Cemaat, Parça, Grup, Sekt Holiganlığı
Bir takım Müslüman kardeşlerimizin futbol kulübü tutar gibi cemaat, tarikat, hizip, fırka, grup, parça, sekt; holiganlığı, militanlığı ve fanatizmi yapmaları doğrusu çok esef, üzüntü, kaygı verici bir haldir.
Futbol hastaları, meraklıları holiganlık, moliganlık yapabilir. Futbol dünyaya da ahirete de faydası olmayan bir eğlencedir.
İslam ise insanları hem dünyada haysiyetli yaşatan hem de ahirette mutlu kılan ilahi bir kurumdur.
Müslümana holiganlık, militanlık, fanatizm=bağnazlık yakışmaz.
Müslüman Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesi içinde olmak şartıyla bir tarikate, bir cemaate, bir derneğe, bir vakfa, bir meşrebe intisab edebilir ve hayırlı hizmetler yapabilir. Buna bir şey dediğimiz yoktur. Lakin holiganlığa yüksek sesle hayır diyoruz.
Şeriat ve Ehl-i Sünnet dairesi içindeki bütün tasavvuf tarikatleri doğrudur, haktır, iyidir ve güzeldir. Bir Müslüman tarikatLİ olabilir ama asla tarikatÇİ olamaz. Bir Müslüman İslamcılık yapabilir mi? Bugünkü bin çeşit İslamcılık cereyanına, bunların ümmeti böldüklerine, dini sahada kaos ve anarşi çıkardıklarına bakarak bunlara da hayır dememiz gerekir.
Allahu Teala hazretleri bize İslamı göndermiş, İslamdan razı olmuştur; şu bin çeşit İslamcılık nerden çıkmış?
Bendeniz şahsen Müslümanım ama İslamcı değilim.
Şeriat ve Ehl-i Sünnet dairesi içindeki bütün tarikatler birer Tarikat-i Muhammediyedir. Nakşilik, Kadirilik, Rufailik, Halvetilik, Bayramilik, Cerrahilik şube isimleridir.
Müslümanlar holiganlık, militanlık, fanatizm, rekabet yapamazlar ama hayırlı işlerde müsabaka yapabilirler. Yani kardeşçe ve dostça yarışabilirler.
Hayret etmek mezmum=zemmedilmiş huylardandır, binaenaleyh hayret etmiyorum ama doğrusu, Risale-i Nur camiasının yirmi küsur ayrı parçaya ayrılmış olmasından büyük üzüntü duyuyorum.
Merhum Üstad Bediüzzaman birliğe, beraberliğe, kardeşliğe, ittihada, tesanüde, vifaka çok önem verir, tefrikadan hiç hoşlanmazdı.
Peki, Üstadları birliğe böyle önem verirken bir takım Nurcular nasıl parçalanmışlar?
Üstad hazretleri vefat ettikten sonra Risale-i Nur muhiblerinin has hizmetkarlara, ağabeylere tabi olmaları; onların nasihatlerini, talimatlarını, öğütlerini dinlemeleri gerekmez mi?
Nurcuların yirmi küsur ayrı parçaya ayrılıp tartışmaları reva-yı hak mıdır?
Müslümanlar arasında ihtilaflı çekişmeli konular olursa Kur’ana, Sünnete, Şeriata müracaat etmemiz gerekir. İlmimiz yeterli olmadığı için bu konuda icazetli, ihlaslı, takvalı ulemayı hakem kılmamız icab eder.
Eskiden Osmanlı İmparatorluğu zamanında Meşihat makamı vardı, bunun başında Şeyhülislam bulunur; tasavvuf tarikatleri Şeyhülislamlığa bağlı Meclis-i Meşayih tarafından idare edilirdi. Zamanımızda ne Meşihat kaldı, ne Meclis-i Meşayih. Başı boşluk denetimsizlik, dediğim dediklik aldı yürüdü.
Bendeniz naçiz bir yazar olarak Müslümanlar birleşsin, ümmet teşkilatı kurulsun, bu ümmetin üniter bir hiyerarşisi olsun, ümmetin başında ehil ve layık bir İmam bulunsun, mü’minler bu İmama biat etsin diye yazıp duruyorum. Ümmet birliği ve İmam olmazsa akıbetimiz ileride Mısır Müslümanları gibi olur diyorum. Bu yazılar dolayısıyla, avamdan gelen birkaç olumlu mesaj dışında hiçbir tepki yok.
Sanki Müslümanlar, birleşmeme konusunda ittifak etmişler.
Ülkemizdeki binlerce İslami cemaat bağımsızlığın zevkini sürüyor. Bu zevk ne zamana kadar sürer acaba?
Mısır’da Müslüman selefi Nur Partisi’nin, Müslüman İhvan iktidarına karşı zalim darbecilerle işbirliği yapması Türkiye’nin bölük pörçük Müslümanlarının gözünü açmadı.
Tasavvufa göre İslam dünyasında her devirde bir tek gavs olur… İki gavs birden olmaz… Zamanımızda bin kadar gavs olduğu söyleniyor. Bunlar hiç birleşir mi?
Defalarca yazdım tekrar ediyorum: Allahü Teala Kur’an-ı Kerim’de mü’minlerin tek bir ümmet olduklarını beyan buyurmaktadır.
Ümmet şuuruna sahip olmamak ölümcül bir noksanlıktır. Büyük bir günahtır.
Bütün Müslümanlar bir bütündür… Çeşitlilikler birbirinden kopuk olursa tesbihin ipi kopmuş taneler darmadağın olmuş demektir.
Alim, arif, abid, zahid, muhlis, muttaki Müslümanlar riyasete haris olmazlar. Kişiye, riyasete haris olmak kusur ve ayıp olarak yeter de artar.
(İkinci yazı)
Türkiye’de Niçin İslam Mektepleri yok?
ŞUURLU, uyanık, kültürlü Müslümanların islamî eğitim istemesi gerekir.
İslamî eğitim istemeyen Müslüman uyanık değil, uyurgezer Müslümandır.
İslamî eğitim İslam mekteplerinde verilir.
İslam mektebi olmayan okullarda İslam eğitimi verilemez.
800 kişilik büyük laik bir lise. Bunun her sınıfında mecburî din dersi okutuluyor. 800 kişi içinde beş öğrenci namaz kılıyor… Bundan çıkartacağımız mantıkî netice şudur: İslam mektebi olmayan okullarda İslamî ve ahlakî eğitim doğru dürüst verilemez. O 800 kişilik okul İslam mektebi olsaydı, bütün Müslüman öğrenciler vakit namazlarını okul camiinde, okulun imamının ardında cemaatle kılacaklardı. Türkiye Müslümanlarının öncelikle yapmaları gereken beş işten biri, gerçek İslam Mektepleri açmak ve buralarda vasıflı Müslüman yetiştirmektir.
Birtakım cemaatlerin, vakıfların, Müslüman sivil kuruluşların özel okulları ve kolejleri var ya!...
Sakın aldanmayalım… Bunlar İslam mektepleri değildir.
Bir okulun İslam mektebi olabilmesi için:
Vakit namazlarının orada cemaatle kılınması gerekir. Öğrencilerin kimi kılıyor, kimi kılmıyor yahut bir kısmı cemaatle topluca kılıyor, bir kısmı münferid=tek başına kılıyor… Böyle İslam mektebi olmaz.
Rakamlı bir örnek vereyim:
600 kişilik bir mektep… Camii var… Vakit gelince öğrencilerin 200’ü okulun imamının ardında cemaatle namaz kılıyor… 200 öğrenci cemaate katılmıyor ama teker teker veya birkaç kişilik cemaatler halinde namazı kılıyor… 200 öğrenci ya hiç kılmıyor yahut arada bir kılıyor… Bu haliyle bu okul bir İslam mektebi olamaz.
Galatasaray lisesinde (Mekteb-i Sultanî) 1912’ye kadar vakit namazlarını cemaatle kılmak mecburî idi. (Bu mecburiyetin 1908 veya 1909’da kalktığını sanıyordum, evvelki yazılarımda bu iki tarihi vermiştim. Doğrusu 1912’dir. Okuyucularımın bendenizi bağışlamalarını istirham ederim.)
İngilterenin, belki de dünyanını en vasıflı koleji olan 1440’de kurulmuş Eton College’in kocaman bir katedral kilisesi vardır ve günümüzde öğrenciler her sabah orada, derslere başlamadan önce âyin ve ibadet yaparlar.
Öyle çarpık ve sapık bir zamanda yaşıyoruz ki, İslam mektebi kavramını, bırakınız dinsizlere ve çağdaşlara, birtakım ılımlı ve aliene olmuş İslamcılara bile anlatamıyoruz.
Türkiyede bir İslam mektebinde öğretmenlik yapmak ehliyetine ve diplomasına sahip sarıklı cüppeli icazetli ulema ve fukaha tarafından Ehl-i Sünnet ve Cemaat itikadına, fıkhına ve ahlakına uygun din dersleri verilmelidir.
Eton Kolejinde öğrenciler günün belli saatlerinde frakla dolaşıyor… İslam mektebi talebesinin de, vaktiyle Mekteb-i Sultanî’de olduğu gibi fevkalade güzel üniformaları olmalıdır.
Türkiyede şu anda çok geniş bir hürriyet var… Birtakım zengin cemaatlerin milyarlarca dolarlık bütçeleri var. Lakin bir tek, yukarıda biraz anlattığım gibi gerçek İslam mektebi yok.
Üzerinden kaç ay geçti hatırlamıyorum. Müslümanlar bir İmam-ı Kebire biat ve itaat etsinler konulu bir yazıma öfkelenen Müslüman bir zat, bu fakire akıl almaz galiz ve seviyesiz hakaretler savurmuştu.
Beyinleri “parça” asabiyeti vesveseleri ile dumura uğramış birileri de, bendenizin Ümmet birliği, Hilafet ve İslam Mektepleri gibi yazılarına karşı “Bu herif bunadı, cemaat düşmanlığı krizlerine giriyor…” gibi laflar ediyor, mail’ler gönderiyor.
Kendi çapımda nâçizane faydalı, uyarıcı, olumlu yazılar kaleme aldığıma, çareler ve çözümler ürettiğime inanıyorum.