Çağımızın Belli Başlı Büyük Bid’atleri
GÜNÜMÜZÜN en tahripkâr, helak edici, yıkıcı, çökertici bid’atleri nelerdir? Açık olması için numaralı maddeler halinde arz ediyorum:
1. İtikatta Kur’ana, sünnete, icmaa aykırı, bozuk inançların ortaya çıkmasıdır.
2. Namazın yitirilmesidir.
3. Namaz kılanların, şer’î bir özürleri olmadığı halde münferiden (tek başına) kılmalarıdır.
4. Halkın, bilinmesi farz olan ilmihal bilgilerini bilmemesi ve öğrenmemesidir.
5. Yüksek binalar, meskenler inşa edilmesi ve bunların lüks ve israflı bir şekilde dayanıp, döşenip süslenmesidir.
6. Eline imkân geçirenlerin yeterli miktardan fazla yemek yiyip, semirmesi ve hastalanmasıdır.
7. İslam kadın ve kızlarının tesettürü terk etmeleridir. Bir kısım sözde tesettürlülerin de şer’î tesettüre değil şeytanî tesettüre bürünmeleridir.
8. Ümmet birliğinin yıkılmış, Müslümanların irili ufaklı, birbirinden kopuk, bağımsız binlerce hizbe, fırkaya, cemaate, gruba, sekte, İslamcılık cereyanına ayrılmış olmalarıdır.
9. Bütün mü’minlerin başında, kendisine biat ve itaat edilen bir Emîrin, bir İmam-ı Kebirin mevcut olmayışı; Müslümanların başıboş kalmış olmalarıdır.
10. İslam medreselerinin kapatılmış olması ve icazetli ulema ve fukaha yetişmemesidir.
11. Lüks, israf ve sefahatin (beyinsizliğin) akıl almaz boyutlara ulaşmış olmasıdır.
12. Şu Müslüman Türkiye’de her gün beş altı milyon ekmeğin çöpe atılmasıdır.
13. Faiz ve ribanın yaygın, yoğun ve genel hale gelmiş olması ve birtakım reformcu ve bid’atçi ilahiyatçıların faize fetva vermeleridir.
14. Mezhepsizlik ve fıkhın inkârıdır.
15. Telfik-i mezahiptir.
16. Peygamberimizin Sünnetinin ya tamamen inkâr edilmesi yahut hafife alınması (Bu bid’ati reformcular ve modernistler sergiliyor); hadislerin Avrupa ve feminizm norm ve standartlarına göre ayıklanması.
17. Müslümanların kılıkta, kıyafette, hayat tarzında, dünya telakkisinde gayrimüslimleri körü körüne taklit etmeleri, onlar sıçan deliğine girseler Müslümanların da peşlerinden girmeleri.
18. Müslümanların kanaat ve iktisada dikkat etmemeleri de zamanımızın büyük bid’atlerindendir.
19. Bazı mutaassıp militan ve holiganların Peygamberimize (Salât ve selam olsun ona) saldırılınca gereken tepkiyi göstermemeleri; kendi cemaat başlarına saldırılınca dehşetli tepki göstermeleri, yeri göğü birbirine katmaları.
20. Gerekenden fazla yemek yenmesi, gerekenden fazla uyumak, gerekenden fazla konuşulması da cağımızın büyük bid’atlerindendir.
Müslümanların içinde alim, fakih, ziyalı, arif, sorumlu olan şahsiyetlerin yukarıda sayılan ve sayılmayan bid’atlerle gerektiği kadar, yeterli şekilde mücadele etmeleri, Müslüman halkı uyarmaları, bilgilendirmeleri, aydınlatmaları gerekir. Bu vazifelerini yerine getirmezlerse ehl-i İslamın vebali ve günahı büyük ölçüde onların üzerine olacaktır.
