Ölmüş bir At, kırbaçlanınca koşar mı?
“Ucuz” bir gazetenin, tamamen “masabaşı” olan bir haberini okuyunca, taa 2007’ye gittim... 18 Haziran 2007’de Yeni Şafak’tan Mehmet Gündem’in sorularını cevaplayan Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanvekili Bülent Orakoğlu, hem “bir siyasi parti genel başkanı”yla Ankara’daki Armada Alışveriş Merkezi’nde yaptığı bir “görüşme”nin detaylarını, hem de “Ağar ve Mumcu’nun Cumhurbaşkanlığı oylamasına niçin katılmadıkları”nın sebeplerini anlatıyordu... Mehmet Gündem; “27 Nisan e-muhtırası”nı hatırlatarak şöyle bir soru yöneltmiş Orakoğlu’na:
“Mehmet Ağar, ‘Muhtıradan haberim olsaydı oylamaya katılırdım’ dedi. Mumcu’nun da muhtırayı bildiğini ima eden açıklamaları oldu... O akşam ne oldu da, siyaset kilitlendi?”
Şöyle cevap vermiş Orakoğlu:
“28 Şubat’tan 27 Nisan’a gelen sürece bakarsak, sanki Türkiye’de askeri vesayetin güçlendirilmesiyle ilgili bir master plan uygulanıyor... Komuta kademesinin de, siyasetin de önündeki manevra alanı daraltılıyor... Bunu plânlayanlar, iktidarın anti demokratik bir şekilde uzaklaştırılmasını bekliyorlar...
Fakat Genelkurmay’ın üst kademesi böyle bir şeyi istiyor gözükmüyor...
Erkan Mumcu’nun danışmanlığını da yapan Hüseyin Kocabıyık dedi ki; ‘Hem Erkan Mumcu, hem de Mehmet Ağar Türkiye’de fiili bir darbe olacağını biliyorlardı, bu yüzden oylamaya girmediler.’
Ağar’ın iki milletvekiliyle görüştüm, ‘Kesinlikle girecektik. Ne olduysa o gece oldu ve Ağar fikir değiştirdi, telefonlarını kapattı’ dediler.
TSK adına hareket ettiklerini söyleyen sivil cuntacılar var, onlar bu tür durumlarda devreye girerler.”
Sormuş Mehmet Gündem;
“Biz bunları tanıyor muyuz?”
Cevap vermiş Orakoğlu;
“Bunlar her parti içinde vardır, partiyle TSK arasında bağlantı kuran, ilişkileri yürüten kişi olarak lânse ederler kendilerini.”
Lütfen dikkat;
“TSK adına hareket eden” demiyor Orakoğlu... Ya ne diyor?.. “Kendilerini öyle lânse ederler” diyor!..
O GENEL BAŞKAN, YUSUF ERİKEL’Dİ!
İşte, kendisini böyle lânse eden “siyasî lider”lerden biri de “partisinin adını” bile, ancak “kendi yakın çevresindeki birkaç kişinin bilebileceği” Yusuf Erikel’di.
Orakoğlu, Yusuf Erikel’in ismini ısrarlara rağmen vermiyor, bunun gerekçesini de şöyle açıklıyordu:
“Gerektiğinde söylerim ama şimdilik söylememeyi tercih ediyorum. Çünkü bir tek o değil, bu tür hesaplar yapanlar, bu gözle bütün partilere bakmak lazım... Kimler giriyor, kimler çıkıyor, ne tür tavır ve söylem değişiklikleri var?..
Yani demokrasiye ne kadar sadakat içindeler...”
Orakoğlu, Mehmet Gündem’in; “Nedir o liderin adresi?” sorusuna da şu karşılığı veriyordu:
“Milliyetçi-muhafazakâr vurguları da olan yeni ulusalcılık... Küçük ve etkisiz bir parti. Aslına bakarsanız o şahısla görüşme isteği ilk benden geldi.
Bu tür faaliyetler içinde olduğunu bildiğim için olayı tespit etmek istedim.
