüyle mümkün olmayacak. Bu nedenle organ kaybı meydana gelen ve yaşamına engelli olarak devam edecek bu kişilerin istihdamını sağlayacak projelerin geliştirilmesi ve hayatlarının bir ölçüde güvence altına alınması lazım. Sosyal yaşamda zorluk yaşamamaları ve gelir elde edebilecek duruma gelmelerinin önünün açılması gerekir. Tüm bunlar yapılsa da ruh dünyalarında açılan yarayı sarmak güç.''

Alan, merkezi ABD'de bulunan ''Barış İçin Doktorlar Vakfı''nın (Physician For Peace) desteğiyle 2001 yılında D.Ü bünyesinde kurulan Ortez ve Protez Uygulama Merkezi'nde 9 yılda bölgede çeşitli patlayıcılar nedeniyle organ kaybına maruz kalan 84 kişiye el, kol, ayak ve bacak protezi takıldığını belirtti.

PROTEZLE HAYATA UYUM SAĞLANMASI

D.Ü Rektör Yardımcısı ve Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aytekin Sır da, bölgede yaşanan patlamalarda küçücük bedenlerin ciddi hasara uğradığını, ufacık çocukların dayanılmaz acılar yaşadığını söyledi.

Her insanın dünyanın güvenilir bir yer olduğunu, güvenli bir ortamda yaşandığını bilmek istediğini ifade eden Sır, bunu yıkan herhangi bir sebebin insanlarda güvensizliğe yol açtığını belirtti.

Sır, bireyin güvenini sarsan birçok olayın ileride onarılması hiç mümkün olmayan yaralara sebep olduğunu dile getirerek, şöyle dedi:

''Birey anne karnından itibaren kendini güvende hissetmek ister. Bunu yıkan her şey de onların dünyaya ve hayata karşı güvenlerini sarsar. Bu ileride hiç onarılması mümkün olmayan yaralara sebep olur. Bu tür vakalar ile yakınları ve çevrelerinde bu durum 'akut stres bozukluğu' şeklinde ortaya çıkıyor. Yani bu olayı hatırlatan herhangi bir seste sıçrama, tedirgin olma, huzursuzluk hissetme, terleme ve ateş basması gibi belirtilerle karşımıza çıkar. Bu tür tablolar ilk 6 ay içerisinde iyi tedavi edilmezse kalıcı bir hasar meydana geliyor. Buna da 'Post travmatik stres bozukluğu' diyoruz. Bu tür stres bozukluğunda olay artık kalıcı hale geliyor. Burada yapılması gereken hızla sivil alanda bu silahlanmanın önlenmesidir. Günümüzde mezarlıklarda el bombası bulunuyor, denizlerden mühimmat çıkarılıyor. Yer, gök her taraf silah ve bomba dolu. Bu durum insanları duygusal olarak son derece olumsuz etkiliyor.''

Sır, meydana gelen patlamalarda çoğu çocuk çok sayıda vatandaşın organ kaybına uğrayarak engelli duruma geldiğine de dikkati çekerek, sonradan engelli olmanın psikolojik travmasının kolay atlatılamayacağını belirtti.

''Bu hasar daha kalıcı olabiliyor. Belki koluna protez takabiliyorsunuz, bacağına protez takabiliyorsunuz, bir takım eksikliklerini giderebiliyorsunuz ve bunların hepsine kişi uyum sağlayabiliyor ama hayata uyum sağlayamıyor'' diyen Sır, asıl korkulan şeyin ise bu tür psikolojik travmalar olduğunu kaydetti.

''GÖÇ EDEN TRAVMALI AİLELER''

Dicle Üniversitesi (D.Ü) Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Rüstem Erkan, her türlü şiddet ortamından en olumsuz etkilenenlerin çocuklar olduğunu, çünkü dezavantajlı gruplar içerisinde en savunmasız konumda olanların yine çocuklar olduğunu söyledi.

Son dönemlerde çocukların buldukları bir cisimle oynadıkları sırada meydana gelen patlamaların artışına dikkati çeken Erkan, şiddet ve şiddet arayışlarına karşı bir ilginin ortaya çıktığını, buna bağlı olarak çocuklarda bu tür cisimlerle oynama merakının arttığını belirtti.

