Erdoğan Çıtayı Düşürdü
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen salı Tahran’a yaptığı önceden planlanmış resmi ziyaret, hem dünya, hem de Türkiye açısından mühim gelişmelerin yaşandığı bir döneme rastladı: Bir yanda Suudi Arabistan liderliğinde 10 Arap ülkesiyle, İran’ın, Yemen’de Husiler üzerinden karşı karşıya gelmesi; diğer yanda İran’ın, P5+1 ülkeleriyle vardığı nükleer enerji mutabakatı... Bir de İran’dan doğalgazda fiyat indirmesi beklentimiz var tabii. Üçünün de Türkiye açısından ne denli önemli olduğunu, sonraki satırlarda okuyacaksınız. Ancak daha rahat okumak için, şunu akılda tutmakta fayda var: İran, önemli gelişmelerin odağında olmak için, zor bir ülke.
Tahran’dayken aklıma, yıllar önce bir haber için konuştuğumuz bir İranlının şu sözü geldi: “Bu ülkeye dair öngörülebilecek tek şey hava durumu.” İran’ı daha iyi anlamak için, temasların en önemli konularından gaz ile ilgili şu denklemi de paylaşmama izin verin: Türkiye’nin en çok gaz aldığı ülkeler sıralaması; Rusya, İran, Azerbaycan. Alınan doğalgazda en pahalıdan başlayarak fiyatlar sıralaması; İran, Rusya, Azerbaycan. Tahran dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, söze İranlı yetkililerle yapılan görüşmelerin detaylarını anlatarak başladı:
‘8 ANLAŞMA, BİR MUTABAKAT’
“Tahran’ı bu defa daha çevreci gördüm. Sayın Ruhani ile yüksek düzeyli stratejik konsey toplantımızın 2’ncisini yaptık. Siyasi, ekonomik, ticari, kültürel tüm konuları görüştük. Tabii bunun dışında bölgesel konular da; Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Yemen, Libya... Tümünü görüşme imkânımız oldu. Daha sonra da 8 anlaşma, bir mutabakat metni imzaladık. Ardından Sayın Hamaney ile bir görüşmemiz oldu. Kendisiyle önceki görüşmelerin bir özetini değerlendirdik. (İran’a yönelik) Yaptırımlar başlayınca bir patinaj süreci yaşadık, yaşıyoruz. 14 milyar dolarda tıkandık. Hedefimiz 30 milyar dolara ulaşmaktı. Kendileriyle enerji alımında fiyatları da konuştuk. Malum en pahalı doğalgazı İran’dan alıyoruz. Söyledik; İran’ın sattığı doğalgazın yüzde 95’ini biz alıyoruz. ‘Sizin için doğalgazda pazar biziz’ dedik. Elektrikte de aynı şekilde; küçümsenmeyecek miktarda İran’dan alıyoruz. Şu an 4 milyar dolar ihracatımız var, 10 milyar dolar onların bize ihracatı var. ‘Artık aleyhimize olan bu ticaret hacmini dengeye getirmemiz lazım. Biz sizden daha fazla doğalgaz alalım, ama fiyatı da Rusya’nın altına çekmeniz lazım’ dedik. ‘Aramızdaki ticari ilişkilerde yerli para birimine geçelim’ dedik. Bunun için de, İran Merkez Bankası Başkanı’yla, bizim Halk Bankası Genel Müdürümüz bir görüşme yaptı. Burada da sağlıklı bir noktaya geldik.”
-İran’ın Yemen’e yaklaşımında nasıl bir yol haritası belirlediniz? İran ile diğer taraflar arasında bir rol oynayacak mıyız?
“Şu anda bölgede aktif rol oynayabilecek önemli ülkeler malum; Türkiye, Suudi Arabistan ve İran. Biz bu konuda bazı şeyler yapalım istiyoruz. Fakat her şeyden önce Yemen’deki grupları, siyasi temsil kabiliyeti olanlar başta olmak üzere bir araya getirip, anlaşmalarına zemin hazırlayacak bir yaklaşım içinde olmamız lazım. Onlar da buna olumlu bakıyor. Önceki gün Suudi Arabistan Veliahtvekili Prens Naif bizdeydi. Aynı kanaatte olduklarını söylediler, bu düşüncelerimizi yazılı ve sözlü olarak da İran tarafına verdik.”
-Basın toplantısına göre, İran, Yemen’de ileri bir adım attı ve çatışmaların durmasını istediler. Bir de P5 +1 ülkeleriyle anlaşma için, Türkiye’ye teşekkür edildi. Bu konularda ne diyeceksiniz?
“P5+1 ile İran’ın süreci yeni değil. Daha önce bize verilen 10 maddelik bir teklif vardı. Biz o teklif üzerinden, o zaman Sayın Lula ile Brezilya’da bir çalışma yürüttük. İran ile bu 10 madde çerçevesinde bir noktaya gelinmişti. Sonunda da mutabakata vardık. Fakat sonra Batı bu olaya farklı bir yaklaşım gösterdi. Mutabık kalınan ve Tahran’ın da imzaladığı o çerçeve sözleşmesi konusunda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) tamamen ters bir tutuma girildi. O bir sekteydi fakat şimdiki noktada, o zaman altına imza atılan konuların bir ikisi dışında, hepsi tekrar gündeme taşınmış oldu. Bu süreci devamlı destekledik çünkü derdimiz şu: Ne olursa olsun sonunda bir mutabakata gidilsin ve bu iş artık dünya gündemini meşgul etmesin. Tabii bu iş tamamen bitti deme noktasında değilim. Çünkü Sayın Obama’nın verdiği 30 Haziran tarihi var. Süreç nasıl işleyecek takip etmemiz gerek.”
-Daha önce İran’la ilgili arabuluculuk girişimlerinde sizi eksen kaymasıyla suçlayanlar, hatta “İrancı” olarak itham edenler olmuştu. Şimdi İran’la gerilimi yükselterek, Türkiye ile İran’ı bölgede bir soğuk savaşa sürüklediğinizi iddia edenler var. Bu konuda ne diyorsunuz?
“Herhalde eksen kayması onlarda! Bakın ben İran’daydım. Her şeyi gördünüz, gayet güzel bir buluşma, arka arkaya görüşmeler oldu. İçeride Ruhani, P5+1 anlaşmasında, Türkiye’nin yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ettiğinde, bir cümlesi önemliydi: ‘2010 Tahran Deklarasyonu uygulansaydı 5 yıl kaybetmezdik’ diyor. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Kerry de teşekkür etti.”
-Ruhani sizi çok sıcak karşıladı, elinizi tuttu. İran’la dünden farklı bir ilişkimiz mi olacak?
“Burada çok açık ve net şunu söylemek durumundayım: En büyük endişem, mezhepçilik taassubudur. Batı’da bu mezhepçiliğin faturası tarihte çok ağır oldu. Aynı şeyleri şu anda bölgemizde yaşıyoruz. Bugün de (Tahran’da) söyledim; Musul’dan Irak ordusunun kaçması ve kaçarken de bütün silahlarını orada bırakması, bir terör örgütüne, DEAŞ’a arayıp da bulamayacağı bir kâr olarak kalmıştır. Tikrit’te DEAŞ’ın boşalttığı yere Şia giriyor... Tabii bundan rahatsız oldular. Bugün de (Tahran’da) söyledim: Sizin bazı mensuplarınız bundan dolayı saygısızca ifadeler kullandılar. Bakın dedim, şimdi Abadi açıklama yaptı. ‘Tikrit’teki Şia mensupları Tikrit’i boşaltsın. Soygunlar dursun’ dedi. Her taraf talan edildi. Bunu söylemek zorundayım. Bunu Sünni de yapsa, aynı şeyi ben yine söylerim. Çünkü benim Sünnilik diye bir dinim yok; ama Şia’nın da Şialık diye bir dini olmasın, dedim. DEAŞ konusunda da çok hassasız.”
-İran’la hep güzel şeyler oluyor, sonra hep bozuluyor. Böyle bir sıkıntı görüyor musunuz?
“Hayır görmüyorum. Önemli olan ekonomik ve ticari ilişkilerimizi de güçlendirmek. Ne kadar fazla petrol, ne kadar fazla doğalgaz alırsak o kadar güzel olacak! Ama aynı şekilde bizim de İran’a daha fazla şey satmamız lazım.”
‘BELİRLEYİCİ GÜÇ MEZHEP DEĞİLDİR’
-Ortadoğu sürekli kaynıyor. Mezhep ayrılığı endişesi var. Türkiye’yi de belli bir mezhep üzerinden politika üretmekle eleştirenler var. Ne düşünüyorsunuz?
“Türkiye mezhep eksenli bir ayrışmaya veya bir tavra gidiyor, ifadesini kabullenmemiz kesinlikle mümkün değil. Bizim için belirleyici güç, mezhep değildir; belirleyici olan anlayış, ya da inanç, İslam’ın ta kendisidir. Birileri Şia olabilir, ülkemde ağırlıklı olarak Sünniler olabilir... Ancak inanç noktasında geleceğimizi, ne Sünnilik belirler, ne de Şia. Esas olan İslam’dır. Böyle baktık, böyle bakacağız. Mezhepsel bir anlayışınız olabilir, ama bunu bir mezhep olarak karşı bir mezhebe dayatırsanız, o zaman siz ümmeti parçalamış olursunuz. Şu anda İslam dünyası parçalanma riskiyle karşı karşıya. Atılması gereken adım, parçalanma girişimlerini durdurmaktır. Bunun için gerek İslam İşbirliği Teşkilatı gerekse uluslararası bazı kurum ve kuruluşların da böyle bir olumsuz gelişmenin, Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Libya’da, Yemen’de olduğu gibi, başka yerlerde de olmasını istemiyorlarsa, bu yaklaşıma anlayış göstermesi lazım. Ama birileri ‘Daha fazla silah satabileceğimiz bir pazar oluşturalım’ mantığıyla hareket ediyorsa, zaten çözmek mümkün değil. Böyle bir pazar gayreti içerisinde olanlar da var. Bunun olmaması için inşallah bir gayret koyalım diyoruz. Pakistan Başbakanı Nevaz Şerif bizdeydi, bunları konuştuk. En kısa zamanda bir Endonezya ve Malezya seyahati düşünüyorum. Bu çerçevede düşünceleri paylaşacağız. Sonra tekrar bir Suudi Arabistan ziyaretiyle süreci biraz daha etkin hale getireceğiz.”
‘MISIR İÇİN 4 ŞART’
-Suudi Arabistan ziyaretinden sonra, Mısır’la da Yemen üzerinden bir yakınlaşma olduğuna dair analizler söz konusu. “Suudi Arabistan üzerine düşeni yaparsa biz de farklı davranırız” gibi bir cevabınız da olmuştu. Mısır’la ilgili bir gelişme var mı?
“Demokrasiye inanmış bir siyasetçi olarak darbecileri tasvip etmem mümkün değil. Sayın Mursi, yüzde 52 oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’dır. Bir defa ona özgürlüğünü vermeleri gerekir. İki; Batı’da idam var mı? Orada şimdi 3 bin kişinin idamı söz konusu. Bunların gözden geçirilerek kaldırılması lazım. Üç; 18 bine yakın siyasi tutuklu var. Yeniden yargılanıp önlerinin açılması lazım. Dört; siyasi partilere gereksiz yasaklar getirmişler. Zerre kadar demokrasi anlayışı varsa açsınlar önünü. Bazıları çıkıp şunu söyleyebiliyor: ‘Türkiye bizim iç işlerimize karışmasın!’ Bizim iç işlerinizle alakamız yok. Ama dünya artık bir bütün. Bir ülkede özgürlüklere yönelik bir şey oluyorsa, biz de düşüncelerimizi söylemek zorundayız. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni dünya niye paylaşmış? Öyleyse sen de buna sadık olacaksın.”
‘O İLANLARA GÜLDÜM’
-Savcı Kiraz’ın şehit edilmesi gibi olayların devamı gelir mi? Bununla ilgili bir şeyler yapılıyor mu?
“Geçenlerde Sayın Başbakan’la da, İçişleri ve Adalet bakanlarıyla da konuştuk. Burada en ufak tavize fırsat verilmemesi lazım. Ama medya mensuplarına da çok büyük görev düşüyor. Böyle bir teröristi kalkıp ‘saldırgan’, ‘eylemci’ diye ifade ediyorlarsa, onlara gereğini söylemek gerekir. Ben seçimler noktasında bu tür şeylerden çekinmiyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar, 2 ay sonra sandığa gideceğiz ve sandıkta demokratik olarak irademizin gereğini ortaya koyacağız. Fakat başka bir vaka var: Bakıyorsunuz baro, çıkmışlar gazetelere tam sayfa ilan veriyorlar. Tam sayfa ilanda da yine tehdit ediyorlar. Üstelik barolar, yargının tamamı da değilsiniz, yargının 3 ayağından birisiniz. Kalkıp da Türkiye’de bir jüristokrasi mi oluşturmak istiyorsunuz? Türkiye öyle, affedersiniz bir kabile devleti değil, o işler geride kaldı, o eski Türkiye’ydi. O ilanları görünce güldüm, ‘Vah zavallılar’ dedim. Siz Türkiye’yi ne zannediyorsunuz? Türkiye’yi eğer Barolar Birliği idare etmek istiyorsa, hodri meydan, çıksınlar siyaset meydanına. Açık söylüyorum, adalet saraylarında, adliyelerde bu aramaların kesinlikle yapılması lazım; bu bir. İki, özel güvenliğin kesinlikle kamu kurumlarının tamamından bence ayıklanması lazım.”
-Sadece kamu kurumları mı?
“Benim ilk hedefim kamu kurumları. Ancak, özel sektörde de bu tür bir güvenlik talebi olursa İçişleri Bakanlığı özel bir hazırlık yapabilir. Çünkü özel güvenlik kuruluşunda, bazılarını ayırt ediyordum, ama bazı sıkıntılar var. O gün orada bunların bu kadar rahat içeri girmesi, birinde şemsiye birinde cübbe 6 kat çıkması... Sormazlar mı ‘Neredesin sen güvenlik’ diye. Bu konuda da kararlı bir adım atılması gerekiyor. ‘Yok çantamızı aratmayız, yok üstümüzü aratmayız’ demek, doğru bir yaklaşım olmaz. Bu avukat da olabilirdi! Bizim tüm avukatları ve avukatlık mesleğini gölgelemek gibi bir niyetimiz asla olamaz. Ama yaşanan vakaların unutulması da doğru olmaz.”
-Danıştay baskınını gerçekleştiren Alparslan Arslan avukattı...
“Evet, Danıştay’ı bastı. Danıştay baskınında da sonra kime fatura ettiler hadiseyi? Önce ‘Mürteciler’ dediler. Sonra hadisenin öyle olmadığı ortaya çıktı. Gerçekleri görmek lazım.”
-Özel güvenlikçiler işsiz mi kalacak?
“Çoğu emekli. Gençler varsa, üzerinde çalışılır. Emniyet teşkilatı sürekli eleman alıyor, gelirler; onlarla ilgili çözümü İçişleri Bakanlığı rahatlıkla yürütebilir. Emniyet’e veya güvenlik teşkilatımıza girecek kalitede, kapasitede olanları da oraya rahatlıkla alınabilir.”
‘AZİZ YILDIRIM’I ARADIM’
-Savcımızın şehit edilmesinden sonra Fenerbahçe otobüsüne saldırılması toplumda büyük etki yarattı. Bu saldırının mahiyeti belli oldu mu?
Anbean, İçişleri Bakanımızın söylediği de anbean. Şu anda o konuda odur budur demeyelim.
