Her 5 Dakikada 1 Kişi İlaç Endüstrisi Kurbanı
Dünyada ilaç yan etkilerinin ciddi sayıda insanın ölümüne ve sakat kalmasına neden olduğunu, hastalara yıllarca yüklenen ilaçların sadece belirtileri giderdiğini ancak kronik hastalıkları tedavi etmediğini söyleyen Fitoterapist Dr. Ümit Aktaş, günümüz tıbbının bu tablo karşısında bağımsız ve bilimsel bir yaklaşımda bulunamadığını ileri sürdü.
Hem ilaç endüstrisini hem de doktorları eleştiren ve tıp alanında bağımsız bilimsel çalışma yapılmadığını kaydeden Aktaş, “Bunun en önemli sebebi; tıp ile ilgili bütün bilimsel eğitim ve çalışmaların ilaç endüstrisinin kontrolü altında olmasıdır. İlaç endüstrisi eğitimi ve bilimsel yayınları finanse ederek bütün sektörü kontrol altında tutuyor. Dolayısıyla bilimsel çalışma yaptığını iddia eden tıp, aslında bağımsız bilimsel çalışma yapmıyor ve bugünkü tıp aslında tıp bilimi değil, ilaç firmalarının bilimidir” dedi.
‘ECELİ GELDİ, ÖLDÜ DENİYOR’
Avrupa’da her yıl 197 bin, Amerika’da yılda 100 bin yani, her 5 dakikada 1 kişinin advers reaksiyon (ilaç yan etkisi) nedeniyle öldüğünü, yeterli bildirim olmadığı için Türkiye’de bununla ilgili istatistik tutulmadığını belirten Aktaş, “Nüfusa orantılayarak Amerika’nın dörtte biriyiz dersek, Türkiye’de de her yıl 20 bin, yani 20 dakikada 1 kişinin ilaç yan etkileri nedeniyle öldüğünü söyleyebiliriz. Ama bizde istatistik, kesin veri yok, yani ‘eceli geldi öldü’ denen insanların kaçının ilaç yan etkileri yüzünden öldüğü bilinmiyor” ifadesini kullandı.
Konuyla ilgili çalışmalara atıfta bulunan Aktaş, British Medical Journal'da 2004’te yayınlanan araştırmada; hastanelere yapılan başvuruların %7’sinin ilaç yan etkileri kaynaklı olduğunu, ABD’de ise ilaç toksikasyonuna bağlı ölümlerin, hastaneye yatış sebepleri arasında 4. sırada bulunduğunu söyledi.
BİTKİSEL İLAÇLARDA RİSK YOK MU?
Kimyasal ilaçlardaki bu yan etki riski, bitkisel ilaçlar için de geçerli değil mi? Bu soruya bir fitoterapist (bitkilerle tedavi uzmanı) olarak Dr. Aktaş’ın cevabı şöyle: “Hep bitkisel ilaçların yan etkilerinden bahsedilir ama hastaneye yatışlar bitkilerden değil, kaçak ham maddeler nedeniyle olmuştur. Yani onay almış ve ruhsatlı bitkisel ürünlerle böyle bir yan etki olmaz ama adam içine kaçak madde koymuş da bitkisel ilaç diye pazarlamışsa yan etki olabilir. Dolayısıyla klinik fitoterapiste danışmadan ve nereden geldiği bilinmeyen bitkisel ilaçların da kullanılmaması gerekir.”
Akut karaciğer yetmezliği yani karaciğer toksikasyonlarının %50’sinin ilaçlara bağlı geliştiğini dile getiren Aktaş, “Örneğin; parasetamol etken maddeli ilaçlar dünyada en fazla karaciğer intoksikasyonuna yol açan ağrı kesicilerdir. Amerika’da marketlerde bile satılıyor ama intoksikasyon yapar" dedi.
'MUCİZE DİYE SUNULUYOR, ‘PARDON’ DENEREK GERİ ÇEKİLİYOR'
“Dünya tıp tarihinde ‘mucize’ diye nitelendirilen milyonlarca ilaç var ve bunlar bir süre sonra ‘pardon’ denilerek piyasadan çekilmiştir” ifadesini kullanan Dr. Aktaş’a göre, bazı ilaçlar yan etkilerinin bilinmesine rağmen piyasadan çekilmiyor: “20 yıl önce tıp fakültesinden mezun olduğumda antibiyotiklerin kalbe zararlı olabileceğine dair herhangi bir yayın veya şüphe yoktu. Ancak zamanla antibiyotiklerin ani kalp ölümlerine yol açtığı gösterildi. Üstelik öyle az görülen bir şey de değil bu, piyasadaki birçok antibiyotik için bu risk var. Örneğin geçen yıl Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), azitromisin etken maddeli antibiyotiklerin ani kalp ölümlerine ve aritmiye neden olabileceğine dair uyarı yayınladı. (FDA uyarısına ulaşmak için tıklayınız) Bu etken maddeli antibiyotikler tüm dünyada hala çok yazılıyor. Ben doktorluk hayatım boyunca verdiğim antibiyotiklerle kaç kişinin ani ölümüne veya kalp sorunu yaşamasına yol açmış olabilirim, bilemiyorum. Böyle bir etki tespit edilmişse ilacın hızla piyasadan çekilmesi gerekir ama çekilmiyor.
‘BİNLERCE BEBEK KOLSUZ, BACAKSIZ DOĞDU’
Mesela 1961’de bir talidomid faciası oldu. İlacın hamilelik bulantılarında etkili ve güvenli olduğuna dair makale yayınlandı. Sonuçta binlerce bebek kolsuz, bacaksız doğdu ve firma ‘pardon’ dedi. Şu anda yalnızca Almanya'da talidomid kurbanı olmuş 5 bin birey yaşıyor. Sonra yanıltıcı olmasıyla dillere düşen ünlü VIGOR çalışması var. Yani tıp tarihinde bunlar gibi çok sayıda örnek mevcut.”
'YAPILAN ŞEY TOZU HALININ ALTINA SÜPÜRMEK'
Dr. Aktaş’ın parmak bastığı bir nokta da kronik hastalıkların tedavisi. Doktorlara; “Tüm meslektaşlarımı bir düşünceye davet ediyorum: Acaba biz hekimler kronik hastalıkları tedavi edebiliyor muyuz?” çağrısında bulunan Aktaş, yüksek tansiyon, diyabet, romatizma gibi hastalıklarda sadece belirtilerin giderildiğini ancak hastalıkların tedavi edilmediğini söyledi. Aktaş’a göre kronik hastalıklarda tıbbın yaptığı şey; tozu halının altına süpürüp görünmesini engellemek: “Doktorlar, yüksek tansiyon ve şekerle ilgili çok sayıda ilaç yazıyor. Hastalıklar kontrol altında tutuluyor ama hasta iyileşmiyor. Hasta ilaçlarını bir gün almayı unutsa tansiyonu, şekeri, kolesterolü yine yükseliyor. Yani kimyasal tıp sayesinde kronik hastalıklar tedavi edilemiyor.”
‘FİRMALARIN PARA KOYMADIĞI SÜREKLİ TIP EĞİTİMİ YOK’
Madem bazı ilaçlar bu kadar tehlikeli, doktorlar neden bunları reçetelendiriyor ve ne yapılmalı? Dr. Aktaş’ın yorumu: “Bu sorunun çok basit bir cevabı ve sebebi var; çünkü bütün dünyada tıp bilimi ile ilgili eğitimlerin ve yayınların neredeyse tamamı ilaç endüstrisinin kontrolü altında. İlaç endüstrisi işine gelen her şeyi çok güzel parlatabildiği gibi, işine gelmeyenleri de çok güzel gölgede bırakabiliyor ve bunu hiç ortada görünmeden yapabiliyor. ABD’de kongre, workshop gibi sürekli tıp eğitimlerinin %70’i ilaç endüstrisi tarafından finanse ediliyor. Kişisel gözlemlerime dayanarak, Türkiye’de ilaç firmalarının para koymadığı hiçbir sürekli tıp eğitimi olmadığını söylüyorum. Bunları Amerika’da ispatlamak mümkün ama Türkiye’de değil, çünkü Türkiye’de bu tür uygulamalar kayıt altına alınmıyor.