Şiddet içeren filmlerin çocuklar üzerinde olumsuz etkileri bulunduğunu da ifade eden Erkan, şunları söyledi:

''Sadece şiddet ortamında değil, şiddeti yaşamış toplumlardaki arta kalan mirastan da en çok çocuklar etkilenir. Çocuklar hem o şiddet mirasının taşıyıcısı olarak şiddet ortamında belli bir ölçüde şiddet eğilimini öğrenerek büyürler, hem de şiddetin arkasında kalan silah, bomba, mayın gibi savaş kalıntılarından en çok etkilenirler. Yetişkinler büyük ölçüde tehlikenin farkında ve kendilerini koruyabiliyorken, çocuklar bunu belli ölçüde oyun gibi algılamak istiyor. Çevresinde şiddete tanık olan, şiddet içeren film izleyen çocukların görüldüğü gibi oyunları da aynı şeye dönmeye başlıyor. Oyunlarında genelde ateşli silahlar kullanmaya başlıyorlar.''

Bölge çocukları bu durumdan iki türlü etkilendiğini belirten Erkan, çevresinde gerçek bir şiddet ve çatışma ortamı görmüş, aynı şekilde medyada da buna ilişkin yayınlar izlemiş çocukların, yaşıtlarına göre çok daha tehlikeye açık olduğunu söyledi.

Erkan bu eğilim ortaya çıktığı zaman birbirine karşı şiddet kullanma veya polise taş atma gibi şiddete daha yatkın durum yaşanmaya başladığını dile getirerek, ''Göç ettiği zaman 4-5 yaşında olan çocuklar bugün kentlerde en tehlikeli kuşak denilen 14-15'li yaşlara geldiler. Bu çocukların aileleri zorunlu göçe maruz kalan travmalı aileler. Bu ailelerde yetişen çocuklar da travmalı aile çocukları. Sadece şiddete maruz kalmak gerekmiyor. Şiddetin olduğu ortama tanıklık etmiş olmak da psikolojik açıdan önemli bir etki yaratıyor. Dolayısıyla bu kuşağı etkileyen bir durum söz konusu. Şiddet ortamı devam ettikçe yeni kuşaklar da etkileniyor. Sorun bir yerde bittiği zaman bir kuşak belli bir ölçüde rehabilite edilebilir ama sorun devam ettiği zaman bu süreçte travma da ilerliyor.''

''NORMALLEŞME SÜRECİ ZAMAN ALIR''

Erkan, bu tür sorunları yaşayan tüm ülkelerde benzer yansımaların görüldüğünü kaydederek, 15-20 yıl süren bu tür toplumsal sorunlarda normalleşmenin de zaman aldığını söyledi.

Türkiye'de bu şiddet sonrası dönemin nasıl atlatılacağı yönünde politikalar geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Erkan, bunun için 1990-2000 yıllar arasındaki süreçle yüzleşilmesi gerektiğini savundu.

Erkan, yeni bir şiddet dalgası ortaya çıkmaması halinde normalleşmenin belli bir süre daha devam edeceğini anlatarak konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Toplumunun normalleşmesi, bu kuşağın belli bir ölçüde normalleşmesi bir-iki günde olacak bir şey değil. Normalleşme süreci zaman alır. Önemli olan bunların yeni bir sosyalizasyon sürecine yardımcı olmasıdır. Yeni bir şiddet dalgası ortaya çıkmazsa normalleşme süreci belli bir süre daha devam edecek. Türkiye'deki en önemli hata şudur; 'Şiddet bitti, terör bitti, sorun da bitti' anlayışı. Herkes 'olduğu gibi sorunun üzerine yatalım' dediği zaman travmalı kuşak kendini başka türlü gösteriyor. Aile içi şiddetle gösteriyor. Birbirine karşı şiddetle gösteriyor. Türkiye'de şiddet olayları devletle birey arasında yaşandığı zaman bunu devlet şiddet olarak ve bir sorun olarak algılıyor. Ama devletle kişi veya toplum arasında sorun çözülse de bu kuşaklar ya birbiriyle ya da aileleriyle sorun yaşamayı sürdürüyorlar. Ya da bu sorun cinnet ve intihar gibi şekillerde kendini gösteriyor. Dolayısıyla 'terör bitti, şiddet bitti, sorun da bitti' anlayışıyla yaklaşılırsa şiddet farklı boyutlarda kendini göstermeye başlıyor. Bunların yaşanmaması için şiddeti gören şiddete tanıklık eden toplumların ele alınması gerekir.''

(AA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.