David Lynch Kimdir?
“Eraserhead” ,“The Elephant Man”, “Blue Velvet, “Wild At Heart”, “Lost Highway” ve “Mulholland Drive” gibi kara film klasiklerinin usta yönetmenidir. Neredeyse her biri kült mertebesine yükselen filmlerinde, gerçeklikle hayal arasında gidip gelen takıntılı ve kırılgan karakterler dikkat çekmiştir. Stanley Kubrick, “Eraserhead”in en iyi Lynch filmlerinden biri olduğunu söylemiştir.
David Lynch Kimdir? Nerelidir? Ne iş yapıyor?
20 Ocak 1946’da Amerika’da dünyaya geldi. Çocukluğu, bilim adamı olan babasının araştırmaları sebebiyle, eyaletler arası yolculuklarla geçti. Öğrencilik yıllarında izciliğe merak sardı ve onbeşinci doğum gününde başkanlık töreni açılışı için John F. Kennedy’ye izci olarak eşlik etti.
Virginia’da eğitim gördüğü kolejden mezun olduktan sonra sanat yapmayı amaçladığı için Washington DC’deki “Corcoran School Of Art”ta ders almaya başladı. Ardından Boston’a gitti ve “School of the Museum of Fine Arts”’a bir yıllığına kaydoldu. Sanatçı arkadaşı Jack Fisk’le birlikte, Alman expresyonist ressam Oskar Kokoschka’dan çok etkileniyorlardı ve onunla çalışmak için Almanya’ya gittiler. Orda 3 yıl kalmayı planladığı halde, Lynch 15 gün sonra Amerika’ya geri döndü.
1966 yılında, Philadelphia’ya yerleşti. “Pennsylvania Academy of Fine Arts”’ta eğitim görmeye başlayan Lynch, okulda grafik ve resim üzerine çalışmalarını ilerletti. “Endüstriyel Senfoniler” adını verdiği kompleks stilde mozaik çalışmaları oldu. Bu dönemde sinemayla da ilgileniyordu ve ilk kısa filmi olan “Six Figures Getting Sick”i 1966’da çekti. Film, Akademi’nin yıllık yarışmasını kazandı. Bu umut verici gelişmeden sonra H. Barton Wasserman, çekimlerini kendi evinde gerçekleştireceği filmin donanımı için Lynch’i görevlendirdi ve 1968’te Lynch ikinci filmini çekmiş oldu: “The Alphabet”
1970’te Lynch, grafik ve resim çalışmalarından tamamen uzaklaşıp, sinema üzerine odaklanmaya başladı. Amerikan Film Endüstrisi’nden yeni filmi “The Grandmother” için aldığı 5000 dolarlık bursun hakkını verdi. The Grandmother, Lynch’in alamet-i farikalarını yansıtan motifleri içeriyordu ve bu yönüyle yönetmenin sinematografisinde önemli yere sahip oldu.
1971’te Los Angeles’a taşınan Lynch, AFI Konservatuar’ ında çalışmaya başladı ve aldığı 10 bin dolarlık bursla ilk uzun metrajlı filmi “Eraserhead”i 1977’de tamamladı. Film fazlasıyla esrarengiz bir atmosfer yaratıyordu ve yönetmen bu filmini “Benim Philadelphia hikayem”şeklinde tanımladı. Zira Philadelphia’da karşılaştığı tehlikeli ve korku dolu olayların yansımasını içerdiğini belirtmişti. Ayrıca baba olmakla ilgili duyduğu kaygı ve korkuları da Eraserhead’de anlattı. Film kısa sürede kült oldu.
1980’de “The Elephant Man”’i çeken Lynch, bu filmiyle toplam 7 dalda oskara aday gösterildi. Film büyük bir gişe başarısı kazandı ve yönetmenin dünyaca tanınmasını sağladı.
1984’te Frank Herbert’in bilimkurgu romanı The Dune’u sinemaya uyarladı. Filmin başarısından sonra 1986’da “Blue Velvet” filmi geldi. Film en iyi film dalında oskara aday oldu ve o yıl oskar alan Woody Allen, ödülü hak eden filmin Blue Velvet olduğunu açıkladı.
1990’da onu Cannes Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye’nin sahibi yapan filmi Wild At Heart’tan sonra, TV için hazırladığı dizi Twin Peaks’i çekmeye başladı. Dizi birçok ülkede yayınlandı ve çok sevildi. 1997’de çektiği Lost Highway’e kadar TV için diziler çekmeye devam etti. Film, sinema eleştirmenlerinden büyük ilgi gördü, konusu, işlenişi ve müzikleriyle uzun süre konuşuldu. Fenomen haline gelen Lost Highway’den sonra 1999’da The Straight Story’i çeken yönetmen, 2001’de yine çok konuşulan filmi Mulholland Drive için kamera arkasına geçti. Filmi, online dizileri “Rabbits”, “Dumbland” ve kısa filmi “Darkened Room” takip etti.
2003’te Lynch favori müzik grubu Rammstein’in belgeselini hazırladı.
Sinema sanatının belki de en karmaşık figürlerinden, kara filmlerin ustası, yoldan çıkmış karakterlerle dolu filmlerin yönetmeni David Lynch,Venedik Film Festivali jürisi tarafından “Ömür Boyu Başarı Ödülü”’ne layık görülmüştür. Yönetmen en son başrollerini “Laura Dern” ve “Jeremy Irons”’ın paylaştıkları “Inland Empire”’ı çekmiştir.
Kendi Ağzından
“Herşeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir, çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji, gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel birşeydir ve herkese göre değişir…”
“Gizemi ve bilinmeyeni severim; neler olup bittiğini bilemediğim için karanlık ortamları da… Dış görünüşün altında bir şeyler saklı olduğu fikrinden hoşlanıyorum ve sanırım insanlar bilmedikleri bir şeyi veya daha önce hiç bulunmadıkları bir yeri seyretmeyi seviyorlar.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.