Belgelerle gizlenemeyen gerçek!

Belgelerle gizlenemeyen gerçek!
ABD'nin, terör örgütü PKK/PYD'ye DAEŞ ile mücadele adı altında askeri sevkiyatları sürüyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin bir önceki başkan ve heyetinin Deaş’la mücadele adı altında bölgede bulunan terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan, diğer bir terör örgütü PYD’ye, şimdi görevde olan ABD Başkanı ve heyeti de destek vermek üzere silahlandırılması yolunda yürütme kararı aldı. Bu kararın ardından yoğun bir şekilde ağır silahlar da dahil olmak üzere PYD’nin silahlı kolu olan ve 2011 yılında kurulan YPG silahlandırılıyor.

Her ne kadar da, PKK elebaşısı Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında yakalanıp cezaevine konmasından sonra, terör örgütü göz boyayıcı kararlar almış olsa da, gerek ilk kuruluş amaçları, gerek zaman zaman verdikleri beyanatlardan, gerekse 2007 yılında oluşturdukları sözde KCK ve devamında sözde Kürdistan güçlerine yaptıkları çağrılar ve Abdullah Öcalan’ın örgüt için tek muhatap olduğu açıklamalarından, PKK’nın sözde Kürdistan’ı kurma hayallerinden vazgeçmedikleri anlaşılmaktadır.

BELGELERDE GİZLENEMEYEN GERÇEK

PYD’nin PKK’nın uzantısı olduğunu anlamak açısından ilk olarak, PKK’nın belgelerinden KCK sözleşmesine bakıldığında, İran’daki PJAK ve Irak’taki PÇDK’nin yanında Suriye’deki PYD görülmektedir. Terör örgütü ilk kuruluş amaçlarında da hedefledikleri üzere Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki topraklar üzerinde devlet kurmayı amaçlamaktadırlar. Suriye iç savaşının çıkmasından sonra da bölgedeki çatışma ve belirsizlik ortamını kendi lehlerine çevirmeye çalışmaktadırlar.

Bağımsız akademik çalışmalar yapan ve birçok uluslararası düşünce veya basın kuruluşu da zaman zaman yazdıkları rapor ve haberlerde PKK ile PYD ilişkisini ortaya koymaktadırlar. Brüksel merkezli olan Uluslararası Kriz Grubu’nun 08 Mayıs 2014 tarinde yayınladıkları 151 rapor numaralı, “İkarus’un uçuşu? Suriye’de PYD’nin Tehlikeli Yükselişi” isimli raporda YPG’nin Kandil’den yönetildiği, KCK isimli şemsiye örgütün parçaları olduğu ve YPG’nin PKK’nın desteği ile güçlendiği gibi bilgiler yer almaktadır. Aynı düşünce kuruluşunun 04 Mayıs 2017 tarihinde yayınladığı, “PKK’nın Kuzey Suriye’de Öldürücü Tercihi” isimli raporunda ise Suriye’deki Kürt oluşumunun ideolojik olarak PKK ve elebaşı Abdullah Öcalan’la bağlantılı olduğunu söylemektedir.

ABD’de bulunan Atlantik Konseyi isimli düşünce kuruluşu, 26 Ocak 2016 tarihinde yayınladığı “YPG-PKK İlişkisi” isimli bir raporda, 2013-2016 yılları arasında ölen YPG üyelerinin kimlik bilgilerinin incelenmesi neticesinde, %49.24’nün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu ortaya koyarak, bu ölen teröristlerin aslında PKK mensubu olduğunu öne sürmektedir.

DEAŞ PARAVAN ÖRGÜT

Bu kapsamda; PKK, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı ve bölgedeki Deaş terör örgütü ile mücadeleyi kendi lehine kullanmaya çalışmakta, kuruluş felsefesi Marksist Leninist olan ve emperyal Dünya görüşüne tamamıyla karşı olan örgüt, Dünya’ya kendisini, Deaş’la mücadelede tek etkili seküler ve demokratik bir oluşum gibi göstermeye çalışmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin ABD’li muhataplarına her fırsatta ayrıntılı belgelerle PYD’nin PKK terör örgütünün Suriye kolu olduğunu anlatmasına hatta Mayıs 2017 ayı içerisinde Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın ortak basın açıklamasında Beyaz Saray’da tüm Dünya basını önünde bunu belirtmesine rağmen, ABD bölgedeki çıkarları, kısa vadede Deaş’ı bitirme makyajı adı altında, anlatılanlara kulaklarını tıkayarak, bir yandan PYD’nin PKK ile ilişkisini görmezden gelip silahlandırırken bir yandan da Türkiye’ye PKK ile mücadelede tam destek sözü vermektedir.

ABD SAVUNMA BAKANI’NIN İTİRAFI

Bütün bu uluslararası raporlar, mülakatlar ve kanıtların yanında çok ilginç olarak, ABD’nin bir önceki Savunma Bakanı Ashton Carter, 28 Nisan 2016 tarihinde ABD Senatosunda Güney Karolina Senatörü Lindsey Olin Graham’in PYD ve YPG’nin PKK ile bağlantılı olduğuyla ilgili sorulara “evet” şeklinde cevap vererek, ABD’nin aslında tüm gerçekleri açıklığıyla bildiği ancak bölgede kendi çıkarları doğrultusunda bu gerçeklere gözlerini ve kulaklarını kapadıklarını göstermektedir. Deaş’ın ortaya çıktığı günden bugüne kadar bütün ulusal ve uluslararası girişimlerin yanında, Türkiye, bizzat Deaş’la sahada da tek başına mücadele ederek, aslında Deaş’la mücadelede ne kadar etkili olduğunu, güney sınırlarından gelebilecek her türlü tehdite ve bölgede kendi bilgilerinin dışında herhangi bir oluşuma asla izin vermeyeceğini Fırat Kalkanı operasyonuyla tüm Dünya’ya göstermiştir.

ABD’nin bu yanlış tercihi sadece Türk yetkililer veya uzmanlarca eleştri konusu haline getirilmiyor aynı zamanda çok sayıda yabancı uzman ve yetkili kişilerce de yanlış olarak yorumlanmaktadır. ABD’nin kısa süreli hedefleri doğrultusunda bölgede taktik olarak ilk önceliği olduğunu öne sürdükleri Deaş’ı bitirmek için başka bir terör örgütünü silahlandırmasının orta ve ileri gelecekte bölgede daha büyük çatışmalara ve problemlere yol açacağı bir gerçektir. Ancak, ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti de bölgede kendi çıkarlarına korumaya ve halkını en güvenli şekilde yaşayacak şekilde kararlar ve tedbirler almaya muktedirdir.

Yeni Şafak

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.