‘FİRMA DANIŞMANLARI ÖĞRENCİ YETİŞTİRİYOR’
Amerika’da tıbbi uzmanlık uygulamalarını içeren textbookları oluşturan bilim insanlarının %90’ı ilaç endüstrisi ile maddi ilişki içindedir. Bunlar aynı zamanda hocadır ve üniversitede öğrenci yetiştirir. Doğal olarak oradan edindiği konu neyse öğrencisine onu öğretiyor. Buradan bağımsız bilim adamı, bağımsız doktor yetişebilir mi? Ve doktorlar bu durumu sorgulamıyor.
İşte; 'yan etkiler neden sorgulanmıyor, neden doktorlar bu işin farkında değil, neden ilaçların kronik hastalığı tedavi etmediğini düşünmüyorlar' sorularının cevabı aslında burada yatıyor. Bilimsel anlamda cevap verecek bir akademi olmadığı için ilaç firmaları her zaman ağır basıyor. İlaç endüstrisi sonuçta ticaret yapıyor ve ürettiğini pazarlamak için her türlü çalışmayı yapacak ama bunu hem devletler hem de akademi kontrol etmeli. İlaç endüstrisi ilaç geliştirir ama hastalık tedavi etmek için uğraşmaz. Bunun için uğraşması gereken doktorlardır. Sorumluluk akademide ve doktorlardadır ama doktorlar, bilimsel çalışma için ilaç endüstrisine muhtaçsa karşı çıkma veya eleştirme noktasında olamayacaklardır.”
‘FİNANSÖR ALEYHİNE SONUÇ ÇIKMASINA İZİN VERMEZ’
Dünyada kanserle ilgili çalışmaların %90’ının kemoterapi ilaçları üreten firmalar tarafından finanse edildiğini belirten, “Finanse ettiği bir alandan kendi aleyhine bir sonuç çıkmasına izin verebilir mi?” diyen Dr. Aktaş, hastaların bir de sahte ilaç gerçeği ile uğraşmak zorunda kaldığına dikkat çekti. DSÖ verilerine göre; az gelişmiş ülkelerde alınan 4 ilaçtan biri sahte. Afrika ve Güneydoğu Asya’da satılan ilaçların %30 ila 60’ı aynı durumda. AB verileri de birlik ülkelerinde sahte ilaç pazarının yıllık bilançosunun 10 milyar, dünyada ise 60 milyar euronun üzerinde olduğunu gösteriyor.
‘TÜRKİYE SAHTE İLAÇTA LİDER KONUMUNDA’
Şu anda Türkiye’nin dünya sahte ilaç pazarında liderliği elinde tuttuğunu belirten Aktaş’ın sözleri, şifa bulmak için doktorlara ve ilaçlara umut bağlayan hastalar açısından durumun ne kadar iç karartıcı olduğunu bir kez daha göz önüne seriyor. Aktaş’ın dediğine göre tabloyu değiştirecek çözüm; doktorların ve tıp biliminin özgürleştirilmesi. Yine Aktaş'a göre, çözüm mümkün ama uygulanması zor, hatta ütopik: “Çözüm; doktorların bağımsız çalışmasıdır. Doktorları da bağımsız çalışan kurumlar denetlemelidir. Benimkisi ütopya, bu sistemde böyle bir şey olmaz ama ideal olanı budur. Bilimsel çalışmalar ve özgür tıp için bağımsız kişilerden oluşan sağlık otoriteleri olmalı ve bütün bilimsel çalışmaları bu otoriteler denetlemeli. Bu bir ideal ancak mümkün. Ama bu idealin gerçekleşmesi mümkün değildir, çünkü maalesef bugün geldiğimiz noktada tıp bilimi iflas etmiştir. Yani tıp öldü, yaşasın ilaç endüstrisi.”
ntvmsnbc
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.