Dirençli hipertansiyon öldürüyor

Dirençli hipertansiyon öldürüyor
Türkiye'de her üç kişiden biri tansiyon hastası

 

İstanbul Üniversitesi Hastaneleri Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kamil Adalet, "Türkiye'de her üç kişiden biri tansiyon hastası. Ölüm nedenleri arasında ön sıralarda yer alan hipertansiyon, koroner kalp hastalığı, inme, kalp yetersizliği, böbrek yetersizliği gibi ciddi komplikasyonları ile çok önemli bir halk sağlığı problemi" dedi.

Yazılı açıklama yapan Adalet, tansiyon hastalarının yaklaşık yüzde 30-40'ında, yani çok büyük bir bölümünde dirençli hipertansiyon olduğunu ifade ederek, "Üç veya daha fazla sayıda tansiyon düşürücü ilaca rağmen hedef kan basıncı sağlanamaması durumu 'dirençli hipertansiyon' olarak tanımlanıyor. Yüksek tansiyonlu hastaların yaklaşık yüzde 50'sinde 1 veya 2 ilaç yeterli olmamaktadır" diye konuştu.
Rektör Yardımcısı İstanbul Üniversitesi Hastaneleri Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kamil Adalet, dirençli hipertansiyona yol açan en önemli faktörün yaş olduğunu belirterek, "Yaş arttıkça kan basıncı kontrolü zorlaşmaktadır. Diğer faktörler, diyetle fazla tuz alımı, aşırı kilo, sigara, yoğun alkol tüketimi, şeker hastalığı, kadın cinsiyet, siyah ırk, kronik böbrek yetersizliği ve kalp duvarının kalınlaşmasıdır" dedi.

DOĞUM KONTROL HAPLARI DİRENÇLİ TANSİYONA NEDEN OLABİLİR

Prof.Dr.Adalet, kişinin diğer rahatsızlıkları nedeniyle aldığı ilaçlar da (romatizma ilaçları, doğum kontrol hapları, kortison, nasal spreyler, astım ilaçları vb) kan basıncının yükselmesine neden olabileceğini söyledi. Yüksek tansiyonlu hastaların gittiği her branşta kullandığı tüm ilaçları bildirmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Kamil Adalet, "Bu nedenle yüksek tansiyonlu hastalar kullandığı tüm ilaçları hangi branştan doktora giderse gitsin kullandığı tüm ilaçları bildirmelidir. Tansiyonun dirençli olmasının 2 grup sorun yaratması söz konusudur: 1. Daha fazla sayıda ve yüksek dozda ilaç kullanılması gereği nedeniyle ilaçlara bağlı yan etki ihtimalini arttıracaktır, 2. Yüksek tansiyonun yol açtığı komplikasyonların (felç, kalp yetersizliği, kalp krizi, böbrek yetersizliği, körlük vb) gelişme ihtimali daha da yüksek olacaktır" şeklinde konuştu.


Prof. Dr. Kamil Adalet, dirençli hipertansiyonda kilo verilmesi, tuz kısıtlanması, sigaranın kesilmesi, alkol tüketiminin azaltılması, düzenli egzersiz ve kan şekerinin düzenlenmesi yüksek tansiyon direncini kırmak için yapılması gereken önemli şeyler olduğunu belirtti. Sadece kilo verilmesi ile kullanılan ilaç sayısının azalabileceğine dikkat çeken Adalet, "Bu tedbirler yetersiz kalırsa zorunlu olarak ilaç sayısı ve dozu arttırılmaktadır. Bir ilacın yetersiz olması o ilacın "iyi olmadığı ve etkisiz olduğu" anlamına gelmez, 2-3 haftalık aralar ile (ilacın tam etkisinin ortaya çıkması için zaman gerekecektir) dozun arttırılması, bu da yeterli değilse yeni ilaç eklenmesi zorunlu olacaktır. Bazı hastalarda ancak 4-5 anti-hipertansif ilaç ile hedef kan basıncı değerlerine ulaşmak mümkün olmaktadır" dedi.


Prof.Dr.Kamil Adalet, beyinden böbreğe giden sinirlerin yüksek tansiyonun ortaya çıkmasında ve devam etmesinde büyük rolü olduğunu kaydetti. Beyinden gelen uyarılarla böbrekten su ve tuz tutulumunu artırdığı için tansiyonun yükselmesine yol açtığını belirten Adalet, sinirlerin aynı şekilde renin hormonunun salgılanmasını arttırdığını ve hormonun fazla salgılanması da tansiyonu yükselttiğini söyledi.


Prof.Dr. Adalet , sinirlerin devre dışı bırakılması ile tansiyonun düşmesini sağlayabildiğini ifade ederek sözlerini şu şekilde sürdürdü:


"Bu amaçla sedasyon yapılarak, kasıktan özel bir kateter ile girilmekte ve her iki böbrek damarının etrafı özel bir cihazın ürettiği radyofrekans akımı ile ısıtılmaktadır. İşlem süresi yaklaşık 1 saattir. İşlem sonrası 1-2 gün içersinde hasta evine dönmektedir. Bu tedavi sonrasında hastaların kullandığı ilaçlar azalmaktadır. Bu metodun etkinliği ve güvenilirliğinin 5 yıllık uzun süreli takipleri içeren çalışmalarla gösterildiğini belirten Prof.Dr. Kamil Adalet, yüzde 80-90 oranında başarılı olunduğunu ve kullanılan ilaç sayısının azaltılabildiğini ifade ediyor. Ancak her türlü girişimsel işlemin riski olabileceği mutlaka göz önüne alınmalıdır: İşlem esnasında bacak, aort veya böbrek damarları zedelenebilir (disseksiyon, psödoanevrizma, rüptür), kullanılan ilaçlara (boyalı madde) alerji olabilir ve renal denervasyon çok uzun süreli sonuçları bilinen bir metot değildir. Nitekim 50 hastayı içeren bir çalışmada yüzde 3-4 oranında damar komplikasyonu olduğu dikkati çekmektedir."


Prof. Kamil Adalet, "Renal denervasyon'un sadece idiyopatik "dirençli hipertansiyon"da kullanılması gerektiğini belirterek, "Dirençli hipertansiyon" demek için anti-hipertansif ilaçların düzenli kullanıldığından emin olunmalı ve direnci kırmak için yukarda belirtilen tedbirler yeterli süre uygulanmalıdır. Yüksek tansiyona yol açan sekonder bir hastalık (böbrek hastalığı, metabolik ve endokrin hastalıklar, böbrek damar hastalığı vb) söz konusu ise renal denervasyon metodu kullanılmamalıdır. Ayrıca bu
metot, Tip I diabetes mellitus (tip 1 diyabet), böbrek damarı anormallikleri ve gebelikte de uygulanmamalıdır. Bu metotla ilgili klinik çalışmalar devam etmektedir. Bu çalışmalar olumlu sonuç verirse kullanım alanı daha da genişleyebilir"dedi.

İHA


 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.