-Aziz Yıldırım’ı aradınız mı? Fenerbahçe’ye sistemli bir saldırı olduğunu düşünüyorlar.
Aziz Bey’i de aradım. Ertesi sabah teknik direktör İsmail kardeşimi 2 kez aradım, takım kaptanı Emre Belözoğlu’nu 2 kez aradım. Çünkü ertesi sabah, İsmail hoca “Kısa bir antrenman yaptırmak suretiyle o gece evlere göndermedik. Samandıra’da kaldık. Eğlenceli bir şey yapıp da psikolojik olarak moral vereyim istedim” dedi. Sağ olsun, gerek Kulüpler Birliği gerek Federasyon’un bu konuda bizimle bir irtibatları oldu. Hükümetimizin de yaptığı bir tavsiye vardı. Hiç olmazsa 1 hafta erteleme, diye benimle de paylaştılar. Ben de kendilerine aynı kanaatleri, o geçmişten gelen birisi olarak “İsabetli olur” diye ifade ettim. Çünkü psikolojik olarak bir yıkım var. “Bütün lig bir hafta tatil edilirse kupayla beraber, isabet olur” dedim.
'HAKARET DAVALARINDA GERİ ADIM ATMAM'
-Açtığınız ya da resen açılmış hakaret davalarında gözaltına alınan, tutuklanan; aralarında lise, ortaokul öğrencilerinin olduğu iddia edilen insanlar var. Bunların Türkiye’de ifade özgürlüğü konusunda sorun teşkil ettiği yorumları yapılıyor. Bu konuda görüşünüz nedir?
“Türkiye demokratik bir hukuk devleti. Bir başbakana, bir cumhurbaşkanına isteyen istediği gibi hakaret ederse karşılıksız mı kalmalı? Burada kendimi normal bir insan yerine koyuyorum ve avukat arkadaşlarıma diyorum ki, bu konuda eleştiri değil hakaret noktasında, kim yaparsa siz de hukuk içinde gereği neyse yapacaksınız. Çünkü bize yapılanlar, o köşe yazarlarına veya o gazetelerin patronlarına yapılsa, ailelerine varıncaya kadar, bunlar karşısında eyvallah edebilirler mi? Çılgına dönüyorlar. Hukuk devletiysek, ben de hukuk içinde sonuna kadar haklarımı arıyorum ve sonuna kadar da arayacağım. Oradan geri adım atmam.”
'2015 İSTİHDAMDA ÇOK DAHA RAHAT OLACAK'
-Geçen sene sandık öncesi cari açık bahanesi vardı, bize “Kırılgan 5’li” denmişti. Petrol yüzünden bu ortadan kalktı. Bu kez dolar üzerinden “Türkiye en kırılgan ülke” diye yeni bir kampanya başlatılıyor. Ne diyorsunuz?
“Bu görüşlere katılmıyorum. Ekonomide de dere yatağında akar; dolar da, Euro da er, ya da geç yatağını bulacak. Ekonomide kendi altyapımızı güçlü tutmamız lazım. İnşaat sektörünü asla hafife almıyorum. İnşaat sektörü ile sanayi atbaşı gider. Biri bir kenarda kalsın, asla olmaz. İstihdam diyorsak, inşaat sektörünü tahrik etmemiz lazım. İki; bizim hizmet sektöründe önemli bir gücümüz var. Özellikle turizm ve mevsimsellikte istihdama çok ciddi bir sıçrama geliyor bu aydan itibaren. O başladığı anda zaten kendini hemen gösterecek. Ve 2015’in özellikle istihdamda çok daha rahat olacağına inanıyorum.
‘EN İYİLERDE BAŞKANLIK VAR’
-Cumhurbaşkanı olarak 8 Haziran’da nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
“Bütün arzum, 7 Haziran seçimlerinden, birinci derecede parlamentoda yeni anayasayı, yeni Türkiye hedefiyle çıkartabilecek bir sayının ortaya çıkması. Bunu 400 olarak ilan ettim. Tabii gerekli sayı 400 değil, 367... Ve, yeni anayasa ile birlikte başkanlık sisteminin ne kadar önemli olduğunu işlemeye devam ediyorum. Sayın Ruhani bile baktım bu konunun üzerinde duruyor. Tabii onların sistemi bize göre biraz daha farklı... Ama bu konuda yoğunlaşmamız gerektiğine inanıyorum. 400 olmadı da diyelim ki 335 oldu, referandum şansı elde edildi. Referandum şansının yakalanması dahi halkımız tarafından böyle bir oylamada olumlu netice verecektir, çünkü kamuoyu araştırmalarımızda biz bunu gördük. Çünkü artık burada da bir patinaj var, kişi başı milli gelirimizi 2023’te 25 bin dolar olarak belirledik. Bunu yakalamamız lazım, ama birileri paçamızdan çekiyor. Son zamanlarda Batı medyasında da, Türkiye’nin başkanlık sistemine yürüyüşünü engellemek isteyenler var. G20’nin yarısı başkanlık sistemi. O ülkeler dünyanın en iyileri. Onlar diktatör olmuyor, padişah olmuyor, onlar asıp kesmiyor, ama biz Türkiye olarak başkanlık sistemine geçersek böyle oluyoruz... Olmaz!”
‘OTOMOTİVDE RAHAT GİRERİZ’
-Sizden bir yatırım talebi geldi mi? Ambargo sonrası bizi ticarette nasıl bir İran bekliyor? Onlara göre 100, ABD’ye göre 60 milyar bloke edilmiş petrodolarları var. Rekabette ön alacak bir ülke olabilir mi?
“Orada Türklerin 1 milyar 100 milyon dolar yatırımı var. Onların ise 100 milyon dolar kadar Türkiye’de yatırımı var. Ciddi bir açık, bire 10... Bu şekilde olmaz. Ortak yatırımlar başlasın. Bu birlikte Türkiye’de olabilir, birlikte İran’da olabilir, ya da üçüncü ülkelerde yatırımlara Türk ve İranlı işadamları girebilir. Bu tekliflerimize olumlu yaklaşım gösterdiler. Bana göre bütün mesele doğalgaz fiyatında mutabakat ve yerel parayla ticaret...”
-Tahkim gündeme geldi mi?
“Bu defa tahkimi hiç gündeme getirmediler. Yerel parayla ticaretin artırılması konusunda çok ciddi bir tavırları var. Nükleer enerji meselesiyle ilgili olumlu adım atılırsa daha da rahatlayacak. Bugün bir şey daha öğrendim; otomotiv sektöründe yaptırım ortadan kalkmış vaziyette. Bu sektörde biz İran’a çok rahat girebiliriz.”
‘JANDARMAMIZ KULLANILDI’
-İstanbul Başsavcılığı 30’dan fazla askeri gözaltına aldı, sebebi de sözde MİT TIR’larının sözde Selam Tevhit Örgütü davasıyla ilgili durdurulmuş olması. 2012’de siz, Hakan Fidan ve Suriye muhalefeti sözcüsünün olduğu bir toplantının yine aynı örgüt davası çerçevesinde izlendiğini, MOBESE kayıtlarının da alındığını biliyoruz. Bu son olayda TIR’ların, dinlendiğiniz görüşmeye delil oluşturmak için durdurulduğu gibi bir manzara mı var?
“Şimdi burada da bir şeyi tavzih etmekte fayda var. Vatandaş, asker dendiğinde normal askeri anlıyor. Yani er, erbaş gibi... Aslında ağırlığını subay-astsubaylar oluşturuyor. Maalesef jandarmamız paralel yapı tarafından kullanıldı. Şimdi onların meydana çıkması dolayısıyla, bu talimatı veren savcılara dönüyor, dönecek. Bununla ilgili süreç yargıda olması hasebiyle fazla beyanda bulunmam doğru olmaz. Ama biz bu görevde olduğumuz sürece bu işin peşini asla bırakmayacağız. Çünkü bu yapı bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eden bir yapıdır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.