Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Annemin mezarında

Annemin mezarında

Geçtiğimiz pazartesi günü, bir vesile ile memleketim Rize’ye gitmiştim…
Gitmişken, köyüme uğrayıp annemin mezartaşını öpmek istedim. Mezarına gitmesem eminim küserdi. “Bizim delioğlan geldi ama semtimize uğramadı” diyerek, içlenirdi.
Yaşasaydı yüz küsür yaşında olacaktı. Yaşasaydı ne eğlenirdik ama… Yaşımın geçkince oluşuna bakmadan başımı kucağına koyar, parmaklarından saçlarıma sevgi damlatmasını keyifle izlerdim.
Çocukluğumda yaptığı gib tıptı…
Hayata en küstüğüm zamanları fark eder, başımı kucağına alırdı. Saçlarımın arasında dolaşan parmakları tüm dertlerimi alır götürürdü.
Mezartaşına sarılırken, “Artık ağlamıyorum anne” diyerek gülümsedim, “bak büyüdüm, kocaman adam oldum, olura olmaza ağlamıyorum artık.”
“Sen büyümezsin ki” der gibiydi annem, “hep çocuksun ki sen! Benim küçük bebeğimsin.”
Öyleyim gerçekten, annem biliyor…
Öyle olmasaydım, mezartaşı soğukluğunu tenimde hissederken, ruhumda ana yüreğinin sıcaklığını hisseder miydim?
İyi ki gelmişim, ferahladım.
“Anneler Günü’nden bir gün sonra geldim diye kızmadın bana değil mi anacığım?”
Kızmamıştı. Zaten Anneler Günü’ne filan aldırmazdı.
Ona hasretimi fısıldadım dakikalarca…
“Her halinle yüreğimde tütüyorsun, her halini özledim annem” dedim…
“Kollarını sonsuz sevgilere açar gibi açıp sonsuz sevgileri kucaklar gibi beni kucaklayışını özledim…
“Seni gidi yaramaz” derken, zor tuttuğun gülüşünü, “seni seviyorum” derken, sarılıp öpüşünü özledim…
“Son gözağrım, koca adamım” diye diye parmaklarından saçlarıma şefkat döküşünü özledim.
“Koccaman sarıl bakiim” derken, beni içine çeker gibi iç çekip koklayışını özledim…
“Sana sarılmayı, seni koklamayı, sana şımarmayı, yüreğini okumayı özledim anam!
“Seni satır satır okumayı özledim!
“Biliyor musun senden sonra okuduklarım aynı tadı vermiyor. Her satırda yeni satırlar açılmıyor, yürekler seninki kadar büyük, seninki kadar saf, temiz, ön şartsız ve sevgi dolu değil çünkü: Çoktandır yüreklere para hükmediyor anne.
“O kadar ki, evlilikler bile televizyonda pazarlıklarla, sözleşmeler eşliğinde yapılıyor...
“Oysa aşk üzerine pazarlık olmaz!..

Geçen yaz da hasretin doruğunda gelmiştim ona…
Fakat bu gelişim daha bir özlem kokuluydu.
Salt ona gelmiş olmamdan o da etkilendi sanırım.
Topraktan eli uzanacak, saçlarımda parmakları dolaşacak diye bekledim bir müddet…
Böyle bir şey olmayacağını biliyordum elbette; bilmeme rağmen neden bunu beklediğimi kestiremedim.
Özlem böyle bir şeydir demek ki, imkânsızı mümkün gösterebiliyor.
Toprağını severken dudaklarıma o malum şarkının sözleri takıldı:
“Ana başta tâc imiş,
“Her derde ilâç imiş;
“Bir evlât pîr olsa da…
“Anaya muhtaç imiş.”

Aaaah anam benim, anacığım!
“Anacığım” derken toprağa sarıldım…
Toprak da bir bakıma anamız sayılır: Topraktan yaratılmışız ne de olsa...
“Merhaba toprak ana…”

Annesizliğimin üzerinden yıllar geçti. Onsuz yine onunla yaşadım yılları. Yıllarla soludum sevgisini annemin, zaman geçtikçe daha derinden hissettim onu yüreğimin orta yerinde, daha dramatik boyutlarda aradım yokluğunu.
Anneme annelik çok yakışırdı. “Annem” dediğimde kraliçeler gibi taçlandığını hissederdim.
Aslında her kadına yakışır, annelik. (Çocuk dünyaya getirsin getirmesin, her kadın--ve kız--annedir. Çünkü annelik “kadın” kimliğinin içindeki bir oluştur: “Kadın” olmadan “anne” olunmaz).

Ölümüne yakın günlerde ağrılar içinde kıvranıyordu. Başı kucağımda, eli elimdeydi. Bir süre öyle kaldıktan sonra, henüz duyulur bir sesle sormuştu:
“Yoruldun mu?”
Birden gözlerimden yaşlar boşalmıştı. Annem ağrılar içinde iken bile beni düşünüyordu: Benim rahatımı, istirahatımı… O halinde bile evladıyla meşguldü.
Anneliğin ne anlama geldiğini ancak o zaman anladım. Ne yazık ki, bunu anlayana kadar iş işten geçmiş, onu kaybetmiştim.
Hayatın en özel güzelliği hayatımdan çıkıp gitmişti!
Ondan geriye ölümsüz yüreği kaldı... Yüreği benimle yaşıyor…
Anladım ki, anneler ölse de, yürekleri ölmez!
NOT: "Padişah Türbeleri" başlıklı yazımda, Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerinin "Bursa'da Çekirge semtinde" olduğunu yazdım. Oysa Hisar semtindedir. Dalgınlığım için özür diliyor, beni uyaran Bursalı okurlarıma teşekkür ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi