Gezi Volkanı Patladı Lavlar Akıttı
Şu Gezi kalkışmasında hangi gazetelerin, tv’lerin, yazarların, okumuşların; darbeden, kaostan, anarşiden, vesayet rejiminden, solcu faşizmden, seçimle gelen iktidarın sokak kargaşaları ile devrilmesinden yana oldukları çok açık, ayan beyan anlaşılmıştır.
Kimlerin, Türkiye halkının çoğunluğunun temel hak ve hürriyetlerine karşı olduğu da iyice anlaşılmıştır.
Demokrasi diye bağırdılar. Sanki yokmuş gibi.
Büyük medya onların hizmetindedir. Serbest seçimler yapılmaktadır. Gece gündüz çalışın çabalayın ve seçimleri kazanıp iktidar olun. Onlar bu duaya âmin demezler; bilirler ki, serbest seçimler yoluyla iktidar olmaları mümkün değildir.
Atatürk devrinin, İnönü devrinin hasreti içindeymişler… O devirlerden daha baskıcı, daha zorlayıcı, daha antidemokratik devir var mıdır?
Arap Baharına paralel bir Türkiye Baharı gerçekleştireceklermiş… Arap Baharı diktatörlüklere karşı yapılmıştır. Türkiyede, demokrasi var, çoğulculuk var, yargı bağımsızlığı var, siyasî partiler var, serbest seçimler var…
Dünyanın en amansız, en vurucu, en şiddetli muhalefeti Türkiyededir.
Başbakana ağır hakaret ediliyor, mahkemeye müracaat ediyor, bazen mahkeme davayı kabul etmiyor… Bu mudur diktatörlük?
M. Kemal ve İsmet paşalar zamanında bugünkü serbestlik ve çoğulculuk var mıydı?
Bugünkü insan hakları geçerli miydi?
Aklı, vicdanı, mantığı olan herkes Gezi olaylarının çok önceden tertiplenmiş, planlanmış yıkıcı bir hareket, bir kalkışma olduğunu kabul eder.
Başarılı olaymışlar, başta Silivri olmak üzere hapishanelere saldırıp, kapıları kırıp darbe zanlılarını serbest bırakacaklarmış.
Ardından gelsin yeni bir İspanya iç savaşı.
Anarşi ve kaos hareketinin ana gayesi Türkiyeyi iktisat, ticaret ve finans sahasında çökertmektir.
Türkiyeyi güçsüz hale getirip parçalanmasına yol açmaktır.
Bendeniz bu satırları iktidarın yağcısı ve yalakası sıfatıyla mı yazıyorum?
Hayır hayır hayır… Herkes bilir ki, bu fakir muhaliftir. Siyasî muhalif değil, sosyal ve kültürel açıdan muhalif. Muhalif olduğum yirmi küsur yıldan beri şu sütunlarda yayınlanan yazılarımdan bellidir.
Dinime, vicdanıma, aklıma, mantığıma uymayan birtakım aksaklıklara ve kötülüklere karşıyım diye kaosu, anarşiyi, yıkımı, faşizmi destekleyemem.
Seçimle gelen iktidarların ancak seçimle gitmelerinden yanayım.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak istemem.
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemem.
Müslüman bir vatandaş olarak, birtakım İslamcıları, Müslümanları nasıl tenkit ettiğimi herkes biliyor. Bu tenkitleri yapmak benim vazifemdir.
Lakin içinde seyahat ettiğim geminin batmasını istemem ve batmasına yol açacak her hareketten kaçarım.
Türkiyedeki bugünkü fitne ve fesatların, nifak ve şikakların, kaosun, kargaşanın asıl sorumluları birtakım Sünnî ileri gelenlerdir. Onlar Müslüman halkı tek bir Ümmet çatısı altında toplayıp birleştirmediler.
Onlar, birtakım sefillerin ve yarı mühtedilerin rant (ganimet) toplama furyasına engel olmadılar.
