Erdoğan Yine Şaşırttı: Dolmabahçe De Yanlıştı

Erdoğan Yine Şaşırttı: Dolmabahçe De Yanlıştı
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan bir eleştiri daha, “İmralı heyetinin okuduğu metinle Yalçın Bey'in okuduğu birbirinden ayrı... O toplantıyı doğru bulmuyorum. 10 maddelik metinde demokrasi çağrısı da yok.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, silah bırakma konusunda artık somut adımlar atılmasını beklediğini söyledi. Ukrayna dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandıran Erdoğan, İzleme Heyeti'nden sonra Hükümet ile HDP'nin Dolmabahçe'deki toplantısını da eleştirdi. 
Nevruz'da silahların bırakılmasına ilişkin net bir çağrı bekleniyor. Sizin beklentiniz nedir?
Ben yıllardır bekliyorum, yeni değil. 2005'ten bu yana, Diyarbakır konuşmasından bu yana bekliyoruz. Nitekim geçenlerde ne dedim? Uygulamayı görmek lazım. Ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını kaldıran bizim iktidarımızdır. Bunlar kalktıktan sonra hala bu ülkede Kürt sorunu vardır denilebilir mi? Sadece Kürt değil, Türk vatandaşlarımın da sorunları olabilir. Ama Kürt sorunu demek suretiyle bu ülkede bir ayrımcılığa doğru çanak tutanlar, bundan rant elde etmek istiyor. Siyasi Kürtçülük yapıyorlar ve bu siyasi Kürtçülükten de rant elde ediyorlar. Biz diyoruz ki bu ülkede benim Kürt vatandaşımın elde edemediği ne var? Cumhurbaşkanı mı olamıyor? Başbakan mı olamıyor? Bakan mı olamıyor? Ve bütün bunlara rağmen bakıyorsunuz, hala Kürt sorunu diyorlar. Gelinen noktada da tablo ortada: İmralı başka, dağ başka; parti içinde de biliyorsunuz, eş başkanları başka, Dolmabahçe'de konuşanlar başka... Kürt sorunu yoksa ve önemli ölçüde her şey çözülmüşse çözüm süreci dediğimiz şey ile ne yapılmaya çalışılıyor? Örneğin 28 Şubat günü Dolmabahçe'de bir metin okundu. 
Bir metin okunmadı, iki metin okundu. Onların okuduğu metinle Yalçın Bey'in okuduğu metin birbirinden tamamen ayrı...

OKUNAN METİN FARKLI

Onların okuduğu metindeki 10 madde, Kürt sorununun HDP ile en azından bir anlamda görüşülmesi anlamına gelmiyor mu? 
Ben oradaki toplantıyı da doğru bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda Hükümetin Başbakan Yardımcısı'yla şu an parlamento içinde olan bir grubun yan yana o resmi vermesini doğru bulmuyorum. Daha önceleri gerektiğinde bir arkadaşımız onlarla görüşmeler yapar ve açıklama yapılırdı. Ama o toplantıda olduğu gibi medyanın karşısına çıkmak suretiyle, iki ayrı metin deklare edilmiyordu. Açıklanan 10 maddelik metne gelince; o metinde bir demokrasi çağrısı yok. Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim? Hâlâ yeni yeni talepler ortaya çıkıyor. Daha sonra Başbakan Yardımcımızın yaptığı bir açıklama var. Onların tamamen aksine. Yani birbiriyle tamamen örtüşen bir şey yok. O zaman neyi görüştüler? Buna ortak bir deklarasyon diyebilir misiniz?
Peki Çözüm Süreci'ni bu noktada nasıl algılamalıyız?

Çözüm Süreci meselesi, sadece Kürt meselesi üzerine bina edilmiş bir mesele değil. Sürecin meselesi; Güneydoğu'da, Doğu'da, ülkemizin genelinde ölümler dursun, anneler ağlamasın üzerine kurulu. 78 milyon tümüyle sürece dahil. Onun içindir ki tüm vatandaşlarımız buraya katkı sağlıyor. Biliyorsunuz bunun ilk adımı Demokratik Açılımdır. Ondan sonra Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'dir. Ondan sonra buna Çözüm Süreci dedik. Kürt sorunu ifadesini kullananlarla ilgili sürekli olarak diyorum ki; demek ki bazıları hâlâ ret, inkâr, asimilasyon politikalarının devam ettiğini sanıyor. Halbuki biz tüm bunlara son verdik. Kimse kalkıp da bu ülkede “Tayyip Erdoğan Kürtleri yok farz ediyor” diyemez. Hakkari bu işin en güzel örneği. Hakkari'de havalimanı yapıyoruz. Adamlar durmadan müteahhit değiştiriyorlardı. Gelip makineleri yakıyorlar, tehdit ediyorlar, müteahhit gidiyor. Kaçıp giden müteahhit de Kürt. Aynı şeyi Ağrı'da, Kars ve Iğdır'da da yaptılar. Ama biz bu tehditlere rağmen oraları da bitirdik, Hakkari'yi de bitireceğiz. Siz daha ne istiyorsunuz? 

