TC İmza Koyduğu Kadın Hakları Antlaşmasını Ayaklar Altına Aldı
Türkiye Devleti’nin imzalamış olduğu sözleşmenin uluslararası ismi şudur: “Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women” (CEDAW)
Türkçe resmi adı: “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”
Bu sözleşmeye Türkiye’nin katılmasının uygun olduğuna dair kanun 25 Haziran 1985 tarihli ve 18792 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
TC’nin sözleşmeyi imzaladığı karar Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne 20 Aralık 1985’te resmen tevdi edilmiştir.
Gelelim bu sözleşmenin en önemli maddesine:
“Taraf Devletler, kadın ticareti ve fahişeliğin istismarının her şekliyle önlenmesi için yasama dâhil gerekli bütün önlemleri alacaklardır.”
TC kadınlara seks köleliği, fahişelik yaptırtmayacağına dair uluslararası bir sözleşmeye imza koymuş, taahhütte bulunmuştur.
Şimdi soruyorum:
TC Devleti verdiği bu sözü tutmakta mıdır, yoksa çiğnemekte midir?
Maalesef çiğnemektedir. Devlet üzerinde TC başlığı bulunan resmi “vesikalarla” birtakım zavallı ve bedbaht kadınların fahişelik yapmasına izin vermektedir.
Bu TC’li, yasal, resmi seks köleliğinden KDV ve gelir vergisi alınmaktadır.
Sonra birileri kalkmışlar “Efendim bizde kadın hakları, haysiyetleri, hürriyetleri çok ileridir” diyorlar. Yahu siz kimi kandırıyorsunuz? Sen kadınlara TC resmi fahişelik vesikası ver, sonra kadın haklarından, haysiyetlerinden ve hürriyetlerinden bahset. Pişkinliğin bu kadarı…
Müslüman kadınların başörtülerini görünce, kırmızı görmüş boğalar gibi kendini kaybeden çağdaşlar, Kemalistler, laikçiler sizlere hitap ediyorum:
Yasal, resmi, vesikalı, KDV’li, gelir vergili, polis korumalı fahişeliğe niçin ses çıkartmıyorsunuz?
AKP İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati, partisinin meclis grubuna bir kanun teklifi verdi ve resmi fuhuş yapılan genelevlerin kapatılmasını istedi. Maalesef hiç ilgi görmedi. Kendisini AKP’li milletvekilleri de desteklemedi.
Kadınlar ayırımcılık yapılıyor diyen yaygaracılar, TC’nin, imza koyduğu sözleşmeyi ayaklar altına alarak yasal seks köleliğini devam ettirmesi karşısında niçin susuyorlar?
Resmi vesikalı, KDV’li, gelir vergili, yasal fahişeliğin belki de bin misli yarı gizli seks ticareti sektörü var. Bunlar KDV’siz ve gelir vergisiz çalışıyor. Bir yerlere vergi ödüyorlar ama TC’ye değil.
İlgililer ve sorumlular bunları sanki bilmiyor mu?
Şu anda Türkiye örümcek ağı gibi dijital kameralarla donatılmıştır. Bırakın sözde gizli fuhuş ticaretini; uçan sineği, kuşu bile kayıt altına almışlardır. Türkiye feministleri seks köleliği ve kadın ticareti konusunu imtihanında kocaman bir sıfır almışlardır. Evet, sıfır. Rakamla on üzerinden 1 bile değil.
Bizde feministler ikiye ayrılır: Bir kısmı laik, çağdaş, Kemalist… Öbür kısmı İslamcı feministler. Peki bu ikinciler niçin seks ticaretine, yasal fahişeliğe, köleliğe karşı çıkmıyor?
Fahişelik insanlığın en eski mesleğiymiş… Olabilir… Lakin devletin böyle çirkin bir köleliğe ve ticarete izin vermemesi gerekir.
Yasal genelevler kapatılırsa fuhuş patlaması olurmuş… Yahu sizi kimi kandırıyorsunuz, fuhuş zaten patlayacağı kadar patlamış. Bari bırakın pislik lağımları gizli aksın.
Sayın devlet büyüklerimize hitap ediyorum:
Hürmetlerimi sunarım… İçine genelevlerden alınan KDV ve gelir vergilerinin katıldığı bütçeden maaş almak sizin zorunuza gitmiyor mu?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en iğrenç, en utanç verici, en rezilâne hadisesi genelevler imparatoriçesi Madam Matild Manokyan’a resmi törenlerle vergi rekortmeni ödülü verilmiş olmasıdır.
Madam Manokyan’ın özelliklerinden birini bilir misiniz? İmparatoriçemiz aynı zamanda şair ve edebiyatçıdır. ATATÜRK akrostişli bir şiir yazmıştır.
Ah şu TC vesikaları… ah şu yasal seks köleliği… ah bu kölelikten alınan KDV’ler, gelir vergileri… ah şu Kemalist feministler… ah şu İslamcı feministler… ah ah ah!..
(Tebrik ve teşekkür: Vekillik sorumluluğunu taşıyan ve vazifesini yapan sayın Nureddin Nebati Beyefendi’ye selam, hürmet, tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum.)
