'ABD her şeyi göze aldı, zafer istiyor'

'ABD her şeyi göze aldı, zafer istiyor'
Marmara Üniversitesi SBF Prof. Dr. Cengiz Tomar, özellikle Orta Doğu'da yoğunlaşan 'mini dünya savaşı'nda ABD'nin, Suriye özelinde Orta Doğu'dan ne gibi çıkarları olacağı ve ne istediği konusuyla ilgili değerlendirmeler bulundu.

Prof. Dr. Cengiz Tomar, ABD'nin Suriye özelinde Orta Doğu'da izlediği politikayla ilgili, ''ABD'nin, Türkiye'nin bütün ısrarlarına rağmen DEAŞ'a karşı PYD/YPG ile birlikte mücadele etmesinin sebeplerinden biri de, Fırat'ın doğusundaki Arap bölgelerini PYD/YPG’nin örgütlü yapısıyla birleştirip bu bölgede kendi nüfuzunu sağlamak ve Fırat’ın doğusuyla anlaşamadıkları müddetçe batıdaki rejime, Rusya'ya ve İran'a fakir bir Suriye bırakarak bir Pirus zaferi kazandırmak istemesidir. Böylece Rusya'yı dengeleyebileceği gibi, İsrail'i tehdit eden İran'ı da dizginleyebilecektir.'' dedi.

ABD Dışişleri Bakanı ve yetkililerinin bermutad (alışıldığı gibi) Ankara ziyaretleri öncesinde, ''ABD'nin Suriye’de bir planı var mı?'', ''varsa bu plan nedir?'' sorularına cevap vermemiz, bundan sonra Suriye’de atılacak adımlar ve yol haritası açısından büyük ehemmiyet taşıyor. Geçtiğimiz günlerde  Suriye’de bir Rus, bir İsrail uçağının ve İran'a ait bir insansız hava aracının düşürülmesi, İsrail’in Şam çevresinde İran ve Suriye’ye ait hedefleri vurması, Rusya ve rejim kuvvetlerinin İdlib ve diğer muhalif ceplerdeki yoğun saldırıları, Türkiye'nin Afrin'de yaptığı ''Zeytin Dalı'' harekâtı karşısında ABD'nin  himayesindeki PYD/ YPG'nin hem İranlı milisler hem de rejimle giriştiği işbirliği, Rusya'nın ''tavşana kaç, tazıya tut'' siyasetiyle vekalet savaşlarının asalete dönüşerek adeta mini bir dünya harbinin yaşandığı şu günlerde, eski stratejik müttefikimiz yeni hasmımız ABD'nin genelde Ortadoğu'da özelde ise Suriye'de ne yapmayı istediğini anlamaya çalışmak hayati derecede önem arz ediyor.

 

Suriye iç savaşının başında Türkiye ile birlikte Esed rejimine karşı  mücadele veren ABD’nin, şayet Suriye’de Esed gider ve demokratik bir yönetim  kurulursa Müslüman Kardeşler benzeri bir yönetimin geleceğini öngörmesiyle ve  İsrail ile alakalı kimyasal silah tehdidinin ortadan kalkmasıyla bu emelinden  vazgeçtiği, genel kabul gören bir yaklaşım. Benim teorim ise ABD’nin hedefinin, o  günlerde FETÖ unsurlarıyla malûl Türk ordusunu Suriye’ye müdahil olmaya teşvik  ederek Irak, Suriye, Türkiye ve İran’dan oluşan devletleri parçalayıp bölme planı  çerçevesinde burada bir uydu seküler Kürt kuşağı yaratmaktı. Nitekim, Türkiye’de  daha sonra yapılan DEAŞ saldırıları,hendek savaşları ve en nihayetinde FETÖ  darbe teşebbüsü de bu planın yürümemesi üzerine devreye sokulmuş ek  senaryolardır. 

''DEAŞLA MÜCADELE' BAHANE''

ABD’nin bütün bu evdeki hesaplarının Ortadoğu çarşısında tutmaması,  Rusya’nın Suriye’ye doğrudan müdahil olması ve İran’ın nüfuzunun artarak İsrail’i  tehdit eder hâle gelmesi karşısında ABD, dikkatini iki bölgeye teksif ve tahsis  etti. Bu bölgeler özellikle Fırat’ın doğusu (ki batısı daha ziyade Rusya  kontrolündedir) ile Suriye’nin güneyinde İsrail’in güvenliği ile ilgili  bölgelerdir. ''DEAŞ’la mücadele'' adı altında, ondan boşalacak bölgeleri kendi  kontrolündeki PYD/YPG’ye vermek isteyen ABD, Türkiye’nin alerjisi nedeniyle  örgüte bir miktar Arap silahlı gücü katarak SDG adıyla bir kokteyle çevirip kendi  nüfuzunu bölgede devam ettirmeye çalışacaktı. Böylece ilk baştaki plan ve  senaryo, saha şartları nedeniyle bir miktar modifiye edilmiş olsa da, ABD ve  dolayısıyla İsrail açısından çok elverişli olan bu plan devreye alınmış oldu.