O da toy bir siyasetçi gibi anlattı bunları.”
Peki, “küçük ve etkisiz bir parti”nin, yani Millî Demokrat Halkın Partisi’nin, yani MDHP’nin genel başkanı Yusuf Erikel, ne anlatmıştı Bülent Orakoğlu’na, daha doğrusu “ne gibi teklifler”de bulunmuştu?..
“BEN, İHTİLÂLİN BAŞBAKANI OLACAĞIM”
Orakoğlu’nun “açıklamadığı” bu görüşmenin detayları, malumlarınız olduğu üzre, daha sonra “Ergenekon Terör Örgütü İddianamesi”nin “ek klasörleri”nde yer aldı...
İddianamenin, 9 Nisan 2009 tarihli gazetelerde yayınlanan “ek klasör”lerine göre;
“Milli Demokrat Halkın Partisi (MDHP) Genel Başkanı Yusuf Erikel; bazı etkili bürokratlar ile bazı büyük sivil toplum kuruluşlarını ziyaret ederek demiş ki;
“Darbe olacak, AKP düşürülecek. Ben Başbakan olacağım. Duruşunuza dikkat edip, bize yardımcı olursanız, biz de size yardımcı oluruz.”
Görüştüğü kişilere bu tür “tehdit”ler savuran Erikel, Orakoğlu’na da demiş ki; “Amacımız Hükümet’i devirmek... Yakın bir zamanda harekete geçeceğiz!.. Hükümet gidiyor... Ben, bir-iki ay sonra Başbakanım!.. Eğer stratejinizi bu şekilde götürmeye devam ederseniz, sizin ve çocuklarınızın bundan sonra devlet hizmetinde yer alması mümkün değil!..
Ama, şu andan itibaren bizim dediklerimizi kabul ederseniz; size, devlet içinde önemli görevler verebiliriz!”
Görüyorsunuz ya; açık açık, “devletten yer beğen” demiş Bülent Orakoğlu’na!..
Kafasından geçen neydi acaba?..
“MİT Müsteşarlığı” filân mı?..
Ama, Orakoğlu, “uyanık” adam!..
Düşer mi bu tuzağa!..
Yutar mı bu zokayı!..
BAŞBAKAN OLAMADI, AVUKAT OLDU!
Orakoğlu yutmamış ama, Yusuf Erikel’in, “hâlâ bir ümidi var” olmalı ki; bazı liderlerin “Ergenekon avukatlığı” yaptığı Türkiye’de, Erikel, halen “ETÖ’nün fiili avukatlığı”nı deruhte ediyor!..
Bildiğim kadarıyla;
ETÖ sanıkları Kemal ve Neriman Aydın ile muvazzaf teğmenler Eren Mumcu, Hasan Hüseyin Uçar, Mehmet Ali Çelebi ve Noyan Çalıkuşu’nun avukatlığını sürdürüyor!..
Neredeeen, nereye?..
Sen kalk, “ETÖ’nün Başbakanı olacağım” diye yola çık, sonunda “ETÖ’nün avukatlığı”na razı ol!..
Demek oluyor ki;
Bazı “parti genel başkanları”nın kaderi “Ergenekon avukatlığı”ndan öteye gitmiyor!..
Ne yapsın zavallılar;
“Başbakan” olamayınca “avukat” oluyorlar!..
D TİPİ MEDYA, YİNE DEVREDE!
Taa 2007’de gerçekleşen “olay”ları ve “görüşme”leri bugün tekrar gündeme getirmemin, elbette bir sebebi var!..
Herhalde farkındasınızdır, gazetelerde; “Aç tavuk, kendini mısır ambarında sanırmış” türünden haberler var... AK Parti içinde “Demokratik Açılıma kızan” milletvekilleri varmış da, bunlar “Demokrat Parti’ye geçecek”lermiş de, “AK Parti’de bir deprem yaşanabilir”miş!.. Falan, filan!..
Bir sürü “isim” saymışlar!..
