Yılbaşını kutlamak caiz mi?

Yılbaşını kutlamak caiz mi?
Yılbaşı kutlamaları denilince, eski yılın sona erip yeni bir yıla geçildiği 31 Aralık/1 Ocak gecesi yapılan eğlenceler ve bir takım faaliyetler akla gelmektedir. Ancak yılbaşı eğlenceleri ilk bakışta yeni bir yıla girişin kutlamaları gibi görünse de bunun

Hıristiyan Batı aleminde miladi takvimin başlangıcına esas olarak Hz. İsâ’nın doğum tarihi alınmış ve bu giderek diğer ülkelerde de benimsenmiştir. Bu bakımdan Hıristiyanlar Aralık ayının son haftasını, Hz. İsâ’nın doğumunun arefesini teşkil etmesi bakımından en önemli dini bayramları olarak kabul etmişlerdir. 

Dolayısıyla bu hafta içerisinde Hıristiyanlar kiliseye giderler, birbirlerini ziyaret ederler ve hediyeleşirler. Dini bir atmosfer ortamı içerisinde geçen Noel bayramı akabinde ise, yeni yıla giriş büyük bir çılgınlık, lüks ve israf içerisinde kutlanır. Binlerce güzelim çam ağaçları acımaksızın katledilir. (Bu ağaçların katledilmesine çevrecilerin seyirci kalması ise kanaatimce düşündürücü olup, çifte standarda çok iyi bir örnek olarak gösterilebilir.)

Bilindiği üzere toplumumuzda ve diğer Müslüman toplumlarda “yılbaşı kutlaması” adı altında düzenlenen eğlence programlarının hiçbir kültürel ve geleneksel altyapısı söz konusu değildir. Bu bakımdan Hıristiyan olmayan ülkelerde yılbaşı kutlamalarının Batı’yı körü körüne taklit etmekten ve Hıristiyan Batı kültürünü İslam ülkelerine ihraç etmekten öte bir anlamı olmasa gerektir.

Türkiye’de öteden beri yılbaşı kutlamalarıyla ilgili yapılan eleştirilerin ve gösterilen hassasiyetlerin temelinde de böyle bir düşünce yatmaktadır.

Diğer taraftan Hz. Peygamber’in Müslümanlara başka dini topluluklara göre farklı bir kimlik bilinci ve kültürel değerler kazandırmak için gayret ettiği bir gerçektir. Nitekim, O’nun saç sakal, kılık-kıyafet, yeme-içme adabı dahil olmak üzere pek çok konuda tavsiyede bulunduğu göz önünde bulundurulduğunda ve meseleye bu açıdan bakıldığında yılbaşı kutlamalarının sıradan bir kutlama olarak algılanması ve tabi karşılanması kanaatimizce doğru olmasa gerektir.

Zira ülkemizde kültürel tahribata, kimlik bunalımına yol açan, yeni yetişen kuşakları kendi öz değerlerinden ve geleneklerinden koparıp Batı dünyasının önce hayat tarzına alıştıran, sonra da onların değer ve inanç sistemlerine sıcak bakmaya ve giderek onları benimsemeye götüren bu “yılbaşı kutlamaları, Noel ağacı süslemeleri, Noel baba’nın hediye bırakıp gitmesi” gibi adetler bir an önce terk edilmelidir. Sokaklarımızda Noel baba kostümü giydirilmiş tiplerin niçin dolaştırıldıkları da iyi sorgulanmalıdır.

Bunların yerine kendi kültür ve değerlerimizden kaynaklanan alternatif program ve faaliyetlerin üretilmesine ve yerleştirilmesine yönelik çalışmalara ağırlık verilmelidir.

Nitekim Batı dünyasının bu tür gelenekleri yerine biz kendi kültürümüzü, geleneklerimizi, örf ve adetlerimizi yaşatmaya çalışabiliriz.

Zira; bizim de Nasreddin hocamız var… Mevlana'mız var… Yunus Emre'miz var... Ahi Evrenimiz var… Hacı Bektâşı Veli'miz var… Ahmet Yesevi'miz var... Hacı Bayram Veli'miz var...

Dolayısıyla, Noel babaları onların olsun... Bizdeki bu değerler bizlere yeter de artar bile.

Nitekim www.diyanethaberler.com’un yapmış olduğu Hristiyan kültürünün dini simgelerinden olan Noel Baba yerine, ülkemizde aşağıdakilerden hangisi gençliğimize tanıtılmalı, öğretilmeli ve benimsetilmelidir? konulu anketinden % 33’lük bir oy oranı ile Noel Baba figürü yerine, Nasreddin Hoca’nın gençlerimize tanıtılması ve benimsetilmesi görüşünün ortaya çıkması oldukça manidardır ve üzerinde ciddi şekilde düşünülmesi ve çalışılması gerekmektedir.

Bu nedenle Noel Baba kıyafeti giymiş kimselerin televizyonlarda saatlerce gösterilmesine RTÜK aracılığı ile tepki göstermek ve bunu onaylamamak çok uygun olacaktır.

Ayrıca toplumun kültürel dokusunu tahrip etmek isteyenlere fırsat vermemek, bu konuyla ilgili olarak gerekli tedbirleri almak, bunlara karşı sessiz ve seyirci kalmamak ve bu sahadaki büyük boşluğu doldurmak için harekete geçmek gerekmektedir. Aksi takdirde kültürel erozyonlarla karşılaşılması söz konusu olabilecektir. Bunun sonucunda da toplumda kokuşma, çürüme ve yozlaşma artabilecek ve başka kültürlerin tutsağı olunması kaçınılmaz hale gelebilecektir.

Bu itibarla bilmek gerekmektedir ki, Batı dünyası günümüz toplumlarının kültürel değerlerini, itikadi ve ahlaki eğilimlerini, sahip oldukları hayat tarzlarını, ekonomik yapı, yerleşim ve ulaşım imkanları, iklim ve çevre, eğitim, folklor, örf ve adet gibi ilk bakışta konuyla ilgisiz gözüken pek çok hususlarını derinden etkilemektedir. Ve sonuçta mekanizma kendi değerlerini üretmektedir.

Nitekim Avrupa’daki Müslüman-Türk işçilerinin bir kısmının çocukları ve torunlarının Batı dünyasının kültür ve gelenekleri altında nasıl değiştiği ve giderek o toplumla bütünleşmeye başladığı yakından izlendiğinde, ülkemize yabancı kültürlerden taşınan veya yabancı toplumlara özenti şeklinde başlayan örf ve adetlere karşı daha duyarlı olunmasının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Bunun için alınacak bir diğer önlem de, kendi kültürel mirasımızdan ve dini anlayış ve heyecanımızdan kaynaklanan öz değerlerimizi daha da iyileştirerek yaşatmaya ve geliştirmeye devam etmek olmalıdır.

Özetle ifade edecek olursak; bu tür yılbaşı kutlamalarından sakınmaya çalışmak ve alternatifler üretmek her Müslümanın görevleri arasında yer almaktadır.

Dr. Ahmet Emin Seyhan - diyanethaberler.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.