Onlar Ümmetin başına ehliyetli, liyakatli, muktedir, muhlis, taqvalı, firasetli bir İmam seçip ona önce kendileri biat ve itaat etmediler.
Bir kısım İslamcılar neler yaptı?
*Helal veya haram yollarla zenginleştiler, refaha kavuştular.
*İhalelere karıştırılan fesatlar…
*Saray yavrusu müzeyyen evler…
*Lüks, gösterişli otomobiller…
*Lüks mobilyalar, lüks giysiler, lüks yemeler içmeler…
*Kur’ana, Sünnete, ahlaka aykırı yüz kızartıcı korkunç israflar…
Onlar gaflet içinde bunları yaparken birden Gezi yanardağı korkunç bir gürültü ile patladı ve anarşi lavlarını akıtmaya başladı.
Müslümanlar ribaya bulaşırsa,
Müslümanlar namazı yitirip şehvetlerine uyarsa,
Müslümanlar tek bir Ümmet çatışı altında birleşip teşkilatlanmazsa,
Müslümanlar ehil bir İmam’a biat ve itaat etmezse,
Müslümanlar çocuklarını İslam mekteplerinde değil, Tağut sisteminde okuturlarsa,
Müslümanlar, her hususta kafirleri taklid ederlerse,
Müslümanlar, sıcağı görüp tekneden taşan ekmek hamuru gibi gevşer, mayışır ve yan gelip yatarsa,
Müslümanlar mübarek Ramazanlarda içkili fuhuşlu mekanlarda lüks iftar ziyafetleri; geceleri geç vakitlere kadar karı erkek karışık Ramazan eğlenceleri, şenlikleri, etkinlikleri yaparsa,
Müslümanlar İslam medreselerinin, tasavvuf tarikatlarının, Meclis-i Meşayihin tekrar açılması için var güçleriyle çalışmazsa…
Bunlara benzer bir sürü büyük günah, fısk ve fücur, isyan ve tuğyan içine düşerlerse işte böyle Gezi volkanları patlar, anarşi ve kaos lavları akar.
Bu olup bitenler bir şey değil…
Müslüman çoğunluk derlenip toparlanmazsa, tek bir Ümmet olmazsa, başına bir İmam seçip ona biat etmezse, İslama adam gibi hizmet etmezse, ahlakını düzeltmezse, emanetleri ehil olanlara vermezse, işleri danışma ile görmezse, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazsa, kendini ıslah etmezse, namazı dosdoğru kılmazsa bakalım başına daha ne işler gelecek, daha ne gibi volkanlar patlayacaktır?
(İkinci yazı)
Çocuklarını Tağutî Okullarda Okutan Müslümanlar
Yeterli tarih kültürü olan her Müslüman bilir ki, Osmanlı devletinin ve İslam Hilafetinin yıkılmasında dolaylı olarak en büyük rolü misyoner mektepleri oynamıştır.
Bunların başında da şu meşhur Robert College gelir.
1950’den bu yana vatanımızın her yerinde camiler yapılıyor.
Keşke bu camilerle birlikte en az yüz güçlü ve vasıflı İslam Mektebi de açılmış olsaydı.
Camiler iki payanda ile ayakta durabilir: İslam Medreseleri, İslam Mektepleri ve Şeriata uygun tasavvuf tarikatları.
Cami yaptıran Müslümanlar çocuklarını, Tevhid eğitimi veren İslam Mekteplerinde değil, büyük ölçüde Tağutî eğitim veren laik eğitim kurumlarında okutuyor.
Müslümanın çocuğunu Tevhid ve İslam Mektebinde okutmaması büyük bir eksikliktir.
Korkunç bir çelişkidir.
Bir intihardır.
Sistemin bütün okullarında mecburî din dersleri var itirazına çok gülmek gerekir. Bu eğitim gerçek bir İslamî eğitim değil, bir aldatmacadır. İçinde Şeriattan, Ümmetten, Hilafetten bahs etmeyen; başında tam sayfa Paşa resmi, onun karşısında tam sayfa Gençliğe Beyannamesi yer alan Besmelesiz din kitapları!..
İslam Mekteplerinde her gün bir saat din ve Kur’an dersleri okunur.
Bu dersleri icazetli sarıklı cüppeli ehliyetli din alimleri ve fakihler verir.
İslam Mekteplerinde vakit namazları, bir eksiksiz bütün talebenin katılımıyla okul camiinde, okulun resmî imamının ardında kılınır.
İslam Mektepleri kız erkek karışık olmaz.
İslam Mektepleri, İngilteredeki Eton Kolejinden üstün olur. Bu üstünlüğü gayr-i Müslimler de kabul eder.
İslam mektepleri geleceğin Nizamülmülklerini, Salahaddinlerini, büyük devlet adamlarını, büyük ve derin düşünürlerini, hizmet ve himmet erbabını yetiştirir.
İslam Mekteplerinde Kur’ana, Sünnete, Şeriata, Hikmet-i İslamiyeye, irfana uygun eğitim yapılır.
O okullara cahil giren alim çıkar.
Nakıs giren kamil çıkar.
Tevhid-i Tedrisat ilkesiyle Tevhidî eğitim yapılamaz.
Rahmana iman ve kulluk eden bin Müslüman, oğlunu kızını Tağut eğitimiyle okutamaz.
Ana dili veya kültür dili Türkçe olan Müslümanların yazısı alfabesi İslam ve Kur’an yazısıdır.
Onların yazılı, edebî kültür dili Osmanlı lisanıdır.
Bütün Müslüman öğrencilerin farz vakit namazlarını hep birlikte cemaatle kılmadığı, kılamadığı bir mektep İslam Mektebi olmaz.
İslam Mektebinde yalancı, düzmece, uydurmaca tarih öğretilmez.
İslam Mektebinde Deccalların ve Kezzabların övgüsü yapılmaz.
İslam mekteplerinde bozuk, sapık, gayr-ı ilmî Darvin nazariyesi, doğru ve bilimselmiş gibi gösterilmez.
İslam mekteplerinde şahıs portreleri, büstleri, heykelleri bulunmaz; Kelime-i Tevhid, ayet, hadîs levhaları bulunur.
İslam mektebinde mükemmel Osmanlıca, Arapça ve İngilizce okutulur ve öğretilir.
İslam mekteplerinin öğretmenleri (muallim ve müderrisleri) Tağut okullarının ve üniversitelerinin öğretmen ve profesörlerinden üstün olur.
Müslümanların, yukarıda bahs ettiğim, Tevhidî ve İslamî eğitim kurumları açmaları ve çocuklarını buralarda okutup yetiştirmeleri üzerlerine farzdır.
Bunu yap(a)mazlarsa çökmeye, yıkılmaya, zelil ve rezil olmaya mahkumdurlar.
İslam İlahî, Rabbanî bir eğitimdir ve her eğitim sistemi gibi onun da kendi okulları vardır.
Eskiden Türkiyede benim bu yazım gibi yazılar yazmak yasaktı, yazanı ağır cezada yargılar ve perişan ederlerdi.
Çok şükür artık ülkemizde oldukça hürriyet vardır.
Müslümanların dikkat bakışlarına İslam eğitimi, İslam Medreseleri, İslam mektepleri, Tevhidî eğitim, Tağutî eğitim konularını sunuyorum.
Bu anlattığım okullar sadece iyi niyetle, kuru kuruya istemekle açılamaz.
Sadece parayla da olmaz.
Dünya çapında kültürlü, vasıflı, iyi niyetli, ihlaslı, ehliyetli, kabiliyetli, becerikli, müeyyed elemanlar, eğitimciler lazımdır bu iş için.
Böyle büyük işleri, ceplerindeki telefonları bin liralık, kalemleri bir liralık olan kimseler yapamaz.
Dinimiz istişare dinidir. Bu hayatî işi kuvveden fiile çıkartmak için ehliyetli kişilerle istişare etmek şarttır.