Hani, “Yukarı mahallede bir yalan söyler, aşağı mahallede kendisi de inanır” diye bir söz vardır ya;
“D Tipi Medya” organları da, uydurdukları yalanlara, “çok güzel kılıflar” bulmuşlar!..
Meselâ, demişler ki;
“AK Parti, önümüzdeki seçimde oy kaybedeceği için; uzun süredir parlamentoda bulunan milletvekillerini alt sıralarda aday gösterecek.. Dolayısıyla seçilmeleri mümkün değil... İşte bu yüzden, bu milletvekilleri DP’ye geçip, liste başlarından aday olacaklar!.. Kendilerine bu yönde teminat bile verildi!”
Uzatmayalım;
“D Tipi Medya”da ve onların “erkete”lerinde yer alan bu “masabaşı” haberler, “senaryo”da adı geçen “milletvekilleri” tarafından tek tek yalanlandı!..
Hemen hepsi, “1 Nisan şakası değilse, bu haberlere ancak gülünür” deyip, eklediler:
“Bu haberler, ortalığı karıştırmak için masa başında üretiliyor... Bizler, açılım politikasını sonuna kadar destekliyoruz... Büyük Türkiye için bu projenin başarılı olması gerekir... Partimizi ve Başbakan Erdoğan’ı sonuna kadar destekliyoruz. Aslanlar gibi arkasındayız... Demokratik açılımı desteklemeyenler ülkemize en büyük kötülüğü yapmaktadırlar... Terör bitmelidir. Bu yangın sönmelidir. Bu sorun akşamdan sabaha bitmez. Biraz zaman alacaktır.
DP konusuna gelince...
Ölmüş ata ne kadar kamçı atarsan at, koşmaz.”
Çok doğru bir tesbit...
Gerçekten de;
“Ölmüş ata ne kadar kamçı atarsan at, koşmaz!”
HEP O TAKTİK: GAZ VER, HAVALANDIR!
Ama, sizler de kabul edersiniz ki;
Kartel medyası, “asimetrik, psikolojik harekât”tan azla vazgeçmez!..
Ne yapar eder; “ortalığı karıştırmaya” çalışır!..
Gerekirse “gaz” verir!..
Olmadı, “havalara” sokar!..
Hele söyleyin;
“60 siyasi parti”nin bulunduğu Türkiye’de, belki de “kendisinden başka oy verecek kimsesi bulunmayan” MDHP’nin genel başkanı Yusuf Erikel’e “gaz” verilmese, “İhtilalin başbakanı sen olacaksın” denilerek “havalara” sokulmasaydı; gider de Bülent Orakoğlu’na “MİT Müsteşarlığı”nı teklif eder miydi?..
Burası Türkiye!..
Bu ülkede;
“Gaza gelen” de çok olur, “caza giden” de!..
Ne yani; Ali Kalkancı da; böyle bir “gaz” sonrasında, havalara girip, kendisini “şeyh” olarak görmeye başlamamış mıydı?..
Hem de, elinde “bira bardağı” tutuyorken!..
Bunlar “28 Şubat süreci”nde oldu da, bugün olmaz mı zannediyorsunuz?.. Yine olur!..
Ama, bu “son senaryo”nun tutacağını hiç sanmıyorum... Çünkü, “adı geçen milletvekilleri”nin oturaklı ve “aklı başında” insanlar olduklarını düşünüyorum!..
Bu adamlar, ancak ve ancak “akıllarını peynir-ekmekle yerler” ise DP’ye geçip, “ölmüş atı” ayağa kaldırmaya çalışır!.. Yoksa, “ölü atın, kırbaçla bile ayağa kalkıp da, koşmayacağını” gayet iyi bilirler!..
Yine gayet iyi bilirler ki;
İçinde Süleyman Demirel ve emanetçisi Hüsamettin Cindoruk’un bulunduğu bir partiden, olsa olsa, “İhtiyarlar Heyeti” olur!..