(İkinci yazı)
BUNDAN YÜZ KÜSUR SENE ÖNCEKİ BİR İMAM
BUNDAN yüz küsur sene önce namaz kıldırma memuru olmayan bir imam efendi varmış. Meziyet, haslet ve faziletlerinden birkaçını sayayım:
* Mükemmel Türkçe, Edebiyat-ı Osmaniye bilirmiş. Başta Fuzuli Divanı olmak üzere eski divanları okur, anlar, metin şerhi yapar, neresinde bir edebi sanat varsa bilirmiş.
* Aruzla şiir yazarmış.
* Edebi Arapça bilirmiş.
* Farsça bilirmiş.
* Üç lisanda aruzla ve ebced hesabıyla tarih düşürürmüş.
* Hattatmış, İslamî sanatlardan anlarmış.
* Şeriat ilimlerinden icazeti olan bir fakihmiş, fetva verebilirmiş.
* Tarikat mensubuymuş. Kâmil mürşid bir şeyhe bağlıymış.
* Çok güzel Kur’an okurmuş.
* Halk böyle bir zatın arkasında namaz kılmak için camiye koşar ve böylece cemaat çok olurmuş.
* İmam efendi cami çevresindeki halkın sevinçlerine ve üzüntülerine ortak olurmuş. İstihbarat yapar, sıkıntıya düşenleri arar bulur, kendilerine zekât ve sadaka=yardım temin edermiş.
*Bundan yüz küsur yıl önce Cuma hutbeleri Türkçe okunmazdı, bu bid’at Cumhuriyet devrinde çıkartılmıştır. Bizim imam efendi halkı, vaaz u nasihat ederek aydınlatırmış. Her vakit namazından sonra beş dakikayı geçmeyen kısa, müfid ve müessir=etkili konuşmalar yaparmış.
*İmam efendinin mütevazı evinde oldukça zengin bir kütüphanesi varmış. Misafir odasında lüks mobilya falan yokmuş, sedirler varmış ama duvarlarda harika hüsnühat levhaları gözleri kamaştırırmış.
***
Bir zaman makinası olsa, insan onun içine girse, yüz küsur yıl öncesine gidebilse bendeniz o imamı bulur, arkasında bir vakit namazı kılar ve sohbetinden istifade ederdim.
Zamanımızda (hepsi için söylemiyorum) cami imamlığının namaz kıldırma memuru haline getirilmesi çok kötü, çok vahim, çok yıkıcı bir bid’attir. İslam’ın başlangıcında cami imamlığı diye bir memuriyet ve meslek yoktu. En fadıl, en âlim, derecesi en yüksek Müslüman, ezan okununca mihraba geçer namaz kıldırırdı. İlk Halifeler, valiler vakit ve Cuma namazlarında imamlık yaparlardı. İmamlıktan ücret ve maaş alınmazdı.
Sonra İslam dünyası kısa zamanda Atlas Okyanusu’ndan Çin sınırlarına kadar genişledi, binlerce yeni cami yapıldı, bunların mihraplarına imamlar konuldu. Lakin bu imamlar namaz kıldırma memurları değil, din büyükleri ve önderleriydi. Halka imanı, İslam’ı, Kur’anı, Sünneti, Şeriatı, İslam ahlakını öğretirlerdi. Hem öğretirler, hem de güzel örnek olurlardı.
Sonra bugünlere geldik. Cami imamlığı genelde terzilik gibi bir meslek oldu. Vesayetçi laik ve Kemalist rejim Müslümanları uyaracak, aydınlatacak, yükseltecek, hademe-i hayrat yetiştirmedi.
Elbette ki icazetli âlim ve fakih olan gerçek imamları tenzih ederek yazıyorum bu satırları. Onlara hürmet ediyor, yaşları bendenizden küçük de olsa ellerinden öpüyorum.
Şuurlu Müslümanlara bir çift sözüm olacak:
Namaz kıldırma memuru imamları değiştirip mihraplara, minberlere, kürsülere gerçek imamlar koyamazsak bizim için kurtuluş, selamet ve yücelme olmayacaktır.