Okumayan çok pişman olur...

Okumayan çok pişman olur...

Yer Kanada'nın en önemli ve büyük araştırma üniversitesi Waterloo...

Kürsü'de bir Profesör...

Kimliği çok da önemli değil, Yahudi olduğunu konuşmasından öğreniyoruz. Konuşmanın yapıldığı salon tıklım tıklım... Herkes pür dikkat hocayı dinliyor...

Her halinden belli, gündem İsrail ve Filistin’e uygulanan zulüm… Profesör, muhtemelen İsrail politikasını Nazilerle karşılaştırıyor…

Derken, söz verilen bir öğrenci, konuşmasından Yahudi olduğu anlaşılan bir kız öğrenci, profesöre sözlerinin, Almanları ve gerçek manada zulüm gören Musevileri incittiğinden dem vuruyor...

"Merhaba, konuşmanız boyunca Musevileri Nazilerle karşılaştırdınız. Genel anlamda değil, burada sizi dinleyen insanları, bu Almanlar için son derece incitici, aynı zamanda Nazilerden gerçek manada zulüm görmüş Museviler için de son derece incitici" diyerek Profesörü küçük düşüreceğini sanıyor ama öyle bir karşılık geliyor ki...

Yahudi profesör, belli ki çok dolmuş. İsrail’in onlarca yıldır Filistin’de uyguladığı insanlık dışı zulüm, işkence ve katliam kanına dokunmuş olacak ki, “Mazlum” edebiyatı yapmaya çalışan ve üzerine timsah göz yaşları döken kız öğrenciyi konuşturmuyor bile: 

"Artık buna saygı duymuyorum. Bundan hoşlanmıyorum gerçekten. Bu timsah gözyaşlarına saygı duymuyorum” diye söze giriyor…

Yahudi kız öğrenci ısrarla “hayır" diyerek devam etmek istiyor…

Ama Yahudi Profesör, bütün dünyaya insanlık dersi vermek istercesine sözlerini sürdürüyor. Sözlerine müdahale etmek isteyen bazı öğrencilere de fırsat vermiyor:

“Cevabım… Bitirmeme izin verin, lütfen beyefendi dinleyin, konuşmama izin verin. Yabancı dinleyicilerle, soykırım kartını oynamayı sevmiyorum. Ama şu andan itibaren kendimi buna mecbur bırakılmış hissediyorum. Merhum babam Auschwitz ölüm kampındaydı. Merhum annem…”


Müdahaleler geliyor, profesör kararlı:

“Kapa çeneni lütfen!

Merhum babam Auschwitz’daydı. Merhum annem Majdanek toplama kampındaydı. Ailemin her bir üyesi, hem anne hem baba tarafımdan ailemin her bir üyesi katledildi. Hem annem, hem babam Varşova gettosu ayaklanmasındaydılar.

Ve bu, annemle babamın bana ve iki kardeşime öğrettiği şu dersten ötürü tamamıyla gerçektir; İsrail’in Filistin’e karşı işlediği savaş suçlarına suskun kalmayacağım. Onların zulmünden ve işkencesinden daha fenasını düşünemiyorum. Yaptıkları bu kıyımı, bu vahşiliği, Filistinlilerin yaşam alanlarını tahrip etmeyi, kendi maruz kaldıkları zulümlerle haklı çıkarmaya çalışmalarından daha aşağılık bir şey düşünemiyorum.

İşte bu yüzden reddediyorum.

Bundan böyle gözyaşlarıyla sindirilmeyi ve caydırılmayı reddediyorum."

Ve işte Yahudi Profesörün son darbesi:

"Eğer sende gerçekten bir kalp olsaydı, bugün Filistinliler için ağlayabilirdin.”


Alkış tufanı kopuyor, timsah gözyaşlarını döken Yahudi öğrenci, söyleyecek tek kelime bulamayarak yüzünü saklıyor…

Profesörün kulağına bir şey fısıldanıyor ve profesör geriye çekiliyor, elinde bardağıyla kameraya, “Daha önce kalabalığın içinde hiç böyle olmamıştım” diyor…

İnsanın bu sözleri tekrar tekrar izleyesi geliyor. İçimizdeki Yahudi uşaklarına inat, bütün zulümlere, katiamlara, insanlık dışı saldırılara, içimizdeki hain terör örgütlerini organize ederek canlarımızı almasına rağmen, Ortadoğu coğrafyasına saplanmış bir hançer olmasına rağmen onu haklı göstermeye çalışan uşaklara, kanı bozuklara ve satılmışlara inat tekrar tekrar izleyesi geliyor insanın.

Annesi ve babası ve hatta ailesinin her ferdi Nazi kamplarında öldürülen bir Yahudi Profesör, bütün dünyaya bu gerçeği haykırıyor, bundan geri durmayacağını ve asla susmayacağını söylüyor, içimizdeki Yahudi uşakları tam siper savunmada… Adları ise, “SÖZDE” Müslüman…

Çok şey yazılabilir, çok isim sayılabilir, çok örnek verilebilir ama bu sözler her şeyi özetlemeye yetiyor sanırım... 

Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi