Babalar mı anneler mi daha fedakar?

Babalar mı anneler mi daha fedakar?
Bugün Babalar Günü olarak kutlanıyor. Peki babalar, anneler kadar hatırlanıyor mu? Selami Güdener öyle bir yazı yazdı ki, hep eleştirilen, savunmada kalan babaların bu yazıdan sonra hep korkarak sağlamaya çalıştıkları otoritelerini, bu sefer korkmadan

Anadolu Gençlik Dergisi’nin Haziran sayısı çıktı. Gündemle ilgili haber araştırma ve dosyalarıyla yine dolu bir içerik sunan dergide Selami Güdener, çok ilgi çeken bir ‘Babalar Günü’ yazısı yazdı.

İşte Güdener’in “En ‘baba’ yazı” başlığı taşıyan yazısı:

En “baba” yazı
Kadınların toplum içinde ezildikleri ve yer yer horlandıkları doğrudur. Fakat annelerin babalardan daha muteber olduğu da bir başka doğru değil midir? Kadınların horlanmaları; bundan mütevellit ezilmeleri -hangi sebeple olursa olsun- bizim yanlışımızdır. Buna karşın, annelerin baş tacı edilmesi ise, yanlışlarımızın bile gölgeleyemediği güzellik. Yanlışlarımızın -hangi sebeple olursa olsun- savunulacak bir tarafı olamaz. Kadınlar ezilsin istemeyiz; kadınların ezilmesi erkekler olarak bizleri yüceltmez. Bunun, biz dahil kimseye bir getirisi de yoktur. Ancak, ileri düzeyde kadın haklarının olduğu söylenemese de, feminizme yaklaşan baskın bir kadın söylemi ve buna prim veren kadın eyyamcılığının kol gezdiğini söylemek mümkündür. 

Anne edebiyatı almış başını gitmiştir; bu konuda ciddi bir antoloji oluşmuştur. Anne ve kadın konulu şiir yazmayanın, şairlik payesi kesbetmesi adeta imkansız hale gelmiştir. Şiirlerle, söylevlerle, özel günlerle, anne ve kadınlara özel bir önem atfedilmiş, anneler gününe, dini bayramlarımız kadar kutsiyet kazandırılmıştır. Telefonlar açılacak, mesajlar çekilecek, çiçekler gönderilecektir. Unuttunuz mu, yandınız; bu ne terbiyesizliktir, bu ne hödüklüktür!

Abartılı anne ve kadın söylemlerine ve edebiyatına rağmen, aslında onlar için çok şey yapmadığımız görülmektedir. Telefon etmenin, el öpmenin, çiçekler göndermenin esasen garipsenecek bir yanı yok. "Bütün bunlar annelere ve kadınlara ne kazandırıyor?" sorusu önemli olmakla beraber, bu bir yana… Yahu anneleri yüceltmenin yolu, babaları ihmal etmekten mi geçmektedir? Tahterevallinin bir ucu yere yapışmadan diğer ucu havaya kalkmaz mı? Ya da soruyu başka türlü soralım: Babalar annelerin yanında ikinci sınıf kutsiyete haiz varlıklar mıdır? Kim ne derse desin baba kelimesi bile, anne kadar efsunlu gelmiyor kulağa ve kutsiyet ifade etmiyor. Neden? Aile içinde babanın rolü mü daha az önemli? Çocuklar babalarına annelerinden daha az hürmet gösterse de olur mu?

Ekmek alınacak; baba para… Okul harçlığı; baba para… Üst baş; baba para… Para, para, para… Dikkat ettim, para lazım olunca babalar akla geliyor. Yani çocuklarımızın gözünde para babasıyız biz ve para babası olduğumuz sürece/ölçüde değerliyiz. Değerli miyiz? Değerliyiz… Ne kadar? Paramız kadar. Para kazanmanın baba için asli bir görev olduğunu inkar edecek değilim. Ancak bu asli görevimizin bize ne tür bir rol ve misyon yüklediğini düşünmeden edemiyor insan. 

Bütün babaları tenzih ederek söylüyorum, teşbihte hata olmazmış, bir nevi eşeklik… Evet, evet bize düşen bir nevi eşeklik. Baba mütemadiyen çalışacaktır; evde bir pazar pijamalarını çekse, kanepeye yan gelip yatsa, hemen göze batar. Baba yan gelip yatamaz çünkü. Baba pazar keyfi yapamaz. Çalışır, çalışır, habire çalışır… Hanım marketten pazara, pazardan gezmelere koşturur, evin bütün işlerini bir günde hallettirmeye kalkar. Olacak bu ya, evin bütün muslukları su kaçırmaktadır. Kanepeler çekilecek, arkaları süpürülecektir. Yahu insaf bunu da mı ben yapacağım? diyemezsiniz, hanımefendinin kanepeyi çekecek gücü yoktur; ama lak lak edecek çenesi bihakkın 24 saat görev yapmaktadır. Bununla da bitmez; bütün pis işler babayı bulur. Mesela tıkanan muslukları sökmek ve temizlemek gibi… Güya rol dağılımında dış işleri babaya, iç işleri ise anaya düşmüştür; ne gezer! Akşama kadar sütçü beygiri gibi bir o yana bir bu yana dolaştırılırsınız, maymun edilirsiniz, bir burnunuza halka takılmadığı kalır, yine de ne yaptın ki! olur… Ne yaptın ki! Biz bunları her gün yapıyoruz… Allah Allah, Allah Allah! 

Baba olmak dağ kadar mesuliyet yüklenmek demektir. İş, eş, aş, çoluk çocuk hepsi babanın omuzlarına yüklenmiş ağır mesuliyetlerdir. Bütün babalar bu mesuliyetlerinden sual olunacaktır; hem bu dünyada, hem öteki dünyada. Dışarıda itiyle kopuğuyla cedelleşen babadır; erkeklik onurunu ayaklar altına alır, üç kuruş etmez heriflerin ağız kokusunu çeker; niçin; evde sabiler ekmek bekler. 

Dağ gibi sorunlar sırtına yüklenir, bana mısın? demez. Ekmek kazanmak da babaya düşer, evde asayişi sağlamak da… Baba asayişi nasıl sağlayacak? Biraz otorite koymaya kalktığında, önce anne karşı çıkar; çocuklara karşı müşfik ol, sert davranma, bir fiske vurma… E, hanım kolaysa, asayişi sen sağla o zaman… Polisin copu olmazsa, caydırıcılığı olur mu? Tamam, her sorunu polisiye tedbirlerle çözemeyiz; çocuklar elbette sevgi ister, şefkat ister. Ama copun ucunu göstermezsen de olmaz; devlet/baba ciddiyeti ile bağdaşmaz. Asayiş bozulduğunda görevini yapmamış sayılırsın, huzuru bozanlar unutulur, polis/baba suçlanır. Asayiş sağlandığında ise bir teşekkürü dahi gerektirecek durum yoktur. Hatta polisiye tedbirlerin dozu biraz kaçtı ise, "Bu ne ceberrutluk kardeşim, nerde demokrasi!" naraları yükselir. Tabi söylemeye bile gerek yok, hiçbir polis sevilmez; polis sevilmediği gibi, baba da sevilmez. Çünkü polisin copu, babanın sopası vardır. Evde çocukları şımartan annelerdir, asayişi sağlayansa babalar… Yani kötü polis olma rolü hep babaya düşer. Bu durumda elbette babalar günü hatırlanmaz, çiçekler alınmaz, anneler günü kadar önemsenmez. Aslında bütün çocuklar baba sevgisi ile doğar; hatta fıtraten baba hayranıdırlar. Çocukları baba düşmanı yapan koşullar ve anneleridir.
Baba olmak zordur; olana kadar da zordur, olduktan sonra da… "Ama anneler dokuz ay karnında taşır!"… Doğru da kardeşim, bu esnada babalar ne yapar Allah aşkına, babalar ne yapar, bir Allahın kulu da çıksın, bunu söylesin. Anne bir doğurursa, baba dokuz doğurmaz mı? Anne bebeğin çişini, pişiğini düşünürse, baba bezini pudrasını düşünmez mi? Bir şekilde, dönüp dolaşıp kabak babanın başına patlamaz mı? Çocuk doğurmak kolay demiyorum. Lakin mamasını, bezini, ilacını, giyimini, kuşamını düşünmek ve dokuz doğurmak kolay mı?

Baba olmanın asıl zorluğu bu işte; çalışıp çabalamak, bütün zorlukları göğüslemek değil, anlaşılmamak... Fakat üzülmemek elde değilse de, yapacak bir şey yoktur. Değiştiremediler, değiştiremezler. Babalar ancak iki durumda anlaşılır; bir öldükten sonra, bir de çocuklar baba olunca... Hayatta iken söylediğiniz bütün sözler ve iyi niyetli eleştiriler çocuklarınıza batar. Baba otoritesi çocuklara ve hatta eşe katlanılması zor gelir. Baba olmazsa her şey daha kolay ve güzel olacak sanılır. Aslında mesele basittir; devlet olmazsa ne olursa, baba olmazsa o olur. Fakat bu basit gerçeğe rağmen… Devlet otoritesinin bazen anlamsızlaştığı ve haddi aştığı durumlarda, nasıl ki hemen devletin varlığı sorgulanmaya başlanırsa, baba otoritesi de ilk fırsatta sorgulanmaya başlanır. Falancanın babası çok demokratmış nakaratlarının ardı arkası kesilmez. Oysa bütün babaların baskın karakterleri aynıdır; otoriter yanları koşullar zorlaştığında ortaya çıkar. Yalnız otoriterdirler diye babalara kötü ve zalim denemez. Babalar gereksiz değildir. Babaları lüzumsuz addetmenin, kadın söylemine haddinden fazla prim vermekten başka bir anlamı yoktur; ama bu önermenin lüzumsuzluğu, yatsı ezanından önce anlaşılır. Çünkü karanlık çöktüğünde, çocuklar ve kadınlar çil yavrusu gibi babalarına sokulmaz mı? 
Şanslı baba, öldükten sonra değil, çocukları baba olunca anlaşılandır. Çocuklar! Babalar günü, sizden hediye falan istemiyoruz. Babalarınızı anlamaya çalışın yeter. Hoş hediye alacaksınız da ne olacak, faturası nasılsa bizden çıkmayacak mı? Babacığım! Babalar Günü hediyem bir Fatiha olacak!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.