* (İkinci yazı)
Müzmin Felaketler, Afetler…
Birkaç gün önce İstanbul Boğazı’nda bir kaza çok ucuz atlatıldı. Bir deniz otobüsü bir tankerle çarpıştı. Birkaç kişi yaralandı. Allah korusun, ya deniz otobüsü bataydı… Gerisini söylemeye dilim varmıyor.
Yakın zamanda Ortaköy’de Galatasaray Üniversitesi’nin tarihi binasında yangın çıktı, çatısı çöktü, Profesör İlber Ortaylı’nın ve Profesör Erdoğan Teziç’in hediye etmiş olduğu binlerce tarihi, değerli kitap yok oldu.
İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiği normal kapasitenin çok üzerindedir. Ucuz atlatılan bu son kaza ilgililer ve sorumlular için uyarıdır. Çanlar bizim için çalıyor, dan dan dan.
Arada bir meydana gelen kazalar, yangınlar var. Bir de devamlı kazalar, afetler, belalar, hıyanetler içindeyiz.
Sayın Başbakan “Beyaz ekmekleri sofralarımızdan kaldırmalıyız” dedi. Ne kadar doğru ve isabetli bir fikir. Kaldıralım ama nasıl kaldıracağız? Türkiye’de Başbakanın istediği ekmekleri yapacak kaliteli buğday ve un yokmuş.
Unlara, ekmeklere on iki çeşit yapay kimyevî madde karıştırılıyormuş.
Bazı esmer ekmekler kepek dolayısıyla esmer değil, hamuruna boya karıştırıldığı için esmermiş.
Ekmek halkın temel gıdası. Ekmek konusunda iki büyük facia var:
(1) Sağlıklı, kepekli, kaliteli buğday ekmeği yapılamıyor ve yiyemiyoruz. Halkın büyük kısmı devamlı olarak beyaz ekmek tüketmenin uzun vadeli intihar olduğunu bilmiyor.
(2) Şu Müslüman memlekette her gün 5-6 milyon ekmek çöpe atılıyor. Bu israf İslam dinine göre çok büyük bir günah, azgınlık, küstahlık ve nankörlüktür.
Hormonlu meyveler sebzeler… Yirmi küsur günde şişirilen tavuklar… Marmara Denizi’nde tutulan ağır metalli zehirli balıklar… Bütün bunlar kopuksuz devam eden müzmin milli felaketlerdir ama farkında değiliz, üzerinde durmuyoruz.
İdeal nüfusu 4-5 milyonu geçmemesi gereken İstanbul’un nüfusunun şu anda 25 milyon olması, 40 milyona doğru büyüyüp genişlemesi de ayrı büyük bir felakettir.
Müstehcen yayınlar, seks ve ahlaksızlık patlaması… Suç sayılmayan zina… Bunlar da devamlı felaketler…
Kur’an-ı Kerim’de, Peygamberimizin (Salât ve selam olsun ona) Sünnetinde eski kavimlerin başlarına inen afetler dolayısıyla nasıl helak oldukları anlatılır. Kur’ana ve Peygambere iman eden Müslümanların ayetlerdeki ve hadislerdeki uyarılardan ibret alması gereklidir.
Bir ateistin gülüp geçeceği bir uyarı Müslümanı ürpertmeli, titretmeli, kendine getirmelidir.
Allah her türlü azgınlığı yasak kılmıştır, yeryüzünde bunların yapılmasından razı ve hoşnut olmaz. Azgınlıklar nelerdir:
Kur’anın kesinlikle yapılmasın dediği, yasakladığı, haram kıldığı günahlar… Peygamberin yasakladığı şeyler… Şeriatın yasak ve haram olduğunu bildirdiği şeyler… Alkollü içkilerin yaygın hale gelmesi… Kumarın yaygın hale gelmesi, devlet tarafından teşvik edilmesi… Seks azgınlıkları… İslamî ölçülere göre her türlü israf… Toplumda gıybetin, tecessüsün, her tür ahlaksızlığın, fitne ve fesadın yaygın, yoğun ve genel olması…
İnsan günah işleyen bir mahluktur. Lakin günahların günah olduğu inkâr edilirse; bunlar utanmadan, arlanmadan, hayâ etmeden, küstahça açıkta ve açıkça işlenirse azgınlık olur. Azan, kuduran toplumlar çeşitli afetlere ve felaketlere uğrar.
Bir soru, bunca azgınlığa rağmen başımıza azap inmiyor? Azap bir gelir, pir gelir. Ne zaman geleceği belli olmaz. Allahü Teala ihmal etmez, imhal eder (mühlet verir).
Türkiye Müslümanları kendi aralarında çok geniş, çok şümullü, çok köklü bir ıslah (düzeltme, doğrultma, iyileştirme) seferberliği başlatmalıdır. Din diliyle emr-i maruf nehy-i münker yapmalıdır.
Dinsizler, Kriptolar, münafıklar, gafiller, cahiller durumdan çok memnunlar. Onlar herhangi bir ıslah hareketine girişmezler.
Böyle bir hizmet dinini, diyanetini bilen, şuurlu ve irfan sahibi Müslümanlara düşer.