AVIN BAŞINA ÜŞÜŞENLER GİBİ!
Zaten Hüsamettin Cindoruk da, bu haberlerden bir “cacık” olmayacağını anlamış olmalı ki; gazetecilerin soruları üzerine dün demiş ki;
“Ben, milletvekili kopmalarıyla değil, AK Parti’deki oy kopmalarıyla ilgileniyorum!”
Sadece bu söz bile, DP hareketinin ne kadar “ümitsiz bir vak’a” olduğunu ortaya koymaya yeterlidir!..
Düşünebiliyor musunuz;
Kendi “ikbal”lerini, başkasının “felaket”inde görüyorlar!.. Demek oluyor ki; AK Parti’den “oy kopması” olmazsa, hiçbir varlık gösteremeyecekler!..
Bu neye benziyor biliyor musunuz;
Hani, “belgesel”lerde görmüşsünüzdür; “aslan”lar vardır ya, “av”larını yakalayıp yemeye başladıklarında, bir anda etraflarına “sırtlan”lar, “çakal”lar ve “akbaba”lar üşüşür ve “bir parça kapmaya” çalışırlar ya, Cindoruk’un durumu da o!..
“AK Parti’den kopma olsun da, biraz da biz nasiplenelim!.. Yoksa, iktidarsızlığa talim!”
Hiç, böyle parti olur mu?..
Hiç, böyle partiye gidilir mi?..
Ama, “D Tipi Medya” da çaresiz!..
Ne yapsalar, “AK Parti’yi deviremediler” ya, şimdi de “gaz” vermeyi deniyorlar işte!..
“Çıkmadık candan ümit kesilmez” diye düşünüyorlar... Fakat, “at”ın “ölmüş” olduğunu, “nalları diktiğini” ve ne kadar “kırbaç”lanırsa kırbaçlansın, ayağa kalkıp da koşamayacağını akledemiyorlar!..
Herkesi, Yusuf Erikel zannediyorlar!..
Ya da, Ali Kalkancı!..
Geçti o günler beyler, geçti!..
=============
1 dakika Oktay Bey!
Tarih 7 Eylül 2009... Ertuğrul Özkök’ün “Umre”ye gittiği günler...
Akşam gazetesinden Nagehan Alçı, sormuş Oktay Ekşi’ye; “Ertuğrul Özkök’ün yayın yönetmenliğinden ayrılacağı rivayetine kulak asar mısınız?”
Cevap vermiş Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi:
“O dediğiniz olduğu zaman, burada ben olmam!..
Çünkü temel değerler gitmiş olur... İnşaallah olmaz!”
Tekrar sormuş Nagehan Alçı:
“Burada kalmam demek, gazeteciliğe nokta koymak mı?”
“Evet aynen öyle olur... Başka şey düşünemem” cevabını vermiş Oktay Ekşi... Sonra da eklemiş: “Köyde ev yaptırdım... Mesudiye’nin Aşağı Gökçek Köyü’nde, gider orada yaşarım!..”
Önceki günkü gazetelerde; “röportajdaki bu sözler” hatırlatılıp, şu soru yöneltilmiş Oktay Ekşi’ye:
“Ertuğrul Özkök gideli 4 gün oldu, senin 1 dakikan daha dolmadı mı Oktay Bey?.. Ertuğrul Bey gitti, temel değerler gitmedi mi?”
Olayı, bir de şöyle düşünmek lâzım: Belki, “Ertuğrul Özkök’ün gittiği” hâlâ söylenmemiştir Oktay Ekşi’ye!.. Ya da, “Yılbaşı sarhoşluğu”ndan hâlâ kurtulamamıştır!.. Belki de, eşiyle hâlâ “tango” yapıyordur!..
Tabiî, “yaşlı”ların “algılama” sorunu yaşadığını da unutmamak lâzım!..
“Özkök’ün gittiğini” anladığında, “gider” herhalde...
Ama Aşağı Gökçek’e mi gider, Melih Gökçek’e mi, orasını Allah bilir!..