İstidrac
İTİKADI sahih=doğru olmayan kimselerden sadır olan olağanüstü harika haller keramet değil, istidractır.
Kendisinde nifak alameti bulunan kimselerin kerameti olmaz, onlarınki istidractır.
Namazı terk eden, çeşitli şehvetlere uyan kimselerin harika, olağanüstü halleri istidractır.
Rüşvet alıp veren, riba muameleleri yapan, israf eden, çeşitli azgınlıklar sergileyen fertlerde=bireylerde ve toplumlarda görülen akıllara hayret veren zenginlikler, lüksler, bolluklar, keyifler hep istidractır.
İstidrac ne midir? Kafir, münafık, fâsık, fâcir, yaramaz insanlarda görülen harika hallerdir.
Müslüman bir toplum düşünün… Dıştan bakıldığı zaman Müslüman görünüyorlar ama Kur’anın kesin emirlerini yerine getirmiyorlar… Yine Kur’anın kesin yasaklarından, haramlarından kaçınmıyorlar… Bu toplumun yüzde 90’ı namazı terk etmiş… Emr-i mâruf farzını terk etmiş… Ehliyetli bir İmam-ı Kebire biat ve itaat etmiyorlar… Birlik ve beraberlik içinde değiller… Bin kadar, birbirinden kopuk hizbe, fırkaya, cemaate, parçaya, gruba, kliğe, sekte ayrılmışlar… Bunların bir kısmı birbiriyle çekişip tepişiyor… Bu Müslüman toplumda bilenler bilmeyenlere nasihat etmiyor… Sabah namazlarında camiler boş… Ramazanda büyük şehirlerin çoğunda alenen açıkta oruç yeniyor… Bu Müslüman toplum günde altı milyon nân-ı azizi=ekmeği çöpe atıyor… Bir yığın faydasız bilgi öğreniyorlar ama ilmihallerini bilmiyorlar… Bu Müslüman toplumun kadın ve kızlarının yarısı açık saçık giyiniyor, yüzde kırkı sözde tesettüre bürünüyor, ancak yüzde onu şer’î tesettürlü… İşte bu Müslüman toplum bozuk bir toplumdur ve onun zenginliği, bir kısmının bolluk içinde yaşaması, çeşitli dünyevî zevkler ve lezzetleri içinde keyif sürmesi… Dünkü deve çobanlarının birbirlerine benim gökdelenim mi daha yüksek yoksa senin gökdelenin mi diye nisbet yapması… O toplumun harika yolları, harika trenleri, harika uçak ve havaalanları, dillere destan köprüleri, göklere set çeken yüksek binaları olması… İnsanların lüks ve pahalı otomobilleri, müzeyyen meskenleri, kadim Babilin asma bahçeleri gibi yazlıkları olması… Zenginlerin Nemrud ve Firavun gibi giyinmesi, yemesi içmesi… Siz bütün bunları keramet mi sanıyorsunuz?
Hayır bunlar keramet değil, istidractır.
Bu istidraclar onları azdırdıkça azdırır.
Binalar ve zinalar çoğalır…
Azgınlıklar… Çeşit çeşit şehvetler…
Seher vakitlerinde yeryüzü semasından münadiler “Ey âbidler!.. Gaflet uykusundan uyanınız, döşeklerinizden doğrulunuz, kalkınız abdest alıp Rabbinize ibadet ediniz…”
diye nida ederler ama Müslüman halkın büyük çoğunluğu leşler gibi yatar. Meleklerin camilerde yaptığı yoklamalarda halkın binde biri bile yoktur.
Hak Teala hazretleri ihmal etmez, imhal eder.
İtikad bozulmuştur… Namaz yitirilmiştir… Şehvetlere uyulmuştur… Para, mal, zenginlik put olmuştur…
Müslümanlar kafirleri öylesine taklit etmektedir ki, onlar sıçan deliğini girseler Müslümanların büyük kısmı da girer.
Zaten kimin Müslüman kimin kafir olduğu belli değildir.
Latinlik, Frenklik iliklere kadar işlemiştir.
Yüz bin camiden Cuma ezanları okunur ama dükkanlar, atölyeler, işyerleri, bürolar kapanmaz. Cuma ezanı okunduktan sonra yollar, caddeler, nakil vasıtaları, çarşılar pazarlar Müslüman dolu… Bunlar nasıl Müslüman?
Zenginlik ve bolluk, refah ve teknik ilerleme olmuştur ama Müslümanlar esaret, zillet ve zebunluk içindedir.
Sabah namazına kalkmayan, öteki namazları da kılmayan, Şeriatın emirlerine uymayan milyonlarca Müslüman altın yükseldi, altın düştü, dolar, euro, borsa, goool diye hop oturur hop kalkar.
Caddelerde otoyollarda seller gibi akan lüks, gösterişli, gurur verici milyonlarca otomobil… Teknik harikası köprüler… Gökler tayyare ile doludur… Alış veriş merkezleri kalabalık ve şenlik içinde, camiler metruk… Nefsaniyetler, gururlar, kibirler, sen ben kavgaları… Benim şeyhim daha büyük… Benim cemaatim pek mübarek…
Yalanlar… Emanetlere hıyanetler… Sözünden dönmeler… Adaletsizlik… İnsafsızlık…
Fâni ve aldatıcı dünyanın bir varmış bir yokmuşları…
Şerî hürriyet yok, şeytanî hürriyet var…
Binalar zinalar… Ribalar…
Abdullah ibn Sebe’ler…
Onların dinleri para, kıbleleri karıdır…
Benim büyük şeyhim senin küçük şeyhini döver…
Bolluk kapıları sonuna kadar açılmış…
Ve sonra ansızın, ansızın, ansızın…
Sodom ve Gomore… Ansızın…
Vezüv ansızın indifa eder=patlar…
Titanic ansızın buzdağına çarpar ve batar…
Endülüs ansızın batmadı ama sonunda battı…
Aaah Ehdülüs, Endülüs, Endülüüüüüs!...
(İkinci yazı)
Koyu Gaflet Karanlıkları
HEPSİ seferber olmuşlar… İnsanları gaflet karanlıkları içinde boğmak konusunda… Bunlar akıl adına akl-ı selime=sağduyuya savaş ilan etmişler… Müslümanların çok büyük bir kısmını da tuzaklarına düşürmüşler.
Gafletçilerin hepsi kafir ve münafık değil. Nice gafil Müslüman da onları destekliyor, onlara yardakçılık yapıyor.
İnsanların kafalarını, gözlerini, kulaklarını öylesine meşgul ediyorlar ki, gafillerin Allahı, nereden geldim nereye gidiyorum meselesini, ölümden sonra hesabın kitabın, mükafat veya azabın olduğunu düşünmeye vakitleri kalmıyor.
Aman Müslümanlar düşünmesin…
Aman Müslümanlar bin parçaya bölünsünler ve bunların bir kısmı birbiriyle çekişip tepişsinler.
Birlik aydınlıktır, tefrika parçalanma bölünme karanlık.
Müslümanları esir, zelil, sefil ve rezil etmek için onları paraya, maddeye, lükse, israfa mübtelâ=bağımlı kılmak gerek.
Müslüman altın ve gümüşün, dolar ve euronun aşığı olunca işi bitmiş demektir.
Müslümanları konforun, rahatın, aşırı tüketimin köleleri yapmak.
Milyonlarca Müslümanı futbol kulübü holiganı haline getirdiler.
Hizip, fırka, cemaat, grup, sekt, parça asabiyeti…
Müslümanları riba=faiz bataklıklarına düşürdüler.
Cebinde ha kredi kartı taşıyorsun, ha öldürücü bir radyoaktif madde…
Her Müslümanın evinde bir Deccalgözü… Bas düğmesine çıksın karşına zinalar, işretler, fısk u fücurlar…
Programlar yüklü mü yüklü… Neyle yüklü? Gafletle günahla… Şarkılar türküler… Şehevî kıyafetli o biçim karılar… Müzeyyen sofralarda kadehler çin çin çin… Renk ve ışık cümbüşü içinde fuhşiyyatın her türlüsü.
Dedikodu, gıybet, yalan, iftira, nemime gırla gidiyor.
İşin içinde din de karıştırıyorlar. Birtakım reformcu, modernist, bid’atçi, mezhepsiz, kimi Mutezile, kimi tarihselci, kimi Afganî hayranı ilahiyatçılar…
Medyada aklar kara, karalar ak…
Şu gafil sofuya bakın… Akşam namazını kılmış, fitnevizyonun karşısına geçmiş, gafletine gaflet katıyor. Birazdan açık oturum olacak ve bir yığın herze söylenecek.
Gafil Müslüman ertesi sabah, uykusuzluktan gözleri şişmiş, “Yahu dün geceki açık oturumda dinimize alçakça saldırdılar…” diye şikayet ediyor. Peki, o alçakça saldırıları seyreden de alçak değil midir?
Evden işe, işten eve günde üç dört saat bir yığın çile çeken Müslümanda akıl mı kalır düşünmeye.
Eyvah eyvah eyvaaah ki eyvah!.. Altın düşmeye devam ediyor. Bütün paramı altına yatırmıştım, ne olacağım ben şimdi?... Ne mi olacaksın? Beter ol emi!..
Şeytanî tesettürlü giyimli açık kadının düşünmeye bir dakikası bile yok. Düşünebilseydi, sorsaydı, sorgulayabilseydi bu hallere düşer miydi hiç?
İş güç, gidiş geliş, iyi yeme içme, güzel ve temiz giyinme, fahir libaslar, siyaset futbol, ben ben ben, benim tarikatim veya cemaatim çok büyük, benim hocam pek yüksek, benim şeyhim senin şeyhini döver, benim evim, benim otomobilim, ben aşağıya ben yukarıya, ben yükseğim ötekiler alçak…
Yatakta uyuyanlar, ayakta uyuyanlar…
İnsanlar uykudaymış, ölünce uyanırlarmış…
Gaflet ile diri olduğunu zanneden yaşayan ölüler…
Durum eskisine göre iyiymiş… Be nâbekâr dün az iyi miydi ki, bugün daha iyi olsun?.. Sen hiç mantık okumadın mı? Bugün düne nispetle daha az kötüdür demeye aklın ermiyor mu?
Dün zina suçtu, bugün değil. Bu nasıl iyiliktir bana anlatsana.