“Bu ayrı bir felakettir”

İzleme komitesi, İmralı'ya meşruiyet sağlama adımı 

Hükümetle Cumhurbaşkanı her an her konuyu görüşüyor diye bir şey yok. O dediğiniz başkanlık sistemine geçtiğimizde olabilir.

İzleme komitesi ve Dolmabahçe görüşmesini doğu bulmadığınızı söylediniz. Hükümet zaten bu konularda sürekli sizle istişare ediyor. Bir taraftan hükümete bakıyoruz siz sonra o yanlış oldu diyorsunuz.

Bakın, Hükümetle Cumhurbaşkanı her an her konuyu görüşüyor diye bir şey yok. Yani olaya böyle abartılı yaklaşım doğru değil. O dediğiniz başkanlık sistemine geçtiğimizde olabilir. Orada kendi tasarruflarını kullanmışlar. 'Hayırlı olsun' demek düşer bana. Ama ben de, bu durumdan rahatsız olduğumu söyleme hakkına sahibim. Bunu söyledim. Akil insanlardan böyle bir grubun gönderilmesi konusu benim Başbakanlığım zamanımda da gündeme gelmişti. Doğru bulmadığımı söylemiştim. Şimdi bu bilindiği halde, böyle bir şey yapılıyorsa, konu bana sorulduğunda ben yine aynı şeyi söylemek durumundayım. Nitekim, yine aynı şekilde, buna katılmadığımı söylüyorum. Niye katılmıyorum? Çünkü birileri hep bundan geçmişte prim yapmışlardır. Hatırlarsınız, sizlerin de bizlerin de görüştüğümüz bazı köşe yazarları dağa gitmiştir. Dağa gittikten sonra da kitabını yazmıştır ve o görüşmeden prim yapmıştır. Hatta bizim resmi konutta ben bir yemekli toplantıda bunu söylemiştim de bir tane köşe yazarımız, 'Ama bu hakaret oluyor' diye isyan etti. Yok dedim, vakıa bu; şöhret basamaklarını daha kolay tırmanmak için böyle bir şey içerisine giriyorlar. Dolayısıyla bu husus istismara açık bir olay. Mesele, İmralı'nın ne dediğini öğrenmek değil mi? Bunu öğrenmek için bunun siyasi temsilcisi olan parti üç temsilci seçiyor ve muntazaman kendisiyle konuşuyorlar. Başkalarının da gitmesine ne gerek var? Mesele, bilgi almak ve mesaj vermekse zaten bu yapılıyor.

İzleme komitesinin varlığına tamamen mi karşısınız?

Akil insanları kuran benim. Ama adaya bir de böyle bir ekibin gönderilmesini yanlış buluyorum. Bir ara şu çıktı. 10 kişi gitsin, 15 kişi gitsin. Bu ayrı bir felakettir. Bu adanın meşruiyetini artırma adımıdır. Dolayısıyla bu tehlikeli bir adımdır.

Sözlerinizden şunu çıkarabilir miyiz? Özerklik ve anadilde eğitime geçmek gibi talepleri aşırı mı buluyorsunuz?

Bir defa eğitim sistemimizin içerisinde anadil seçmeli ders olarak konuldu mu? Bitti. Daha ne olacak? Bir de zorunlu mu olsun diyorsunuz? Olabilir mi böyle bir şey? Bu ülkenin resmi bir dili var. Batılı ülkelerde, kendi evlatlarımız için bırakın zorunluyu seçmeli derse bile müsaade etmiyorlar. Bu istemelerin ardı arkası kesilmez. Niye? Samimi ve dürüst davranmıyorlar. 

Partiyi kurduğumda Güneydoğu'daki kanaat önderleri bana, “Sadece olağanüstü hâli kaldırın yeter, başka bir şey istemiyoruz” dediler. Ve biz iki ay içerisinde bunun kaldırdık. Kimileri hâlâ bu ülkeyi bölmeye yönelik talepler peşinde. Onun için bölücü terör örgütünün bu tür taleplerine evet demek bu milletin tarihine de mevcut yapısına da çok çok terstir.

Demirtaş'ın size yönelik “HDP var oldukça Başkan olamayacaksın” sözleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bunlar 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de benim Çankaya'ya çıkamayacağımı söylüyorlardı. Yüzde 52 milletim bana teveccüh gösterdi. O, yüzde 10'u bile bulamadı.

Demirtaş ayrıca yine size yönelik Çözüm sürecinde gelen aşamayla ilgili 'size minnet borcumuz yok' şeklinde bir cümle kullandı...  

Onların tavrını 6-8 Ekim'de gördük. Halkı sokağa döken bunlar değil miydi? Akşam başka sabah başka konuşuyorlar. Parlamentoda AK Partinin grup başkan vekili konuşma yapıyor. Ve oradan bakıyorsunuz bir bayan koşuyor, Sayın Elitaş'a yükleniyor. Ardından ikincisi de yüklenip taciz ediyor. Üstelik bunlar kadına şiddeti konuştuğumuz hafta oluyor. Parlamentoda bunu yapanların, dağdakilere sırtını dayadığı zaman yapmayacakları bir şey kalır mı?

Türkiye Gazetesi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
15 Yorum