Fırat’ın doğusu, her ne kadar Ürdün sınırından başlayıp kuzeye doğru  Şam, Humus, Hama ve Halep, oradan Türkiye sınırına uzanan Suriye’nin aort damarı  niteliğindeki hat ile batıda Akdeniz sahilindeki Lazkiye, Tarsus ve Banyas sahil  bandı kadar önemli olmasa da, Suriye ekonomisinin bir bütün olarak kalması  açısından büyük ehemmiyet taşıyor. Zira Fırat’ın doğusunu ekonomik olarak  batısından ayırdığınızda, bu siyasi açıdan da Suriye’yi böleceğiniz anlamına  gelir ve ABD bunu bilinçli ve kasten yapmaktadır.

FIRAT'IN DOĞUSU SURİYE İÇİN NE İFADE EDİYOR?

Suriye haritasına baktığınızda, Fırat’ın doğusunun, batının aksine,  büyük şehirleri olmayan çöl ve kırsal alanlardan müteşekkil bir bölge olduğunu,  nüfus yoğunluğunun ise batı bölgelerine oranla hayli düşük olduğunu  görebilirsiniz. Ancak Suriye ekonomisi açısından bakıldığında durum hiç de öyle  değildir. Suriye’nin tarım üretiminin büyük kısmı Fırat nehri tarafından sulanan  bu bölgede yapılmaktadır. Özellikle fakir Suriye halkının ekmek ihtiyacını  karşılayan buğdayın büyük kısmı Fırat’ın doğusundan gelir. Yine ülke ekonomisi  için önemli bir istihdam kaynağı olan batıdaki tekstil atölyelerinin hammaddesi  olan pamuk, büyük oranda bu bölgede üretilmektedir. Suriye uzun yıllar bu  bölgedeki sulama yatırımlarına büyük bir pay ayırmıştı. “Mümbit Hilal” denilen  Suriye’ye bu ismin verilmesini sağlayan ülkenin verimli topraklarının bir kısmı  ile Fırat nehri bu bölgededir. Suriye’nin elektriğinin önemli bir kısmını üreten,  Fırat üzerindeki ülkenin en büyük barajı olan Tabka barajı da şu anda SDG’nin  kontrolü altındadır. Tabii buna bir de ülkenin kuzeydoğusu ile Deyrizor  bölgesinde çıkarılan ve fakir Suriye ekonomisi açısından yaşamsal öneme sahip  petrol üretimini de eklememiz gerekir. Petrol, enerji kaynağı olmanın yanı sıra  Batı Suriye’de istihdam yaratan plastik fabrikalarının da hammaddesini  oluşturmakta.

Tarihi literatürde ''Faydalı Suriye'' adı verilen Suriye’nin batısı,  şayet ABD kontrolündeki SDG (PYD/YPG) ile anlaşamazsa, kısa sürede daha da  fakirleşerek ''Faydasız Suriye”ye dönüşebilir. Ülke nüfusunun büyük kısmının batı  bölgelerinde yaşadığını göz önüne alırsak, bunun üniter bir Suriye için ne kadar  hayati olduğunu da anlayabiliriz. Zira Mısır ve Suriye gibi, orta sınıfların  nispeten fakir olduğu ve yaygın bir yoksulluk bulunan ülkelerde ekmek, su, elektrik ve petrol fiyatlarının artmasının, pek çok defa devrimlere gidebilecek  isyanlara yol açtığı unutulmamalıdır. 

'PİRUS ZAFERİ İSTİYOR'

ABD’nin PYD/YPG ile kol kola girmesinin tek sebebi Türkiye’den hoşnutsuz olması değildir. Bağımsız ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden  bir Türkiye’den rahatsız olan ABD’nin, Türkiye’nin bütün ısrarlarına rağmen  DEAŞ’a karşı PYD/YPG ile birlikte mücadele etmesinin sebeplerinden biri de,  Fırat’ın doğusundaki Arap bölgelerini PYD/YPG’nin örgütlü yapısıyla birleştirip  bu bölgede kendi nüfuzunu sağlamak ve Fırat’ın doğusuyla (yani ABD ile)  anlaşamadıkları müddetçe batıdaki rejime, Rusya’ya ve İran’a fakir bir Suriye bırakarak bir Pirus zaferi kazandırmak istemesidir. Böylece Rusya’yı dengeleyebileceği gibi, İsrail’i tehdit eden İran’ı da dizginleyebilecektir.  Bunun bölgedeki en önemli müttefiklerinden Türkiye’yi Rusya’ya daha da fazla  yaklaştırabileceğinin bilincinde olan ABD, geçmişte Suriye’de Türkiye ile  birlikte hareket eden ve İran antipatisi olan Suudi Arabistan’ı İsrail ile  anlaştırmak suretiyle, İran’a karşı bir cephe oluşturma yoluna gitmektedir. Zira  İsrail’in korunması, ABD’nin önceliklerinin başında gelmektedir. Böylece  bölgedeki diğer büyük devlet olan Rusya gibi, bir taşla bir kaç kuş vurmayı  planlamaktadır.

Maalesef son günlerde hem Suriye’nin kuzeyi hem de güneyinde  gördüğümüz aşırı hareketlilik, vekâlet savaşı şeklinde başlayan, ardından  asillerin doğrudan topa girerek kendilerine nüfuz bölgeleri oluşturduğu  Suriye’de, giderek bir konvansiyonel savaşı doğurma eğilimi taşımakta.  Hafazanallah Suriye’de durum giderek II. Dünya Savaşı öncesinde büyük güçlerin  bilek güreşi yaptığı İspanya iç savaşını andırmakta.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.