“Siz ne Halde iseniz Öyle İdare Olunursunuz”
PEYGAMBERİMİZİN “Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz” hadîsini bilmeyen, mânasını iyi ve doğru anlamayan bir Müslüman siyasetten doğru dürüst bir şey anlayamaz.
Türkiye’deki bugünkü sisteme ve düzene iyidir diyen bir Müslüman, siyaset konusunda sapıtmış, akları kara, karaları ak gören bir bilmezdir.
Bugünkü Türkiye, bundan 90 veya 60 yıl öncekinden daha iyidir diyen kimse mantık okumamıştır.
Bugünkü Türkiye eskisine göre daha az kötüdür diyen kimse ile tartışılabilir.
İslam’ı ve ilmihallerini bilmeyen Müslüman topluluklar, İslamî ve âdil bir idareye kavuşamaz.
Hz. Ömer’in adaleti edebiyatını yapan fasıklar, farz edelim Farukî bir idare geldi, onun aleyhinde bulunur ve kıyam ederler.
Beş vakit namazı terk eden ve çeşitli şehvetlerine uyan Müslüman bir toplum, namaza dönmez ve şehvetlerini dizginlemezse iflah olmaz, necat bulmaz.
Müslümanlar tek bir Ümmet olmaz, tek bir İmam-ı Kebire biat ve itaat etmezlerse zillet, esaret ve rezaletten kurtulamaz.
Müslüman bir toplumun iyi veya kötü olduğunu anlamak için seher vakitlerinde camilere bakmak gerekir. Camiler boşsa durumları kötüdür, dolu ise ve diğer öteki şartları da yerine getiriyorlarsa iyidir ve iyiye doğru gitmektedir.
Müslüman bir toplum zekatını Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha göre dosdoğru vermiyorsa fasıktır. Bu fıskı durduracak bir Ebubekir yoksa durumları çok yamandır.
Müslümanlar İslam’ın şartlarının çoğunu yerine getirseler ama emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını tatil etseler, kesinlikle iflah olmazlar.
Bu ülkede yüz bin cami var. Bunların yüzde kaçının mihrabında, minberinde, kürsisinde; alim, fakih, muhlis, muttaki, icazetli, Peygambere (Salat ve selam olsun ona) irtibatlı gerçek imam bulunmaktadır? Kaçta kaçı namaz kılma memurudur? İslamî kurtuluşun, salahın, felahın, necatın bununla da büyük ilgisi vardır.
İslam ilim, irfan, müsbet kültür, hak medeniyet dinidir. Bunlar alfabe, yazı, okuma, eğitim ile olur. Bir İslam toplumu İslam ve Kur’an yazısıyla okuma yazma bilmiyor, atalarının mezar taşlarındaki elifleri mertek sanıyorsa, bu cehalet karanlığı içinde yolunu bulması çok zor olur.
Kur’an edebiyatı yapan, lakin Kur’anın kesin emirlerini yerine getirmeyen ve kesin yasaklarından kaçınmayan Müslüman bir topluluk fasık ve facirdir.
İslam en yüksek ahlak dinidir. Ahlaksız bir Müslüman düşünülemez. Bir İslam toplumunda ahlak fesadı varsa durum çok vahimdir.
Cahillerin ve ehliyetsizler Kur’anı kendi re’y, heva ve hevesleriyle yorumlayıp ondan yanlış manalar ve hükümler çıkarttığı bir İslam toplumunda birlik ve beraberlik olmaz ve onlar zilletten izzete, esaretten şer’î hürriyete yükselemez.
İlmi, irfanı, tahsili, birikimi, tecrübesi tek başına doğru yolu bulmaya yeterli olmayan bir Müslüman, kendisine rabbanî bir rehber bulmaz ve ona biat ve itaat etmezse, onun rehberi ve mürşidi şeytan olur ve Mevlasını değil, belasını bulur.
İçlerindeki beyinsizleri, din sömürücüsü eşkiyayı, zekat uğrularını, sahte şeyhleri, haram rantçıları, Ümmet bölücülerini, muslih postuna bürünmüş müfsidleri, Altın Buzağı’ya tapanları bertaraf edemeyen Müslüman bir toplum berhava olur.
“İkinci yazı”
Müslümanların Ölümcül Hatâları
MÜSLÜMANLARIN ölümcül hatâ ve günahları:
Birincisi: Durum müsait iken, elde imkan ve fırsat varken en kabiliyetli ve istidatlı çocuklarımızı subay yapmamış olmamız.
İkincisi: Yeterli sayıda dindar öğretmen yetiştirmemiş olmamız.
Üçüncüsü: Varlıklı, zengin Müslümanların yetenekli ve vasıflı çocuklarını din görevlisi yapmaması. Cami imamlıklarının namaz kıldırma memurluğuna dönüşmesine seyirci kalmaları.
Dördüncüsü: Türkiye’nin gündemini belirleyecek güçlü bir medya kuramamaları.
Beşincisi: Kur’ana, Sünnete, Şeriata uygun eğitim verecek İslam Mektepleri açmamış olmaları.
Altıncısı: Bozuk düzenin ve sistemin haram, kirli, necis rantlarına saldırmaları.
Yedincisi: Tek bir Ümmet olamamaları. Kafirlerin ve münafıkların oyunlarına gelerek bin parçaya ayrılmaları, darmadağınık olmaları.
Sekizincisi: Hizip, fırka, cemaat, parça fanatizmi, militanlığı, holiganlığı bataklıklarına düşmeleri.
Dokuzuncusu: Var güçleriyle medenî, vasıflı ve güçlü Müslümanlar olmaya çalışmamaları.
Onuncusu: Ellerine iktidar geçince, sıcağı görmüş hamur gibi taşıp yayılmaları.
On birincisi: Derin ve koyu gaflet kararlıklarına dalmaları.
On ikincisi: Bozuk düzeni iyi sanmaları.
On üçüncüsü: Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmamaları.
On dördüncüsü: Zenginleşenlerinin büyük kısmının israfa, lükse, sefahate, aşırı tüketim ve aşırı konfora, gösterişe, gurur ve kibre kapılmaları.
On beşincisi: Riba/faiz lağımlarında yüzmeleri.
On yedincisi: Haram üzerine kurulu zenginliklerin, lüks ve israfların, fanî tantanaların istidrac olduğunu anlamayıp, bunları keramet sanmak ahmaklığına ve beyinsizliğine düşmeleri.
On sekizincisi: Müslümanların yüzde doksanının beş vakit namazı yitirmesi ve çeşit çeşit şehvetlere uyması.
On dokuzuncusu: Dinî hizmet ve faaliyetlerin büyük kısmının para, dünyevî menfaat, benlik için yapılır olması.
Yirmincisi: Bir kısım ruhbanların erbab (rabler) haline getirilip putlaştırılması.
Yirmi birincisi: Bilen alim ve fakih Müslümanların halkı ve gençliği var güçleriyle uyarmaması, aydınlatmaması, bilgilendirmemesi, iyiye ve doğruya yönlendirmemesi.
Yirmi ikincisi: Zekatın ya hiç verilmemesi, yahut büyük kısmının Kur’ana, Sünnete, Şeriata aykırı olarak verilmesi.
Yirmi üçüncüsü: Emanetlerin, riyasetlerin, işlerin, vazifelerin, makam ve mevkilerin ehliyetli ve liyakatli olanlara verilmemesi.